tag:blogger.com,1999:blog-7551265219147230442024-03-13T18:40:49.673+03:00Hikmet Bahçesi"Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona pek çok hayır verilmiş demektir." (Bakara: 269)Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.comBlogger96125tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-13449673526018916082017-03-06T10:24:00.000+03:002017-03-09T21:58:47.829+03:00Güzellik Üzerine<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiJ2xpk7y9Ekph5ZgRKWawTWn83lZLccAM_blJJ-p4yJuLsqt0aXVcPoW-uk7egt-P0Ap3g16fOWVbR_m8e93WHhBDupZ0XSTRkIp9wITYaA75bTW_sSSaDbOQE6a8dQPUIv1LbmnFA_8/s1600/123.jpg" style="font-weight: normal;"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5728356605068863586" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiJ2xpk7y9Ekph5ZgRKWawTWn83lZLccAM_blJJ-p4yJuLsqt0aXVcPoW-uk7egt-P0Ap3g16fOWVbR_m8e93WHhBDupZ0XSTRkIp9wITYaA75bTW_sSSaDbOQE6a8dQPUIv1LbmnFA_8/s400/123.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; display: block; height: 268px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 400px;" /></a><br />
<div style="font-weight: normal; text-align: justify;">
<strong style="font-size: 100%;"><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span">Metin Karabaşoğlu</span></span></strong></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-weight: bold;"><a href="http://www.zaferdergisi.com/article/?makale=1128"><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span">Zafer Dergisi</span></span></a></span><span class="Apple-style-span" style="font-weight: normal;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></span> </div>
<div class="article" style="font-weight: normal; text-align: justify;">
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ şu kâinatın en açık gerçeklerinden biri, gerçeklerin nisbî ya da göreceli niteliğidir. Bu kâinat, ya siyah ya beyaz, ya güzel ya çirkin, ya iyi ya kötü, ya aydınlık ya karanlık gibi mutlak, kesin ve keskin ayrımların diyarı değildir. Bilakis, siyahın ve beyazın, güzelliğin ve çirkinliğin, iyinin ve kötünün, aydınlığın ve karanlığın dereceleri vardır.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Kâinatın neden bu durumda yaratılmış olduğu sorusuna selim kalblerin ve müstakim akılların asırlar boyu veregeldiği ortak bir cevap vardır: Çünkü, kâinatın yaratılış amacı böyle bir derecelilik içinde gerçekleşir. Bu kâinat, kendi güzelliğini, mutlak ve sınırsız isim ve sıfatlarını görmek ve göstermek isteyen bir Zât-ı Zülcelâl tarafından yaratılmıştır; ve onun bu sırrı gerçekleştirmek üzere yarattığı insan, bunu ancak bir ‘nisbîlikler,’ ‘derecelilikler’ dünyasında gerçekleştirebilir. Zira insanın, bir yaratılmış olarak, yaratılmışlığının zorunlu sonucu olan sınırları vardır; bilgisi, algısı, bakışı, iradesi, gücü.. sınırlıdır. Dolayısıyla, kendisini ve kâinatı yaratan Zât’ı mutlak ilmi, iradesi ve kudreti ile kuşatıp kavrayamaz. Hakikatı, mutlak ve sınırsız bir biçimde karşısına çıktığında, tanıyıp tanımlayamaz. Bu durumda, hakikatı mutlak sûrette görmek yerine, göz kamaşmasıyla gelen bir körleşmeye maruz kalır—tıpkı güneş ışığına baktığımızda, görme kapasitemizin artmayıp, gözümüzün körleşmesi gibi... Bu sırdandır ki, kâinatı ve insanı yaratan Zât-ı Zülcelâl, âlemi ‘şiddet-i zuhurundan gizlenip azamet-i kibriyasından ihtifa ederek’ yaratmış; yani, mutlak isim ve sıfatlarını ‘göreceli,’ ‘dereceli’ bir sûrette tecelli ettirmiştir.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Kâinatta zıtların varlığı, işte bundandır. Bu kâinatı yaratan, güzel-çirkin, iyi-kötü, fayda-zarar, mükemmel-noksan, aydınlık-karanlık.. gibi zıtları birbirine karıştırarak müthiş bir çeşitlilik içinde kâinatı yaratmış; bize, bu nisbîlik üzerinden O’nun mutlak isim ve sıfatlarını tanıma imkânı sağlamıştır.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> İnsanın kâinatın içindeki mevcudları meselâ güzellik açısından çok güzel-güzel-fena sayılmaz-çirkin-çok çirkin gibi bir sınıflamaya tâbi tutabilmesi, bundan dolayıdır. Elbette, bir adım ileri gittiğinde ‘güzel’ görmediği şeylerde dahi, bir kıyas unsuru olarak güzel şeylerdeki güzelliğin farkedilmesini sağlama gibi güzel bir özellik görür insan.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> İnsanlık âlemine baktığımızda da, kâinatı kuşatan bu dereceliliğin insanlar arasında da değişik yansımalarını görürüz. İnsanlar, ne güç bakımından birbirine eşittir, ne akıl bakımından, ne duygu bakımından, ne ahlâk ve ne de güzellik bakımından. Güçlü-zayıf, akıllı-akılsız, iyi-kötü, duygulu-duygusuz, güzel-çirkin zıtları arasında değişik salınımlar sergiler insanoğlu. Bütün dünyaya iyi ahlâk örneği sunan insanlar kadar, ahlâkının kötülüğünden bütün dünyanın sakındığı insanlar da vardır. Gücüyle efsanelere kadar uzanmış insanlar çıktığı gibi, parmağını kıpırdatmaktan aciz insanlar da yaşamıştır. Güzelliğiyle dillere destan olanlar olduğu gibi, çirkinliğiyle şöhret bulmuş insanlar da vardır.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> İnsanın bu ‘dereceli tecelliler’ tablosunun göze ve gönüle hoş gelen tarafına fazla bir itirazı yoktur. Buna karşılık, aklı bu ‘nisbîlik’ sırrını kabullense bile her insanın vicdanı bu tablonun ‘olumsuz’ gözüken tarafına dair sorular sormaktadır. Bilge bir insan olmak, iyi bir insan olmak, hatta güçlü bir insan olmak bir derece insanın iradesine, eldeki kabiliyetleri iyi kullanmasına bağlı olduğu için, vicdanın bu noktadaki sorularına cevap vermek nisbeten kolaydır. Ama özellikle güzellik, sonradan edinilen birşey olmadığı için, “İyi ama, çirkinlerin günahı ne?” sorusu öylece ortada kalmaktadır.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Üstelik, insan çalışıp gayret göstererek zekasını ve bilgisini, görgüsünü ve ahlâkını güzelleştirebildiği halde, güzellik çalışarak edinilen veya geliştirilen birşey değildir. Dahası, ‘estetik amaçlarla’ vücuduna cerrahi müdahalede bulunmak, hatta kaşını-gözünü aldırmak, Allah ve peygamberi tarafından kesinlikle hoş görülmemiştir.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> İnsanlık tarihine, hatta yalnızca kendi yaşadığı döneme ve kendi çevresine bakan her insan, vicdanını meşgul eden bu sorunun en azından şiddetinin hafiflemesini mümkün kılacak bir dizi gerçeği rahatlıkla kavrayabilir.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Meselâ, her insan, güzelliği kendisi için felâkete, pek güzel olmaması ise kendisi için bir saadete dönüşmüş pek çok insan görebilir. Çok güzel ama mutsuz insanların sayısı, pek güzel olmadığı halde mutlu insanların sayısından daha az değildir. Benzer şekilde, nice güzel insan, çevresinin ve kendisinin güzelliğine yönelik aşırı vurgusuyla, başkaca insanî kabiliyetlerini yeterince geliştirememiş durumdadır. Güzel ama huysuz, güzel ama şımarık, güzel ama kaprisli, güzel ama geçimsiz diye tanımlanan insanlara her insan çevresinde rastlayabildiği gibi; güzelliğe yönelik bir vurgudan veya güzelliğin verdiği bir güvenden dolayı aklî yeteneklerini geliştirmeye fazla özen göstermeyen insanların çokluğundan dolayıdır ki, meselâ ‘aptal sarışın’ diye bir deyim dillere yer etmiş durumdadır. Gerçekte ‘güzel’ insanlar, özellikle ‘sarışın güzel’ler akıl ve zeka itibarıyla ‘daha geri durumda’ yaratılmadıkları halde bu deyimin dillere bu kadar yerleşmiş olması, elbette anlamlıdır.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Tablonun pek güzel olmayanlar, hatta ‘çirkin’ denilecek durumda olanlar tarafında ise, bunun tam zıddı görüntülere rastlamak her zaman için olasıdır. Güzelliğiyle kaybedenler kadar tanıdık bir olgu, ‘pek güzel olmayışı’nı kazanca dönüştürenlerin varlığıdır. ‘Vasat’ bir güzelliği olan, hatta kimilerinin ‘çirkin’ gördüğü nice insan, kimi ahlâk, kimi akıl, kimi görgü itibarıyla nice güzele göre daha tercihe şayan durumdadır. Pek güzel olmayan güzel ahlâklı bir insanın dostlarının sayısı, güzel ama huysuz insanlardan kesinlikle daha fazladır. Güvenip dayanacağı düzeyde aşikâr bir güzelliği olmayışının sevkiyle bilimde, sanatta, maneviyatta daha ileri noktalara çıkabilmiş insanlar azımsanmayacak sayıdadır. Nitekim, Allah’ın onu yarattığı halden hoşnut olup, ‘dünyalar güzeli’ olmayışına şükreden pek çok insan olsa gerektir.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Kısacası, ne güzellik tek başına insana yetmektedir; ne de yeterince güzel olmamak. Bilakis, insanın hayat yolculuğunun iyiye veya kötüye doğru seyri, Allah’ın onu yarattığı hali nasıl değerlendirdiğine göre şekillenmektedir.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Ancak, bu vâkıa, insanın vicdanından kopup gelen o soruyu, şiddetinden epeyce şey kaybettirse de, büsbütün izale etmemektedir. En başta, hem güzel, hem akıllı, hem iyi ahlâklı insanların varlığı, insanın içinde ‘yeterince güzel’ görünmeyen, dahası ‘çirkin’ denilebilir durumdaki insanlar açısından, bu soruyu kalıcı kılmaktadır.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Bu dünyada hem güzellik, hem akıl, hem ahlâk bakımından insanlığa en güzel örnek olmuş olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtu vesselâmın ahiret hayatına dair, nedense nazarlardan gizlenmiş, fazla şöhret bulmamış bir hadisi, bu soruya kalıcı bir cevap sunmaktadır. Bu hadisten öğrendiğimize göre, bu dünyada Allah onları hangi sûrette yaratmışsa o sûrete razı olan; güzelliğine güvenip yahut çirkinliğine kızıp isyana kalkışmayan; Allah’ın bu dünyada onu yarattığı hâl üzere kendi insanî kemalini bulup O’nun kendisini yaratış amacını gerçekleştirmeye çalışan her insanın buyur edileceği cennette, bir çarşı vardır. Ama bu çarşıda ne alış, ne de satış vardır. Bu çarşıda, erkek ve kadın sûretleri bulunur. Cennet ehli, oraya gider, beğendiği sûreti alır, ve o sûreti giyinmiş olarak cennetteki evine döner.*</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Bu hadis, bu dünyanın yaratılışındaki ‘derecelilik’ hikmetine binaen farklı sûretlerde yaratılan, bu derecelilikteki hikmeti kavramakla birlikte için için kendinden daha güzelleri görüp onların haline imrenen, yahut kendini güzel bulsa da yeterince güzel olmayanlar adına üzülen insanlara, müthiş bir duygusal açılım, ferahlık ve derinlik sunmaktadır.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> ‘Sûret çarşısı’ hadisinin de düşündürdüğü üzere, bu fani dünyada aslolan, ne güzelliğine, ne de yeterince güzel olmayışına kilitlenip kalmaktır. Bu imtihan dünyasında aslolan, özünü güzelleştirip, bizi ve kâinatı yaratan Rabbin hoşnutluğunu kazanmamızı sağlayacak ‘güzeleylem’lerde bulunmaktır.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Bu dünyada biz O’ndan razı olup O’nu bizden razı kılabildiğimizde, O bizi içinde ‘sûret çarşısı’nın da bulunduğu ebedî cennetlerde ağırlayacak; razı olduğu kuluna, çok hikmetlere binaen bu dünyada vermediği sûret güzelliğini orada sunacaktır.</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Ne mutlu, güzelliğini nisyana yahut çirkinliğini isyana gerekçe kılmayıp, bu dünyada sîretini güzel kılıp yaşayışını güzel eyleyerek öte dünyada sûret çarşısının müşterisi olmaya hak kazananlara...</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> * Belirtmek gerekir ki, gerçekte, ‘sûret çarşısı’na dair, iki ayrı kaynaktan gelen iki farklı hadis vardır. Tirmizî’de geçen ve Hz. Ali tarafından rivayet edilen hadise göre: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın sûretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o sûrete girer” (Tirmizî, Cennet 15).</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Müslim’de geçen ve Hz. Enes’in rivayet ettiği hadise göre ise: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken kuzey rüzgârı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle hüsün ve cemalleri artar. Böylece ailelerine, daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Hanımları:</span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> ‘Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış!’ derler. Erkekler de: </span></span><br />
<span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> ‘Sizler de, Allah’a kasem olsun, bizden sonra çok daha güzelleşmişsiniz!’ derler” (Müslim, Cennet</span></span><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> 13).</span></span></div>
Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-48504277197363508542015-09-18T12:18:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.342+03:00İnsan Şahsiyetinin Gelişiminde Mâneviyat<div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Prof. Dr. Abdulhakim Yüce</b></span></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><br /></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Günümüzde dünya çapında ekonomide, siyasette, inançta, ailede, eğitimde, kısacası birçok sahada ciddî bunalımlar yaşanmaktadır. Şüphesiz bu bunalımlar insan kaynaklıdır. İnsan, diğer canlılardan farklı olarak, yıllar alan uzun bir eğitim neticesinde ancak hayatta etkili ve rol sahibi bir fert olarak yer alabilmektedir. Her sahada bunalımlar yaşandığına göre, insana verilen eğitimde ciddi yanlışlıklar ve eksiklikler bulunmaktadır. Bilindiği gibi eğitim; aile, en geniş mânâsıyla çevre ve okul üçlüsünün eseridir. İnsan aldığı eğitim neticesinde bir şahsiyete sahip olur ve hayatta o şahsiyetiyle rolünü oynar. Durum böyle olunca insan şahsiyetinin nasıl oluştuğu, hangi evrelerden geçtiği, hangi konuların daha çok tesirli olduğu gibi meselelerin mercek altına alınması gerekir. Yazımızda insan şahsiyetinin oluşumunda en önemli tesire sahip olan, ancak uzun zamandır ciddi bir ihmale uğrayan mâneviyattan söz etmek istiyoruz. Ama önce şahsiyet kavramından ne anladığımızı bir nebze izah etmeliyiz.<br /><br /><strong>Şahsiyet</strong></span></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><strong></strong>Türkçede kişilik de denilen şahsiyet kavramı kısaca, insanları birbirinden ayıran, her insanın kendine has bedenî ve ruhî özelliklerinin bütünü şeklinde tarif edilebilir.1 İnsanın kişiliği, bir kısmını doğuştan getirdiği, bir kısmını sonradan edindiği duygu, algı, öğrenme, düşünme, yargı, dış görüntü, giyim biçimi, tutum ve davranış özellikleri, ahlâk ve inanç yapısı gibi unsurların bütününden oluşur.2 </span></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br />İnsanın şahsiyetine değişik derecelerde eş zamanlı tesir eden faktörler dört ana başlık altında özetlenebilir. Fıtrat, çevre, tarih ve irade... Bu faktörlerin ilk üçü cebrî, yani kişinin istek ve iktidarı dışında gelişir ve kişiye tesir eder.<br /><br />Cebrî faktörlerden birincisi olan fıtrat gelişip olgunlaşırken, mizaç, karakter, huy, ego (benlik) ve kişilik tabiî olarak inşa edilir. Fıtratın aslî unsurları içinde, ruh, akıl, kalb, nefis, vicdan, irade, şuuraltı, şuur, evham, vesvese, duygular, istekler, alışkanlıklar, bağımlılıklar yer alır. İnsan tabiatında iyilik, güzellik, adalet ve faziletin yanı sıra kötülük, zulüm, öfke-kin-nefret, haset, kıskançlık, cimrilik ve düşmanlık gibi menfi görünümlü duygular da bulunmaktadır.<br /><br />İnsana cebrî olarak tesir eden ikinci faktör, içinde doğduğu sosyo-ekonomik ve kültürel sistemi belirleyen çevredir. Zamanın ruhunu yansıtan sosyo-ekonomik ve kültürel unsurlar, şuuraltının, karakterin ve egonun gelişmesine doğrudan tesir eder. İnsanî değerler ancak toplum içinde yeterince geliştiğinden, insan ‘sosyo-kültürel zaman diliminin (tasavvufî ifadesiyle vaktin) çocuğu’ olarak vasıflandırılmıştır.<br /><br />Bir diğer unsur olan tarihten kasıt, insanın doğumundan itibaren şuuraltına kaydedilen yaşadığı tecrübeler ile soyundan ve çevresinden aktarılan ve hatıralarda kalan birikimlerin tamamıdır. Şuuraltı birikimleri kişiye göre değişen derecelerde şahsiyete tesir eder. Dolayısıyla insan, tarihi olan, bunun tesirinde düşünebilen ve karar veren bir varlık olduğundan, onu anlamaya çalışırken soyu ve geçmişi göz ardı edilemez.<br />İnsanın şahsiyetinin gelişiminde en önemli ve tesirli dördüncü unsur ise iradedir. Bir başka ifadeyle, iradî ve şuurlu tercih ve kararlarıdır. Zîrâ insan her an şuursuz veya şuurlu, otomatik veya iradî olarak tercih eden ve karar veren dinamik bir varlıktır.<br /><br />Şahsiyeti oluşturan bu faktörlere bakıldığında hemen hepsinde mânevî bir yönün olduğu yani mâneviyatla irtibatlı oldukları görülür. Şüphesiz bu durum mâneviyatın bir ruh gibi insanı ilgilendiren her meseleyi etkileme karakterinden ileri gelmektedir. Onun için mâneviyat denilince geniş anlamıyla din akla gelir. Fakat maalesef çağdaş psikologlar dini ya hiç hesaba katmamakta veya çevre faktörü içerinde, ‘çaresizlik karşısında ortaya çıkan birtakım ibadetler ve yüce bir güce sığınma duygusunun sonucu oluşmuş kültürel bir unsur’ anlamını vererek, tesirini belli belirsiz bir konuma indirgemektedirler. Oysa din duygusu gereğine uygun bir şekilde tahlil edildiğinde bunun sadece sonradan öğrenilen veya çevreden edinilen birtakım ritüel ve duygulardan ibaret olmadığı, potansiyel olarak insanda var olduğu, hattâ insanın bu duygu ve ihtiyaç üzere yaratıldığı tespit edilebilir. Dinî yaşayışı duygular, düşünce ve tasavvurlar, ilgi ve eğilimler, istek ve idealler, hareket ve faaliyetler, ahlâkî ve estetik yönelişler gibi insanı tanımlayan bütün ruhî süreçler içerisinde görmek mümkündür.3<br /><br /><strong>Din ve şahsiyet</strong></span></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><strong></strong>Din, insan şahsiyetine tesiri açısından iki ana bölümde incelenebilir.<br /><strong>a.</strong> Yaratıcı tarafından insan inanma, ibadet etme, sonsuza kadar yaşama gibi duygularla teçhiz edilmiştir. Bu arada insana nefis, vicdan, kalb gibi mânevî mekanizmalar da verilmiştir. Diğer taraftan insan acelecilik, cimrilik, vefa, diğergâmlık, sevgi, nefret, saldırganlık, şehvet; mal ve evlâda düşkünlük, ihlâs, takva, cömertlik, tevazu gibi bir kısmı pozitif, bir kısmı negatif görünümlü duygularla da bezenmiştir. İnsan; aidiyet duygusu, bağlanma ve sığınma eğilimi, kutsallık ve güzellik duygusu, en yetkin varlık tasavvuru, hayatı anlamlandırma isteği, tabiatta cârî hâdiseler karşısında çaresizlik ve İlâhî yardım talebi, ölüm korkusu ve ölümsüzlük arzusu, hakikati arama hissi gibi hissî ve zihnî temele dayalı motivler de taşımaktadır.4 Bu duyguların doğru bir şekilde nasıl tatmin olacağı ve dengeleneceği de dinî prensiplerle tespit edilmiştir. Bütün isim ve sıfatlarıyla Allah’a ve sonsuz olan ölüm sonrası hayata inanmak, en geniş mânâsıyla zikir başta olmak üzere, ibadet etmek insanın temel mânevî ihtiyaçlarını fıtratına uygun bir şekilde karşılar. Verilen zıt duygu ve mekanizmaların dinen belirlenmiş sınırlar içerisinde dengeli yaşanması ve hayra yönlendirilmeleri neticesinde insanın olgunlaşacağı ve Cennet’e layık bir varlık olacağı düşüncesi, insanın kişiliğini olgunlaştıracak temel bir prensiptir.<br /><br /><strong>b.</strong>İnsanın bütün aktiviteleri din nazarında bir değere sahiptir. Sosyal münasebetleri, geçmiş ve gelecek hakkındaki düşünceleri, aile içi davranışları, aldığı eğitimin metot ve gayesi, tabiatla ilişkisi ve tabii kaynakları kullanma sınırı, ölüme ve ölüm sonrasına bakışı gibi insanın bütün fiilleri hakkında dinin bir değerlendirmesi bulunmakta ve din bütün bunlara bazı prensipler koymaktadır. Din, insanın, temel ilkeler olarak da adlandırılan hakkaniyet, tutarlılık, dürüstlük, insan onuru, koşulsuz sevgi, sabır, yardım etme-destek olma ve yüreklendirme gibi değerlerin farkına varmasını da sağlar.5 Dolayısıyla birtakım insanlık değerlerinden bahsederken bunları dinî olan veya olmayan şeklinde ayırmak doğru değildir; çünkü din aslında ruh gibi insanın bütün hayatına karışmıştır. Öyle ise Yüce Yaratıcı’nın her an bizi gördüğünü (ki buna ihsan şuuru denir) ve yaptığımız her şeyin dinî bir değer taşıdığının altını çizmek gerekir. Evet, kişiliğe yeni boyutlar kazandıran din, insanda barış, ahenk ve itminan hissi, dünya ve benliğe ilişkin derin bir şuur hâli, ferdî hürriyet duygusu, iyimserlik, neşe ve mânevî haz, dış dünya ile açık bir iletişim, diğer insanlara karşı saygı ve şefkat hislerini ortaya çıkarır.6<br /><br />Ferdin dinî tutum ve davranışlarındaki tutarlılık, onun şahsiyet özeliklerini veya benlik değerlerini etkiler. Bunun aksi, yani insanın şahsiyet özelliklerinin onun dinî tutum ve davranışlarını etkilemesi de tabiîdir. Çünkü kişi ancak şahsiyet yapısının elverdiği ölçüde dindar olabilir. Başka bir deyişle, kişilerin karakter ve şahsiyet yapılarındaki farklılıklara göre dindarlıklarında yani dinî duygu ve düşüncelerinde ve dinî tecrübelerinde farklılık olacaktır.7 Yani dindarlık ile kişilik arasındaki münasebet karşılıklı ilişkidir. Din kişiliğin yapı kazanmasını, bu yapının tek bir merkez etrafında toplanmasını sağlarken, kişilik de kendi kapasitesi ölçüsünde dinin hayata mal edilmesine imkân verecektir.8 Kısacası inanç, ahlâk ve ibadetten oluşan mâneviyat ya da din, kişiliğin oluşmasında ve dengeli olmasında ihmal edilmeyecek en önemli faktördür. Yazımızın sonunda iki konuya değinmek istiyoruz:<br /><br /><strong>Bilimsel metot ve şahsiyet</strong></span></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><strong></strong>Ana konularından birisi şahsiyet olan psikoloji ilmi bilindiği gibi tabiat ilimlerine uygulanan metodu benimsemiş bulunmaktadır. Durum böyle olunca, çağdaş psikologlara göre şahsiyet hemen bütünüyle çevrenin unsurları olan biyolojik, sosyal ve kültürel faktörlerin tesiriyle oluşur. Bu kadar dar çerçeveye sıkıştırılan insan diğer canlılardan sadece biraz daha gelişmiş sıradan bir varlık olacaktır. Oysa insan çok daha kompleks yaratılmış ve yaratılış gayesi de çok daha ulvîdir. Zannediyorum psikoloji ve psikiyatri ilimlerinin psikolojik rahatsızlıkları tedavide, diğer hastalıkların tedavisi seviyesinde başarılı olamamasının altında yatan temel sebep, insana olan bu eksik bakış açısıdır. İnsan şahsiyetinin ana temellerinden olan mâneviyatı yok sayarak onu anlamak ve psikolojik rahatsızlıklarına doğru teşhis koymak nasıl mümkün olabilir? İşin bir başka veçhesi de şudur: Maddî açıdan her insan farklıdır; tek yumurta ikizlerinde bile fizikî farklar ve bu fizikî farklılığa bağlı olarak psikolojik farklar olduğu bilinmektedir. Onun için tıp doktorları insandaki bu farklılığı dile getirmek için ‘hastalık yok hasta var’ demektedirler. Zîrâ her insanın organ ve sinirleri ile bu organların salgıları ve sinirlerin motivleri farklıdır. Mânevî açıdan bu farkın çok daha derin olduğu ise tartışmasızdır. Farklılığın boyutu bu dereceye varınca, gözlenebilen, lâboratuvar ortamında tekrarlanabilir, aynı şartlar altında aynı neticeleri doğuran şeye bilgi diyen, bu şartları taşımayan hususları incelemeyen bilimsel metot, şahsiyeti nasıl inceleyecek veya psikoloji sadece bu metotla nasıl insanı gereğine uygun tanıyacak, inceleyecek ve dertlerine çare bulacak?<br /><strong></strong></span></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><strong><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Kişisel gelişim ve şahsiyet</span></strong></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><strong></strong>Son yıllarda bütün dünyada, ama daha çok gelişmiş Batı ülkelerinde ‘kişisel gelişim’ adı altına eserler kaleme alınmakta, televizyon programları yapılmakta, internet siteleri açılmakta ve seminerler verilmektedir. Bu işi yapanların bir kısmı mesleklerini bilimsel metotlarla icra eden eğitimli psikologlar olmakla birlikte, çoklarının hangi mesleğe sahip oldukları ve ne tür bir eğitim aldıkları bilinmemektedir. Ayrıca söyledikleri hususların hangi alan araştırmasının neticeleri olduğu, hangi bilimsel kurullar tarafından test edilerek onaylandıkları da meçhuldür. Aslında ne böyle bir alan araştırması mevcuttur ne de bilim kurulu…<br /><br />Günümüzde insanların büyük bir bölümü, dünyada yaşanan kaos, kargaşa, kavga, sıkıntı, çekişme, samimiyetsizlik, bencillik, koşuşturma ve yalancılıktan uzaklaşmanın/kurtulmanın; huzur, güven ve barış içinde bir hayat yaşamanın yollarını aramaktadır. Huzurun içe ait, ruh dünyasını ilgilendiren, mânevî ve psikolojik bir inanç ve deneyim olduğu; maddî imkân, iktidar, fizikî güç ve güzellik, hattâ ilim ve sanatla elde edilemediği anlaşıldıkça insanlar, değişik alternatifler aramaya koyulmakta ve çareler aramaktadırlar. Bu arayış neticesi karşılaşılan organizasyonların bir kısmının önü alınmaz ve kitlelerin ihtiyacı doğru olanla giderilmezse içtimâî felaketlere düşmek bile mümkündür.<br />Bu arada işin hem siyasî, hem ekonomik, hem de dinî boyutu gündeme gelmektedir. Kısacası sosyal ve inanç çevremiz ciddi bir şekilde değişmekle kalmamakta, nereye varacağı kestirilemeyen bir kaosa doğru adeta sürüklenmektedir.<br /><br />Huzur/mutluluk başlı başına talip olunan bir değer olduğundan istismar edilmesi de kolaydır. Onun için de huzur vadeden hemen her düşünce ve pratik ilgi odağı olmaktadır. Belki de ilginin arttırılması için daha çok huzur ve benzeri kavramlar kullanılmakta ve istismar edilmektedir. Meselâ toplumda birileri tarafından şuurlu bir şekilde yaygınlaştırılmak istenen yoga ve meditasyon gibi inanç ve pratikler, geçici ve sınırlı bir rahatlık sağlasalar da, insan gönlünün ihtiyaçlarını karşılayamaz ve katiyen onun ebedî taleplerine karşılık veremezler. Aksine, bir süre sonra insanlarda kapanması zor ve daha büyük boşluklar açar, ruhî boşalmalara sebebiyet verir, iyileşmesi adeta imkânsız yaralar hâsıl ederler. Konumuzla ilgisine gelince, bu akım ve faaliyetlerin insan şahsiyetini olumsuz etkileme ve onu uzun vadede adeta şahsiyetsiz bir hâle getirme tehlikesi bulunmaktadır.<br /><br />Diğer taraftan bugün kimi kişilere çekici gelen akımların hemen bütünü, çok eski çağlarda yaşanmış ve tarihe karışmış öğreti, düşünce, medeniyet ve geleneklere dayanmaktadır. Hattâ cazip olmalarının bir sebebi de sık sık bu yönlerine vurgu yapmalarıdır. Kimi Atlanta gibi eski medeniyetleri tekrar kurmakla görevli olduklarını söylemekte,9 kimisi de Amon, Babil, Mu, Maya, Eski Mısır... gibi medeniyetlerden söz ederek o dönemde yaşanan bazı pratiklerin ve o gün insanlığın içinde bulunduğu durum gereği gelişen, çoğu gizli kadîm ilimlerin günümüze taşınabileceğini söylemektedir. Oysa sözü edilen medeniyetlerin yaşandığı ortam ciddi şekilde değişmiş ve insanlığın ruhî, kültürel ve zihnî kazanımları o günlerle kıyaslanmayacak derecede ilerlemiştir. İlâhî kaynaklı gerçek din açısından da durum farklı değildir. Özellikle Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberlikle görevlendirilmesinden sonra insan hayatında birçok şey değişmiştir. Meselâ din, insanların mânevî ihtiyaçlarını karşılamada eski hiçbir öğreti, pratik ve düşünceye gerek olmayacak şekilde kemâle ermiş; hem yaşanmış hem de âyet ve sahih sünnetle kayıt altına alınmıştır. Yüce Allah, “Bugün size dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve din olarak size İslâm’ı beğendim” (Maide, 5/3) buyururken Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de bu âyetin bir yönünü şöyle tefsir etmiştir: “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim”10 Öyle ise, özellikle ahlâkî ve mânevî açıdan eskiye ihtiyaç olmayacak şekilde din tamamlandığından sahih dinin dışında kalan farklı organizasyonlardan medet ummak insanlığı oyalamaktan öteye geçmeyecektir.<br /><br /><strong>Netice</strong></span></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><strong></strong>Ebediyet için yaratılmış ve Yaratan’ını zikretmek ve O’na ibadet etmekle ancak huzur bulacak insanın şahsiyeti birçok unsurdan oluşan bir yapı arz etmektedir. En geniş mânâsıyla mâneviyat bu unsurların başında gelmektedir. Modern psikolojinin mâneviyatı aslına uygun anlaması ve onu incelemeye uygun bilimsel metotlarla araştırması gereklidir. Aksi takdirde insanın eksik anlaşılmasına ve şahsiyet açısından insanlığından uzaklaştıracak akımlara kapılmasına, neticede de onulmaz hastalıklara duçar olmasına meydan verilmiş olacaktır. Günümüzde dünya çapında yaşanan bunalımların sebepleri arasında insan şahsiyetinin bu unsurunun ihmale uğraması birinci sırada yer almaktadır kanaatindeyiz.<br /><br />*Celal Bayar Üniv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesi<br /><br /><br /><strong>Dipnotlar</strong></span></div><div style="background-color: white; line-height: 24px; text-align: justify;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /><span style="font-size: x-small;">1. Peker, Din Psikolojisi, Sönmez Yay., Samsun, 1993, 83.<br />2. Koptagel, Tıpsal Psikoloji, Beta Yay., İst., 1984, 275.<br />3. Hökelekli, Din Psikolojisi, T.D.V. Yay., Ank., 2001, 7.<br />4. Kasapoğlu, Kur’ân’da İman Psikolojisi, Yalnızkurt Yay., İst., 1997, 26.<br />5. Özdoğan, Dindarlıkla İlgili Bazı Faktörlerin Kendini Gerçekleştirme Düzeyine Etkisi, Araştırma Dergisi, Sa. 2, Ank., 1997, 113.<br />6. Yaparel, Yirmi-Kırk Yaşlar Arası Kişilerde Dinî Hayat İle Psiko-sosyal Uyum Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ank., 1987, 29.<br />7. Uysal, Din Psikolojisi Açısından Dini Tutum Davranış Ve Şahsiyet Özellikleri, MÜİFAV Yay., İst., 1996, 85.<br />8. Hökelekli, Gençlik, Din Ve Değerler Psikolojisi, Ankara Okulu Yay., Ank., 2002, 90.<br />9. Aksiyon Dergisi, 30 Mart 2002, sayı: 382.<br />10. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 38.</span></span><br /><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><span style="font-size: x-small;"><br />Kaynaklar<br />AHMET b. Hanbel, Müsned, Kahire, 1956.<br />ARDOĞAN, Recep, Kur’ân ve İnsan Psikolojisi, İlkadım Yay., Ank., 1998.<br />BAYRAKDAR, Mehmet, İslam İbadet Fenomenolojisi, Akçağ Yay., Ank., 1987.<br />C. G. Jung, Keşfedilmemiş Benlik, İlhan Yayınları, İst. 1999.<br />DERVEZE, İzzet, et-Tefsîru’l-Hadis, II. Baskı, Çev: Ş. Karataş, Ekin Yay., İst., 1998.<br />HEWİTT, James, Meditasyon, İst. 2000.<br />HÖKELEKLİ, Hayati, Din Psikolojisi, T.D.V. Yay., Ank., 2001.<br />HÖKELEKLİ, Hayati, Gençlik, Din Ve Değerler Psikolojisi, Ankara Okulu Yay., Ank., 2002.<br />--- Çocuk, Genç, Aile Psikolojisi ve Din, Dem Yay., İst. 2009.<br />John Nuttal, Ahlak Üzerine Tartışmalar, İst. 1997.<br />KASAPOĞLU, Abdurrahman, Kur’ân’da İman Psikolojisi, Yalnızkurt Yay., İst., 1997.<br />KOPTAGEL- İLAL, Günsel, Tıpsal Psikoloji, Beta Yay., İst., 1984.<br />ÖZDOĞAN, Öznur, Dindarlıkla İlgili Bazı Faktörlerin Kendini Gerçekleştirme Düzeyine Etkisi, Araştırma Dergisi, Sa. 2, Ank., 1997.<br />PAZARLI, Osman, Din Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İst., 1982.<br />PEKER, Hüseyin, Din Psikolojisi, Sönmez Yay., Samsun, 1993.<br />ŞENTÜRK, Habil, Din Psikolojisi, Esra Yay., İst., 1997.<br />ŞENTÜRK, Habil, İbadetin Mahiyeti Ve Şahsiyet Gelişmesindeki Fonksiyonu, DEÜİFD, II, İzmir, 1985.<br />UYSAL, Veysel, Din Psikolojisi Açısından Dini Tutum Davranış Ve Şahsiyet Özellikleri, MÜİFAV Yay., İst., 1996.<br />UYSAL, Veysel, Psiko-Sosyal Açıdan Oruç, Ank., 1994.<br />YAPAREL, Recep, Yirmi-Kırk Yaşlar Arası Kişilerde Dini Hayat İle Psiko-sosyal Uyum Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ank., 1987.</span></span></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-36764833816301627562014-01-08T21:15:00.000+02:002017-03-09T21:13:49.430+03:00Mevlid Kandili Üzerine...<div style="text-align: justify;"><i>Peygamberimizin (sas) doğum gününü Mevlid Kandili'ni kutlamak bidat mıdır? Değilse nasıl değerlendirmeliyiz, bu güne mahsus özel ibadet var mıdır?</i></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">İmam Suyutî, konuyla ilgili olarak özetle şunları söylemiştir:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">“İnsanların Mevlid-i Nebevi için toplanıp Kur’an okumaları, Hz. Peygamber (a.s.m)’in veladetiyle ilgili haberleri / menkıbeleri seslendirmeleri, bu münasebetle yemek tertiplemeleri bida-i hasenedir / güzel bir bidattır. Çünkü, bu toplantılarda Hz. Muhammed (a.s.m)’e karşı büyük bir tazim, bir saygı, onun dünyaya teşriflerinden ötürü büyük bir sevinç söz konusudur. Bu ise, sahibine büyük bir sevap kazındırır.” (bk. Suyutî, el-Havî li’l-fetavî, 1/272-şamile).</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Mevlid kelimesinde "doğum" mânası vardır. Kandil kelimesinde de, belli günlerde yakılan aydınlık anlamı mevcuttur. İkisini bir araya getirip de Mevlid Kandili dediğimizde, Resûlüllah (asv)`ın doğum gecesinde minarelerde yakılan kandiller hâtıra gelmektedir. Müslümanlar, her sene Rebiü`l-evvel ayının on ikinci gecesine giriş teşkil eden geceyi dinî merasimlerle ihyâ eder, farklı bir huzur ve neş`eyle tes`id etme titizliği gösterirler. Kandillerle donatılan camiler bu niyetle dolar, taşar...</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Müslümanlar bu geceyi, hem kendi açılarından, hem de çocukları açısından düşünürler. Kendi açılarından düşünürken ibâdetleri, çevredeki konu komşuya yardımları, çeşitli iyilikleri hatırlar, farklı bir yardım anlayışında olurlar. Çocukları açısından ise, çok dikkatli olurlar. Mâsum dimağlarda gecenin güzel bir hatıra olarak kalmasını temin edecek çarelere başvururlar. Nitekim o günde çocukların sevineceği şeyler alırlar, hoşlarına gidecek sohbetler tertip ederler, gecenin, zihinlerinde tatlı bir hâtıra olarak kalmasını temin ederler.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">İslâm dünyasında mevlid merasimi ilk defa, Mısır'da hüküm süren Fatımîler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir. Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi. Fatimîler, Hz. Ali (r.a.) ve Fatıma (r.anha.)'ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Sünnî Müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve Erbil atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenmiştir. Uzun hazırlıklarla düzenlenen merasimler, bütün halkı kapsayan bir şekilde düzenlenirdi. Muzafferuddin, çevre bölgelerden fakıh, sûfi, vaiz ve diğer alimleri Erbil'e çağırır ve kutlamalar gayet debdebeli bir şekilde cereyan ederdi.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Daha sonra, değişikliğe uğrayarak, Mekke'de de mevlid merasimleri tertiplenmeye başlanmıştır. Mekke ve Medine'den sonra mevlid merasimleri, İslam coğrafyasının her tarafında birbirinden farklı şekillerde tertiplenmeye başlanmış ve bu, bugüne kadar sürekliliğini korumuştur.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur'an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner, hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu. (Asım Köksal İslam Tarihi)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Mevlidin dinimizdeki yeri nedir?</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Mevlid Peygamberimizden (a.s.m.) üç dört asır sonra icad edilen İslâmî bir âdet olmakla birlikte, bid’atın hasene (güzel) kısmına girmektedir. Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan İbni Hacer, mevlid merâsiminin meşrûiyeti hakkında şu hadisi zikreder:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">İbni Abbas’ın rivayetine göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Medine’ye hicret ettiklerinde Aşure gününde Yahudilerin oruç tuttuklarını öğrenir. Oruç tutmalarının sebebini sorduğunda Yahudilerden şu cevabı alır:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">“Bu çok büyük bir gündür. Bugünde Allah, Mûsâ ile kavmini kurtardı. Firavun ile kavmini suda boğdu. Mûsâ da buna şükür için oruç tuttu. İşte biz de bugünün orucunu tutuyoruz.”</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">“Bunun üzerine Peygamberimiz, ‘Öyleyse biz Mûsâ’ya sizden daha yakın ve evlâyız’ buyurdu. O günden sonra hem kendisi oruç tuttu, hem de tutulması için tavsiyede bulundu.” ( Müslim, Sıyam 127)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">İbni Hacer bu nakilden sonra şöyle der: “Bundan anlaşılıyor ki, böyle bir günde, mevlid gecesinde Allah’a şükretmek tam yerindedir. Fakat mevlid merasiminin Peygamberimizin doğum gününe denk getirilmesi için dikkat etmek gerektir.” (el-Hâvî fi'l-Fetevâ, 1/190.)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Bugünkü İslâm ülkelerinde Peygamberimiz (asv)2in doğumunu yâd etmek, ona salât-selâm getirmek maksadıyla çeşitli dillerde okunan mevlidler vardır. Arapça “Bâned Suâd, Bürde ve Hemziyye” kasideleri birer mevliddir. Türkçede ise yirmiden fazla mevlid manzumesi vardır. Fakat bunların içinde en çok tutulan ve okunanı Süleyman Çelebi merhumun 1409 yılında yazdığı Vesiletü’n-Necât isimli mevlid kitabıdır. Önceleri yalnız Peygamberimiz (asv)'in doğum gününde okunan ve tertip edilen mevlid merâsimleri, daha sonra bütün mübarek gecelerde tekrarlanmış, bilhassa memleketimizde daha da yaygınlaşarak, ölüm, hastalık ve daha birçok vesilelerle okunagelmiştir. Bazı İslâm âlimleri mevlidi bid’at sayarak karşı çıkmışlarsa da yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Bediüzzaman, zamanımızda bu meseleyi şöyle tashih etmiştir:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">“Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması gayet nâfi (faydalı) ve güzel âdettir ve müstahsen (iyi, hoş) bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtif ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir (sohbet sebebidir). Belki hakaik-i imani-yenin ihtarı (hatırlatılması) için, en hoş ve şirin bir derstir. Belki îmanın envarını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyic (heyecan uyandıran) ve müessir bir vasıtadır.” (Nursi, Meklubat, s. 281-285)</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kandiller Nasıl Değerlendirilmelidir?</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza–i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">1. Kur'ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur'ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">6. Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">10. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">18. Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili özel bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet–i Kur'ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir... Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/289).</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta bir sakınca yoktur; sevaptan hâli değildir.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><a href="http://www.resulullah.org/peygamberimizin-sas-dogum-gununu-mevlid-kandilini-kutlamak-bidat-midir-degilse-nasil-degerlendirmeli">http://www.resulullah.org/peygamberimizin-sas-dogum-gununu-mevlid-kandilini-kutlamak-bidat-midir-degilse-nasil-degerlendirmeli</a> </div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-90537951803499088252013-12-25T11:00:00.000+02:002017-03-09T21:13:49.495+03:00Yaşadığı Anın Farkında Olmak<div align="justify"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Dr. Dilaver Selvi </b></span></div><div align="justify"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div><div align="justify"><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ariflerin üzerinde durduğu önemli prensiplerden biri de “Vukuf-i Zamani”dir. Manası, içinde bulunduğu zamanın farkında olmaktır. Diğer bir ifadeyle, kalbi uyanık yaşamak, her an gafletten uzak olmak, içinde bulunduğu anda üzerine düşeni bilmek ve gereğini yapmaktır. Buna, hayatı Yüce Allah’a adamak diyor arifler. </span></div><div align="justify"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bütün hayatı Allah’a adamak... Bu yüksek ahlâk ve ilâhi aşk, “Rasulüm de ki: Benim namazım ve ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am, 162) ayetinde özetlenmiştir. Çünkü bütün vakitlerde övülme, sevilme ve zikredilme hakkı Cenab-ı Hakk’a aittir. Bu hak hiçbir zaman ortadan kalkmaz. Çünkü kulun her anı ayrı bir hayattır. Ve bu hayatın kaynağı Yüce Allah’tır. Kul dünyada da ahirette de O’na muhtaçtır.</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yüce Yaratıcımız, gece ve gündüzden oluşan bütün zamanları iki şey için yarattığını belirtmiştir. Biri tezekkür, diğeri şükür. (Furkan, 62) </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Alimler tezekküre, ilim ve ibret manalarını veriyor. İlim, kainatın sahibini tanımak; ibret ise, her şeyde tecelli eden ilâhi sanatı görüp kalbi Yüce Yaratıcıya bağlamaktır. </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Şükür, nimetin kimden geldiğini bilmek, nimet ile sevinmek ve vereni sevmektir. Şükür, nimetin sahibine isyan etmemektir. Şükür, kulun her şeyi ile Yüce Allah’ın mülkü olduğunu anlaması ve her an O’ndan razı olmasıdır. Buna samimi dostluk ve güzel kulluk denir. </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Rasulullah s.a.v. Efendimiz, Yüce Yaratıcı’dan gafletle geçen vakitleri hasret vakti olarak tanıtmıştır. Öyle ki, cennete giren bütün kullar, sadece dünyadaki zikirsiz ve şükürsüz geçen vakitlerine üzüleceklerdir. (Tebaranî, İbnu’s-Sinnî, Heysemi, Münzirî)</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><strong>ZAMAN EN BÜYÜK SERMAYEDİR</strong></span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Büyükler, vakit nakittir derler. Yani vakit kainatta en değerli sermayedir. Vakit insana nakit kazandırır, fakat dünya dolusu nakit verilse, geçen bir saniye geri getirilemez. Dünyada her an bir defa yaşanır, bir daha ele geçmez. Onun için Allah dostları her anı son fırsat olarak görmüşler ve her nefesi son nefes gibi değerlendirmişlerdir. Çünkü insan hayatı iki nefes arasındaki süredir. Alınan bir nefes geri verilmese hayat biter. Tersi de böyledir. Bu nefesler sayılıdır ve son sayı insana gizlidir. Kimse şu kadar nefesim kaldı, bu kadar süre daha yaşayacağım diyemez. </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İnsan ömrü üç zaman dilimine ayrılır. Birisi geçen süredir. Buna mazi denir. Bu süre, iyiliği ve kötülüğü ile geride kalmıştır. Diğeri elde olmayan süredir. Buna âti (gelecek) denir. İnsanın ona ulaşıp ulaşmayacağı belli değildir. Bir diğeri de insanın içinde yaşadığı andır. İşte eldeki zaman odur. Buna fırsat denir. Yapılması gereken ne varsa onda yapılmalıdır. Çünkü o da geçmek üzeredir. </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hayırlı işlerde, ‘şimdi dursun sonra yaparım’ demek şeytandandır. Efendimiz s.a.v.’in uyardığı gibi, sonra yaparım diyenler kesin pişman olmuşlardır. Bu her işte böyledir. Büluğ çağına ulaştıktan sonra, insanın mükellefiyet süresi başlar. Artık insan zamandan sorumludur. Zamana bağlı iş ve ibadetlerden mesuldür. </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Zaman Yüce Allah’ın insana en büyük emanetidir. Allah bu emanetin korunmasını istemektedir. Helal ve hayır işlerde geçen ömür ihya edilmiş ve korunmuş olur. Haram işleyerek geçen zamanlar ise zayi edilmiştir. </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Rasulullah s.a.v. Efendimiz, insanların iki büyük nimette aldandığını haber vermiştir. Bunlar sıhhat ve boş vakittir (Buharî). Kıyamet günü, herkese hesabı ve şükrü sorulacak dört nimet vardır. Bunlardan ikisi zamanla ilgilidir. Yüce Allah herkese gençliğini nerede harcadığını ve ömrünü nerede tükettiğini soracaktır. Diğer iki nimet de mal ve ilimdir. (Tirmizî)</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Cüneyd-i Bağdadî k.s. der ki: “Vakit sermayeni iyi kullan. O bir kere ele geçer. Kaçırdın mı bir daha ele geçiremezsin. Kainatta vakitten daha kıymetli bir servet yoktur.”</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hasan Basrî k.s. da sahabenin halini şöyle anlatır: “Ben öyle insanlara ulaştım ki, sizin elinizdeki altın ve gümüşü koruduğunuzdan daha fazla vakitlerini koruyor ve boşa harcamaktan sakınıyorlardı. Sizden biriniz nasıl iyi bir kazanç getirmeyen yerlere altın ve gümüşünü harcamıyorsa, onlar da zamanlarını öyle titizlikte koruyor; bir nefesini dahi zayi etmiyor, vakitlerini Allah’a itaatin dışında asla kullanmıyorlardı.”</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hz. Ali r.a., şerefli hanımı Hz. Fatıma r.a.’ya demiştir ki: “Fatıma! Yemek yaptığın vakit sulu ve hafif yemekler yap. Fazla çiğneme derdi olmasın. Çünkü sulu yemek tez yenir, kuru yemeği çok çiğnemek gerekir. İkisi arasında elli defa tesbih ve zikir farkı vardır. Yemek başında çok bekleyip hayırlı işlerden geri kalmayalım.” (İbnu Acibe)</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><strong>ZAMANI İYİ OKUMALIDIR</strong></span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Her insan yaşadığı zaman içinde şu dört halden biriyle karşılaşır. Ya itaat eder, ya isyan, ya nimet içindedir ya da sıkıntı. İtaat Yüce Allah’a hamd etmeyi gerektirir. İsyana düşene istiğfar ve tevbe lazımdır. Nimet tevazu ve şükür ister. Sıkıntı anı ise sabır, rıza, dua ve yalvarma zamanıdır. Kısaca, her şey kulu Yüce Allah’a bağlamak ve ahirete hazırlamak içindir. Ağlamak da gülmek de Allah’tandır. Zamanı istediği gibi evirip çeviren ve türlü hallerle bizleri yüz yüze getiren O’dur. </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hak yolcusunun en önemli işi muhasebedir. Muhasebe, kalbin ve nefsin ne halde olduğunu kontrol etmektir. Allah’a ve ahirete yönelen herkese güzel bir tevbeden sonra kuvvetli bir muhasebe ilmi lazımdır. Hak yolcusu her akşam günlük değerlendirmesini yapmalıdır. ‘Bugün Allah için ne yaptım, ahiretime ne gönderdim, hangi tür hayırlara el attım, ne gibi günahlara bulaştım, bu durumda bana ne gerekir, niyetim nedir, kalbim ne haldedir, nefsim hangi sıfatları taşıyor, şu anki halimden daha iyi olamaz mıydım’ gibi soruları kendi kendine sormalıdır. </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Büyük veli Şah-ı Nakşibend k.s., vukuf-i zamani prensibini açıklarken şöyle diyor: “Zamana vakıf olmak, nefsin hallerini tanımaktır. Hak yolcusu, niyetini ve amellerini iyi kontrol etmelidir. Eğer niyeti ve ameli Kur’an ve Sünnet’in öğrettiği edebe uyuyorsa Allahu Tealâ o anda kuldan razıdır. Kul o hale sevinip şükretmelidir. Eğer kulun niyetinde Allah rızası yok ve ameli de dinin öğrettiği edebe uymuyorsa, hemen istiğfar ve tevbeye sarılmalıdır. Kusur halindeki kula tevbe lazımdır. Bu yol, her anını kontrol etmeye dayalıdır. Akıllı kimse aldığı her nefesinin farkında olur, onu zikirle mi yoksa gafletle mi alıp verdiğini bilir.”</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ariflerden Ebu Muhammed el-Cerir k.s., “tasavvuf, insanın yaşadığı vakit içinde yapılması gereken en hayırlı işi yapmaktır” derken, Allah dostlarının en önemli özelliğini gözler önüne sermiştir. Gerçekten tarih iyice incelenirse kâmil velilerin hayatı kadar huzurlu, dolu, canlı, faydalı ve tamamen Allah’a adanmış bir hayat bulunamaz.</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Arifler, sufiyi “ibnu’l-vakt” olarak tarif ederler. İbnu’l-vakt, içinde bulunduğu vaktin çocuğu manasındadır. Bu sıfattaki insan, içinde bulunduğu anda ne lazımsa onu yapar, boş ve gereksiz işlerden kaçar. İyi de olsa kendisini ilgilendirmeyen veya zamanı gelmeyen şeylerle uğraşmaz. Vaktini dini ve dünyası için en kazançlı bir şekilde değerlendirir.</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Zamanı iyi tanımak, her zaman dünya ve ahirette faydamıza olacak işler yapmaktır. Fakat günümüz insanının en fazla israf ettiği sermaye zamandır. Özellikle gençlik dönemi bir oyun ve eğlence dönemi olarak görülmektedir. Halbuki gençlik dünya ve ahiret hayatının hazırlığı için bize verilmiştir. O dönemi sadece boşa harcamak kadar üzücü bir şey yoktur. Buna rağmen çoğumuz nefsin keyfine göre yaşamakta, uzun bir hayat arzulamakta ve bu sebeple çok şeyi kendisine dert etmektedir. Bu, “uzun emel”dir. </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Uzun emel insanı tembel eder, gevşetir, boş işlerle yorar, gelecek endişesiyle korkutur, sonuçta sahibine ciddi zararlar verir. Halbuki tavsiye edilen, hayırlarda acele etmek ve yapılması gerekeni ilk fırsatta yapmaktır.</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><strong>NE YAPMALI, NEREDEN BAŞLAMALI?</strong></span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Birçoğumuz şunu şöylüyor: “En fazla beş dakika süren dört rekâtlık bir namazı bile baştan sona kalb huzuru ile tamamlayamıyoruz. Zikrederken bile gafletimiz devam ediyor. Yüzümüz Kâbe’de iken gönlümüz başka yerde. İbadette gafletten kurtulamadıktan sonra diğer zaman ve işlerde nasıl uyanık olalım? Bir günü ve koca bir ömrü zarar etmeden nasıl kapatalım?”</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Gerçekten bütün vakitlerini hakkıyla değerlendiren insanlar çok azdır. Ancak dinimizde “iyiliği kötülüğünden fazla olanlar iyi kabul edilir” prensibi vardır. Her gün güzel şeyler yapmaya niyetlenen, iyi işlere yönelen ve kötü davranışlarını fark edip üzülen kimse -inşallah- iyilerden sayılır. Kusurları Allah’ın sonsuz rahmetiyle affedilir.</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Öncelikle, bizi zarara sokan ve vaktimizi ziyan eden işlerin ne olduğunu bilmeliyiz. Söz ve davranışlarımızda, kazanç ve harcamalarımızda haramlardan kesin olarak kaçınmalıyız. Çünkü haram kalbi öldürür, vakti ziyan eder. Helal dairede kalmayı, hayırlı işler yapmayı, Allah için kimseye sıkıntı vermeden yaşamayı hedeflemeliyiz. Yerken, ibadete kuvvet bulmaya, uyurken dinlenip yeni hayırlara hazırlanmaya, mübah dairede eğlenirken eşimizin, çocuklarımızın ve dostların hakkını korumaya niyet etmeliyiz. Niyetimiz iyi olduktan sonra bütün işlerimiz hayra döner, ilâhi sevgi ve sevap vesilesi olur. Günü içinde harama bulaşmayan, Yüce Allah’ın emirlerine itaat eden kimse, onu zikretmiş olur. Zikreden şükretmiştir. Şükreden ise Allah’ın rahmetine ermiştir. </span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Arifler der ki: Bir insan farz amelleri yapsa, haramlardan kaçınsa, bir saat sabah bir saat akşam zikir için vakit ayırsa, kalbini zikirle ihya etmiş ve gününe şükretmiş olur.</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Her anı zikir içinde geçirmek çok büyük bir saadettir. Bu mümkündür. Çünkü Peygamberler ve Allah dostları böyle yapmışlardır. Bunun mümkün olduğuna inanan kimse birinci adımı atmıştır.</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><strong>YARIM SAATLİK ÇABAYLA BİRİKEN HAZİNE</strong></span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bir Hak dostu şunları anlatır: “Gençliğimde Allah dostlarının güzel meclislerine katıldım, sohbetlerini dinledim. Onların bütün zamanlarını Allah ile geçirdiklerini, yerken içerken, çalışırken, çarşı pazarda gezerken bile kalplerinin Allah’ı anmaktan geri kalmadığını işittim. Buna hayret ettim, mümkün olup olmayacağını düşündüm. Önce imkansız geldi. Sordum, mümkündür dediler. Hem bu halin ayet-i kerimelerde her müminden istendiğini hatırlattılar. Buna şaşırdım ve aynı zamanda sevindim. İrşad halkasına katıldığım mürşidime gittim. Samimi olarak derdimi açtım. ‘Ben de bütün zamanlarımı Yüce Allah’ı unutmadan zikirle geçirmek istiyorum, bunun yolunu bana öğretiniz’ dedim. Mürşidim güldü: ‘Güzel, ama acele etme!’ dedi. Bana önce yarım saatimi alacak bir zikir çeşidi verdi. Dua etti ve: ‘Şimdilik buna devam et, kalbini uyanık tutmaya çalış. Bunu başarınca yanıma gel’ dedi. Ben de günde yarım saatimi zikir için ayırdım. Buna devam ettim. İçimde önceleri bilmediğim ve alışmadığım bir tat buldum. Kalbimde bir canlanma hissettim. Zikir yarım saat sürüyor, fakat kalbimdeki tesiri ve tadı yarım gün devam ediyordu. İşin-gücün arasında kalbimi dinliyor ve onun Allah Allah şeklindeki atışlarını duyuyordum. Tekrar mürşidime gittim. Süreyi biraz daha uzatmamı istedi. Bir saatimi zikirle geçirmemi ve kalp uyanıklığına dikkat etmemi tavsiye etti. Söylediği gibi devam ettim.</span><br /><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Böylece sabırla devam ede ede Yüce Allah’a hamd olsun, şu ayetlerin sırrına mazhar oldum: Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde gerçek akıl sahipleri için (varlığımıza, birliğimize ve yüceliğimize delil olacak) nice ayetler vardır. O temiz akıl sahipleri, yürürken, otururken ve yanları üzeri yatarken devamlı Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler ve şöyle derler: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru. (Âl-i İmran, 190-191)”</span></div><div align="justify"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div><div align="justify"><a href="http://www.ilimbahcesi.com/seckin_yazilar/yasadigi_anin_farkinda_olmak.htm"><span style="color: black;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-size: x-small;">http://www.ilimbahcesi.com/seckin_yazilar/yasadigi_anin_farkinda_olmak.ht</span><span style="font-family: trebuchet ms;">m</span></span></a></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-65597206556132963582013-07-08T21:07:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.547+03:00Hz. Mevlana'nın Eserlerinde Ramazan ve Oruç<div style="background-color: white; font-family: Verdana; font-size: 12px; line-height: 18px;"><div style="font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hz. Mevlânâ"nın <i>Mesnevî-i Şerîf</i>"ini ve <i>Dîvân-ı Kebîr</i>"ini incelendiğimizde onun Ramazan ayı ve oruç ibadeti hakkındaki görüşlerini şöylece özetleyebiliriz:</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Oruç sevdası bambaşka bir sevdadır” diyen Mevlânâ, orucu çok özlediğinden ve hasretle beklediğinden bahseder. Bazen ise orucu bir “ana” gibi görür.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç ayı olan Ramazan"a neşeli olarak girilmeli; ona kavuşulduğu için Cenâb-ı Hakk"a şükredilip sevinilmelidir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç; kişide imanın, Allah"ı sevmenin, O"na bağlanmanın, O"ndan sakınmanın, haramdan kaçınmanın varlığına şahitlik eder.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ramazan"da sadece yemek ve içmekten kaçınmak değil, kötü söz söylemek ve kötü iş işlemekten de kaçınmak, bunlara sabır göstermek gerekir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Orucun bazı zorlukları varsa da, yüzlerce çeşit hüneri de vardır. Oruç; şeytanı ve nefsi güçsüz ve etkisiz hâle getirir, maddî ve manevî açıdan temizliği gerçekleştirir, gönlü bedenî isteklerin tahakkümünden kurtarır, nefsi kirlerinden arındırır, ruhu özgürleştirir, gönül gözünü açar, manevî görüşü artırır, sabrı öğretir, bedenî hastalıklardan korunmanın yollarını öğretir, insanın insanlığı olgunlaşır, manevî rızıklara ulaştırır, Allah"a yakınlaştırır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu namaz, oruç, hacc ve cihad da inanışa tanıktır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu zekât "hediye", bu hasedi bırakma da "kendi sırrından haber verme" dir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İhsanda bulunmak, doyurmak, konuk davet etmek: “Ey ulular, biz sizinleyiz, size doğru bir özle inandık” demektir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hediyeler, armağanlar, sunulan şeyler: “Ben seninleyim; seni seviyorum” diye tanıklıktan ibarettir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kim, bir mal veya afsun için çalışır, uğraşırsa bu ne demektir? “İçimde bir cevherim var”, demektir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Allah"tan çekinmemden yahut cömertliğimden bir cevherim var ki bu zekatla oruç ikisine de şahittir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç der ki: “Bu, helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkân yok.”</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Zekât der ki: “Kendi malını bile veriyor, artık, kendisiyle aynı dinde, aynı yolda olandan nasıl çalar?”</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Fakat bu işleri riya ve tezvirle yaparsa o iki tanık, Allah"ın adalet mahkemesine kabul edilmez.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Avcı tane saçar ama acımasından değil, avlanmak için.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kedi de oruç ayında oruç tutar ama kendisini av avlamak için uyur gösterir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu eğrilikten yüzlerce kavim, kötü sanılmıştır. Bu kötü kişi, cömert kişilerle oruç tutanların adını da kötüyü çıkarmıştır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Fakat Allah"ın lütuf ve ihsanı, o eğri işlerde bulunmakla beraber nihayet onu hepsinden de arıtır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Rahmeti, o kötülüğü aşmış, ayın on dördüne bile vermediği ışığı vermiştir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Allah, onun çalışmasını bu kötülükle karışmadan yıkar; rahmeti onu bu hatadan arıtır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu sûretle de Allah"ın yarlıgayıcılığı meydana çıkar, bu miğfer kulun kelliğini örter.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yağmur, pis şeyleri arıtmak için gökten yağar.<sup><sup>1</sup></sup></span></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sevgi (kulluk), düşünce ve mânâdan ibaret olsaydı, bize <i>oruç</i> ve namaz lüzumlu olmazdı.</span></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bağlılık ve sevgiden bir eser olsun diye dostlar birbirine armağan sunarlar.</span></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">O armağanlar, bağlılığın ve sevginin şahitleridir. Yani onlarda samimiyet ve beraberlik gizlidir.</span></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">O ihsanlar, gönülde meydana gelen sevginin görünen şahitleridir.<sup><sup>2</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruca sarıl, sabret; orucu terk etme, her an Hak"tan rızkını bekle!<sup><sup>3</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><br /></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Cihad ve oruç güçtür, çetindir. Fakat bu güçlük ve çetinlik, Allah"ın, kulu kendinden uzaklaştırmasından daha iyidir.<sup><sup>4</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“İnsanın namaz kılmayı arzu edişi, oruç tutuşu, hep Hakk"ın kulunu kendine çekisindendir.”<sup><sup>5</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;">Oruç yüzünden bizim canımız dirilik elde edecektir!</span></b></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ramazan geldi; aşk ve iman padişahının sancağı erişti! Artık maddî yiyeceklerden elini çek! Çünkü göklerden manevî rızık geldi ve can sofrası kuruldu!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Can, bedenin hantallığından kurtuldu; tabiatımızın isteklerinin eli bağlandı! Aşk ve iman ordusu geldi, sapıklık ve imansızlık ordusunu kırdı geçirdi!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bir bakıma oruç, bizim kurtuluşumuzun kurbanı sayılır; bizim canımız, onun yüzünden dirilik elde edecektir!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Mademki gönül evine misafir olarak can geldi, onun uğruna bedenimizi tamamıyla kurban edelim.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sabır, hoş bir buluttur; ondan, hikmet, manevî lütuflar yağar! Bu sebeptendir ki, Kur"ân-ı Kerim de bu sabır ayında nâzil olmuştur!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bizi kötü işler, günahlar işlemeye teşvik eden kirli nefsimiz, arınmaya, temizlenmeye muhtaçtı! Ramazan gelince, günah zindanının kapısı kırıldı; can, nefsin esaretinden kurtuldu, miraca çıktı, sevgiliye kavuştu!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu mübarek ayda gönül de boş durmadı; ümitsizlik perdesini yırttı, göklere uçtu! Can, zaten bu kirli dünyaya mensup değildi, meleklerdendi; onlara ulaştı!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ramazan günlerinde sarkıtılan merhamet ipine sarıl da, şu beden kuyusundaki hapisten kendini kurtar! Yusuf aleyhisselam kuyunun ağzına geldi, seni çağırıyor; çabuk ol, vakit geçirme!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İsa aleyhisselam isteklerden, beden eşeğinin arzularından kurtulunca, duası kabul edildi! Sen de nefsanî isteklerden temizlen, elini yıka! Çünkü gökyüzünden manevî yemeklerle dolu sofra geldi!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Haydi, elini ağzını yıka; ne yemek ye, ne iç, ne de söyle! Hakikate erdikleri, Hakk"ı buldukları için susup duran ermişlere gelen mana sözlerini, mana lokmalarını ancak Şems-i Tebrîzî"nin himmeti ile bulabilirsin!<sup><sup>6</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;">İSLÂM"IN binası beş direk üzerine kurulmuştur. Allah"a yemin ederim ki, bu direklerin en büyüğü oruçtur.</span></b></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sen, orucu, şaşılacak acayip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! Oruç, insana can bağışlar. Gönül lütfeder. Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sen, göklere çıkmak, Mi"rac etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakikati göstermiyor.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç, insan şeklindeki hayvanın hayvanlığını giderir. Bu yüzdendir ki oruç, insanın insanlığını olgunlaştırmaya mahsustur.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Âşıkların hayatı, beden matbahı yüzünden kararmıştı. İşte oruç, o matbahları aydınlatmak için çıktı geldi.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Dünyada şeytanın karnını deşen bir bıçağa benzeyen oruçtan daha fazla şeytan öldürücü, nefsin kanını dökücü bir şey var mı?</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Padişahlar padişahının kapısında kendisine gizli, özel bir vazife verilmiş, çabucak faydalı olan, kâr bağışlayan kim var? Kim olacak? Oruç!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç, özlem çekenlerin gönüllerini, canlarını öyle tazeleştirir ki, zavallı balığı bile su o kadar tazeleştirmez.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Nefis ile savaşa girişen mücahidin, gönül maksadına ulaşma yolunda oruç, yüz binlerce yardımcı canın yaşayışından daha da iyidir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İslam"ın binası şu beş direk üstüne kurulmuştur: “Kelime-i şahadet, Zekât, Hac, Oruç, Namaz.” Allah"a yemin ederim ki, bu direklerin en kuvvetlisi, en büyüğü oruçtur!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Cenâb-ı Hak, bu beş direğin her birinde orucu, orucun kaderini gizlemiştir. Zaten oruç kadir gecesi gibi gizlidir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Midesine düşkün olan, çok mide ağrısı çeker, sızlanır durur. Zaten midesine düşkün olanların talihlerinde oruç yoktur.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç, Allah"ın has kullarına Hz. Süleyman"ın saltanatını bağışlayan bir yüzüktür yahut da taçtır. Onu ancak seçkin kullarının başlarına giydirir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruçlunun gülüşü, oruçsuzun secdedeki halinden iyidir. Çünkü oruç, o Rahman"ın sofrasına oturtacaktır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sen farkında değilsin ama, yemek yediğin vakit, için pislikle dolar. Oruç hamama benzer. Seni maddî ve manevî kirliliklerden, bütün kötülüklerden temizler.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sen, hiç bilgi nuruyla nurlanmış bir hayvan gördün mü? Beden de bir hayvandır. Hayvanın ardına düşüp de orucu bırakma!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sen vahdet denizinden ayrı düşmüş bir damla gibisin. Sen aslına nasıl ulaşacaksın? İşte oruç, sel gibi, yağmur gibi seni alır, denize ulaştırır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Nefsinle savaşa girişince; “Ben orucu öyle ucuza satmam!” diye kendini yere at, ellerini çırp, ayaklarını vur, diret!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Nefsin gönlüne musallat olmuş bir Rüstem"dir ama, oruç onu gül yaprağı gibi tir tir titretir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İçinde ab-ı hayatın gizlendiği bir karanlıktan bahsederler. Aklı başında olanlara o karanlık, oruçtur.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sen, canının içinde Kur"an nurunu istiyorsan, şunu bil ki, oruç bütün Kur"an"ın tertemiz nurunun sırrıdır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Gök sofralarının, ruha mahsus sofraların başına tertemiz kişiler oturturlar. İşte oruç, sana, onlarla bir kaptan yemek yedirir.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç seni gün gibi gönlü aydın, canı saf bir hale kor. Sonra da padişahla buluşma bayram gününde varlığını kurban eder, seni varlıktan ve benlikten kurtarır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç ayına girdiğin zaman, o aya kavuştuğun için Hakk"a şükrederek, sevinerek, neşeli olarak gir! Çünkü Ramazanın gelişinden üzülenlere, gamlılara oruç haramdır. Onlar, oruca layık değillerdir.<sup><sup>7</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><br /></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>ORUÇ AYI GELDİ</b></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç ayı geldi. Hepinize kutlu olsun. Ey oruca yol arkadaşı olan, dost olan kişi! Yolun uğurlu olsun, hoş olsun.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ben ayı görmek için dama çıkmıştım. Çünkü candan, gönülden orucu özlemiştim, onu hasretle bekliyordum.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Aya bakayım derken başımdan külahım düştü. Mübarek oruç padişahı benim aklımı başımdan aldı. Beni mest etti.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ey Müslümanlar! Ona gönül verdiğimden beri ben zaten mest olmuşum, aklım başımda değil. Ah, orucun ne de hoş bahtı varmış, ne de güzel devleti varmış, hali varmış.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu oruç ayında gizlenmiş eşsiz bir ay var. Hem de Türk gibi oruç çadırında gizlenmiş.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu mübarek ayda, oruç harman yerine sıkıntısız, neşeli gelen kişi, o güzeller güzeli aya yol bulur.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sıhhatli, atlasa benzeyen yüzünü kim sarartırsa, o orucun ipekli elbisesini giyer.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu ayda dualar kabul olur. Oruçlunun âhı gökleri deler, geçer.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç kuyusunda sabreden kişi, Yusuf gibi aşk Mısır"ında sultan olur.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ey sahura kalkan, sahur yemeği yiyen kişi! Az konuş, hatta sus! Sus da orucu anlayanlar, oruçtan söz etsinler.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Gel ey Şemseddin, ey Tebriz şehrinin avunduğu büyük insan! Oruç askerinin başkumandanı sensin.<sup><sup>8</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>ORUÇ SEVDASI BAMBAŞKA BİR SEVDADIR</b></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Artık, ekmeğe karsı ağzını kapa, tatlı oruç geldi. Şimdiye kadar, yemenin, içmenin hünerini gördün. Şimdi de orucun hünerini seyret!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç, Meryem oğlu İsa"ya zemzem oldu. Oruç yolculuğuna çıktı da dördüncü kat göğe yükseldi.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kuşların kanat çırpmaları nerede, meleklerin kanat çırpmaları nerede? Kuşlar yem için kanat çırparlar, melekler ise oruca doğru uçarlar.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Orucun bazı zorlukları varsa da, yüzlerce çeşit hüneri de vardır. Oruç sevdası bambaşka bir sevdadır.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç, çarşafa girmiş, kendini gizlemiş bir güzeldir. Çarşafını aç da onu seyret; o ne kadar güzelmiş!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Boynunu inceltir ama, seni ölümden emin eder. Mide dolgunluğu, rahatsızlığı, fazla yiyip içmeden meydana gelir. Oruç ise seni manen mest eder.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Otuz gün ramazan denizinde bir baştan bir başa, bir uçtan bir uca yüzer durursun. Sonunda oruç incisi elde edersin.</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Şeytanın bütün hileleri, tedbirleri, bütün okları, oruç kalkanına çarpar, kırılır.<sup><sup>9</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; page-break-before: always; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b>Oruç harmanından can BUĞDAYI satın al!</b></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç anası keremlerde bulundu, çocuklarına geldi, kavuştu. Çocuğum! Fırsatı kaçırma, oruç ananı sıkıca tut, bırakma!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oruç anasının güzel yüzünü seyret! Onun lütuf sütünü em! Onun yurdunu yurt edin! Orucun kapısında otur!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Rıza çölüne bak, Allah"ın ilkbaharını seyret! Oruç nergisleri ile dolu olan can cennetini müşahede et!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ey gonca! Sen çok güçsüzsün. Gelişmemişsin. İpte oynayan bahar cambazı gibi sıçra, oruç çemberinden geç!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ey gül! Kanlara batmışsın, hal böyle iken, neden gönlün hoş, neden gülüp duruyorsun? Yoksa Halil"in İshak"ı mısın ki, oruç hançerinden hoşlanıyorsun?</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Neden ekmeğe asıksın? Bahar mevsiminde gençleşen dünyayı seyret! Oruç harmanından can buğdayı satın al!<sup><sup>10</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;">Ey gönül; oruçlu iken Allah"a misafirsin!</span></b></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ey gönül! Oruçlu iken Allah"a misafirsin; sana gökyüzü sofrası yakışır!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sen, bu mübarek ayda cehennemin kapısını kapadın! Böylece sen, cennetten binlerce kapı açarsın!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Topraktan, ateşten, sudan, rüzgârdan dikilmiş olan beden hırkasını çıkar, at!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Can, aşkın kapısına geldi de; “Beni affet; sen, özürlerin canısın!” diye yalvardı!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Ey aşk!” diye sızlandı. “Bu ayda özrümüzü kabul et; hata ettik!”</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Aşk da, gülerek cana dedi ki: “Senin elini tuttum! Biliyorum ki sen, elsizsin, ayaksızsın!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hekimim; ben, sana perhize girmeni emrettim! Çünkü sen, bu korkunun ve ümidin hastasısın!</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Perhize gir de, sana bir şerbet yapıp sunayım; onu içince sen, hiç kendine gelmeyesin!”</span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sustum; artık bunu aşk anlatsın! Çünkü onun gözü, canlara can katar!<sup><sup>11</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: center; text-indent: 40px;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif; font-weight: 100;"><img align="center" height="45" src="http://www.semazen.net/images/other/uno016.gif" width="175" /></span></b></div><div style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><br /></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ramazan ayında gereği gibi oruç tutarsan, senin vücut toprağını altın ederler. Senin fani varlığını taş gibi ezerler de göğe sürme yaparlar. İftar vaktinde yediğin yemek lokmasının her biri, birer mânâ incisi olur. Ramazan"da yemekte, içmekte, kötü söz söylemekte, kötü iş işlemekte sabırlı olduğun için, bu sabır, senin manevî görüşünü artırır, gönlünün gözünü açar.<sup><sup>12</sup></sup></span></div><div class="western" style="margin-left: 10px; margin-top: 6px; text-align: justify; text-indent: 40px;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><sup><sup><br /></sup></sup></span></div><div id="sdfootnote1"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">1 Mesnevi, cilt: V, beyit no: 183-199</span></div></div><div id="sdfootnote2"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">2 Mesnevî, cilt: I, beyit no: 2625-2628</span></div></div><div id="sdfootnote3"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">3 Mesnevi, cilt: V, beyit no: 1749</span></div></div><div id="sdfootnote4"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">4 Mesnevi, cilt: VI, beyit no: 1769</span></div></div><div id="sdfootnote5"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">5 Divan-ı Kebir"den Seçmeler, trc. Şefik Can, cilt: I, gazel no: 375</span></div></div><div id="sdfootnote6"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">6 Divan-ı Kebir"den Seçmeler, cilt: I, gazel no: 459</span></div></div><div id="sdfootnote7"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">7 Divan-ı Kebir"den Seçmeler, cilt: II, gazel no: 803</span></div></div><div id="sdfootnote8"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">8 Divan-ı Kebir"den Seçmeler, cilt: III, gazel no: 1119</span></div></div><div id="sdfootnote9"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">9 Divan-ı Kebir"den Seçmeler, cilt: III, gazel no: 1155</span></div></div><div id="sdfootnote10"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">10 Divan-ı Kebir"den Seçmeler, cilt: III, gazel no: 1175</span></div></div><div id="sdfootnote11"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">11 Divan-ı Kebir"den Seçmeler, cilt: III, gazel no: 1326</span></div></div><div id="sdfootnote12"><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">12 Divan-ı Kebir"den Seçmeler, cilt: IV, rubai no: 368</span></div></div><div class="sdfootnote-western" style="text-align: justify;"><br /></div><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"></span><br /><div style="text-align: center;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><img height="74" src="http://www.semazen.net/images/other/uno014.gif" width="146" /></span></div><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"></span></div><div style="font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; text-align: justify;"><b><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kaynak:</span></b></div><div style="font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; text-align: justify;"><a href="http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=889"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=889</span></a></div></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-62676030276596382362013-04-12T20:12:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.581+03:00Hz.Peygamber'in (sav) Âlemlere Rahmet Olması<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjcvLHjdqfqECgQD37etjmxC2swF-bVJ5E9XdJC4ytPvhM9WAjLVoaux0T9z-6pGIW88IDyXzozHY-pcjvGzplW-lpaWvnH4jK9t6pr2JHf5lRjV5LItJLLJ8W4dSSk6mLaOfRpF0t9iU/s1600/6.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" style="font-family: Georgia, serif;"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5572869429062359746" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjcvLHjdqfqECgQD37etjmxC2swF-bVJ5E9XdJC4ytPvhM9WAjLVoaux0T9z-6pGIW88IDyXzozHY-pcjvGzplW-lpaWvnH4jK9t6pr2JHf5lRjV5LItJLLJ8W4dSSk6mLaOfRpF0t9iU/s320/6.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: right; height: 214px; margin: 0 0 10px 10px; width: 320px;" /></a><br /><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Doç. Dr. M. Akgül</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><em>Kur'ân'da Hz. Muhammed'in Özellikleri</em></span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Haddi zâtında her peygamber, Allâh'ın insanlara bir lütfu ve rahmetidir. Ancak son peygamber olması, nübüvvetinin, cinler de dahil herkesi içine alması ve herkesin bir şekilde onun peygamberliğinden istifade etmesindendir ki o, âlemlere rahmet olarak tavsif edilmiştir: "İşte bunun içindir ki ey Resûlüm, Biz seni bütün insanlar için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik."(Enbiyâ 21/107)"Rahmet", merhamete muhtaç olana iyilik etmeyi gerektiren şefkat duygusu olarak tarif edilmiştir. Bu kelime, bazen mücerred bir şefkat duygusu, bazen de şefkatten mücerred bir iyilik duygusu mânâsına kullanılmaktadır. Yani rahmette hem şefkat, hem de iyilik etmek mânâları vardır. Rahmet Allâh'tan olunca, ihsan, lütuf ve ikram mânâlarına; insanlardan olunca da şefkat ve acıyıp iyi muâmele etmek anlamlarına gelmektedir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Rahmet, Allâh'ın sıfatlarından olup, Kur'ân'ın farklı âyetlerinde üzerinde durulmaktadır:"Düzeltilmiş olan ülkeyi ifsat etmeyin. Hem endişe, hem de ümit ile Ona yalvarın. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti iyi kimselere yakındır."(A'râf 7/56), "Sen'in mağfireti bol Rabb'in, merhametlidir. Eğer işledikleri suçları sebebiyle onları cezalandıracak olsaydı, azabı onlara hemen gönderirdi. Fakat onlar için belirlenmiş bir süre vardır ki o vâde geldiğinde Allah'ın cezasından kaçıp sığınacak hiçbir yer bulamazlar."(Kehf 18/58), "..Allah, imanınızı zayi edecek değildir. Çünkü Allah, insanlara karşı pek şefkatlidir, çok merhametlidir."(Bakara 2/143) "Siz de Allah'ın sizi affedip müsamaha göstermesini arzu etmez misiniz? Allah gerçekten Gafurdur, Rahimdir."(Nûr 24/22)</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> Şefkat hissi, özellikle eğitimle ilgilenenler için bulunması gerekli olan bir vasıftır. Kalbi katı olan birisinin gerçek mürebbî olması düşünülemez. Zîra rahmet, kalbî bir kıpırdanış, rûhî bir teessür ve insanı, terbiye ettiği kimseleri hafife almaktan engelleyen bir duygudur. Hz.Muhammed (sav), bütün insanlığın muallimi olduğuna göre, rahmet duygusunun en fazla onda bulunması gerekir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Onun rahmeti sâdece inanan insanları değil, aynı zamanda bütün insanlığı içine alan bir rahmettir. Âyetin ifadesiyle o, bütün âlemlere rahmettir: "İşte bunun içindir ki ey Resûlüm, Biz seni bütün insanlar için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik."(Enbiyâ 21/107) Ve bu rahmet, hem dînî, hem de dünyevî yöndendir. Dînî yönden rahmet olması: Hz.Peygamber, insanlar câhiliye dediğimiz karanlık bir devrede, dalâlet içerisindeyken ve aynı zamanda ehl-i kitab'ın da, kendi kitaplarında ihtilafa düştükleri bir dönemde gönderilmiştir. Böylece Allah onu, gerçeği aramaya ve kurtuluş ile mükâfaatı kazanmaya hiçbir yolun bulunmadığı bir zamanda göndermiş, onunla insanlara, hidâyete giden yolları göstermiştir. Dünyevî bakımdan rahmet olması: İnsanlık onun sayesinde pekçok zilletden, harpden, kargaşadan kurtulmuş, gerçek sulha ve huzura kavuşmuştur.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Resûlullâh'ın rahmeti, müslümanları, gayr-ı müslimleri, dostları, düşmanları, hürleri, köleleri, büyükleri, küçükleri, hattâ insanların yanında hayvanları da içine alacak kadar geniş bir rahmettir. Evet onun rahmeti, mü'mine hidâyet, münafığın hayatı için bir emân, kâfire de İlâhî azabın te'hiri şeklinde tecellî etmiş, münafıklar, bu rahmet sayesinde dünyada azap görmemişler, müslümanlarla içli dışlı yaşamışlar, onların istifade ettikleri haklardan istifade etmişler ve onların bu durumları yüzlerine vurulmamıştır. Daha önceki milletler, Allah'a karşı yaptıkları isyanlardan toptan helak edildikleri halde, Resûlullah geldikten sonra böyle bir durum söz konusu olmamıştır. Böylelikle kâfirler de bu rahmetten istifade etmişlerdir. Yani onun varlığı, azabın gelmesini önleyen bir özelliğe sahiptir: "Halbuki sen onların aralarında bulunduğun müddetçe Allah onları azaba uğratmaz; eğer onlar istiğfar ederlerse Allah bu takdirde de onlara azap etmez."(Enfâl 8/33) Ve Allâh Resûlü'nün bununla ilgili şu sözleri: "Ben rahmet olarak gönderildim, lanetçi olarak değil."(1) "Ben Muhammed'im, Ben Ahmed'im, Ben Mukaffî -son peygamberim- Ben Hâşir'im. Ben tevbe ve rahmet peygamberiyim."(2)</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> Allah Resûlü'nün rahmetinin genişliğinden, Cibril'in dahi istifade ettiği rivâyet edilmektedir. Bir gün Hz. Peygamber Cibril'e sorar: "Sana da bu rahmetten birşey ulaştı mı?"Cibril: Evet Ya Resûlallah! Çünkü ben de âkibetimden emin değildim. Ne zaman ki: "Kuşkusuz o, değerli bir elçinin sözüdür. O elçi güçlü, Arş'ın sahibinin yanında çok itibarlıdır. Orada ona itaat edilir, güvenilir."(3) âyeti nâzil oldu, ben de emniyete erdim."buyurmuştur.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> Cenâb-ı Hakk, Resûlullâh'a merhametli olmasını, mü'minlere kanat germesini tavsiye etmiş: "Ve müminlere kol kanat ger, şefkatle koru onları."(Hicr 15/88), "Sana tabi olan müminlere kol kanat ger."(Şuârâ 26/215) gibi âyetlerle onlar için bir rahmet olduğunu bildirmiştir:"Onlardan bazıları Peygamberi incitmek için "O herkese kulak veren safın biridir"derler. De ki: "Evet öyledir, ama hep hakkınızdaki iyi sözlere kulak veren biridir, Allah'a inanır, müminlere güvenir. İman edenleriniz için bir rahmettir O!"İşte böylesi bir Allah Resûlünü incitenler yok mu? En acı azap onlara olacaktır."(Tevbe 9/61) aynı zamanda kendisine âit iki isimle de onu vasıflandırmıştır "Size kendi aranızdan öyle bir Peygamber geldi ki zahmete uğramanız ona ağır gelir. Kalbi üstünüze titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir."(Tevbe 9/128).</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> Hz.Peygamber, ümmetine o kadar düşkündür ki, zaman zaman bu yüzden dolayı göz yaşı bile dökmektedir. Bir gün Resûlullâh, Hz.İbrâhim hakkındaki: "Ya Rabbi, doğrusu onlar (putlar) insanların birçoğunu saptırdılar. Artık bundan sonra kim bana tabi olursa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse o da senin merhametine kalmıştır, şüphesiz Sen Gafursun, Rahimsin."(İbrâhim 14/36) âyeti ile, Hz.Îsâ hakkındaki: "Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Senin kullarındır. Onları affedersen, Aziz-u Hakim: Üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi ancak Sensin."(Mâide 5/118) âyetini okuyarak ellerini kaldırmış: "Ya Rabbi! Ümmeti! Ümmeti!.."diye duâ etmiş ve göz yaşı dökmüş. Bunun üzerine Allah: "Ya Cibril! Muhammed'e git, ona niçin ağladığını sor.-Rabbin onun niçin ağladığını pekalâ bilir ya.-"demiş. Cibril de ona gelerek sormuş. Resûlullâh da kendisinin ne söylediğini ona haber vermiş. -Halbuki Allah onun ne söylediğini pekalâ bilir.- Nihayet Allah: "Ya Cibril! Git Muhammed'e şunu söyle: Biz seni ümmetin hakkında razı edeceğiz ve seni üzmeyeceğiz."buyurmuştur. (4) Ayrıca: "Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın."(Duhâ 93/5) âyetiyle de bu durum te'yid edilmiştir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Hz.Peygamber (sav), insanları inanmadıkları zaman karşılaşacakları kötü âkibet karşısında uyarıyor ve onları hidâyete da'vet ediyordu. Ancak onlar, kendilerini hayra çağıran bu insana karşı koyuyorlar ve inanmak istemiyorlardı. Bu durum karşısında şefkat ve merhamet timsali Allâh Elçisi dayanamıyor, sıkıntılı anlar geçiriyordu:"Şimdi, bu söze inanmazlarsa, demek sen onların ardına düşüp nerdeyse kendi kendini yiyip tüketeceksin!"(Kehf 18/6), "Onlar iman etmiyor diye üzüntüden neredeyse kendini yeyip tüketeceksin."(Şuârâ 26/3). Resûlullah'ın bu sıkıntısını gidermek, onu rahatlatmak ve üzülmemesini sağlamak için, İlâhî bir îkaz geliyor, hidâyet ve dalâletin Allâh'ın elinde olduğu belirtiliyordu:"Hiç kötü işleri kendisine güzel görünen kimse, iyilik edip dürüst işler işleyen kimse gibi olur mu? Allah dilediğini sapıklık içinde bırakır, dilediğini doğru yola iletir. O halde insanlardan ötürü üzülüp kendini mahvetme! Çünkü Allah onların bütün yaptıklarını bilir."(Fâtır 35/8)</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Resûlullâh (sav), son derece hassas ve gözü yaşlı bir insandı. Fakirlere acır, bütün canlılara ve hayvanlara şefkat ve merhametle muamele ederdi. Halka da hayvanlara karşı şefkatli olmalarını tavsiye ederdi. (5) Rahmet, Hz.Peygamber'in âdeta rûhuydu. Onun devamlı süründüğü güzel bir kokusu ve yaratılıştan kendisinde bulunan güzel bir hasletiydi. O, şefkat ve merhamete, içinden gele gele inanıyor ve onu özellikle tatbik ediyordu. Rahmetle ilgili sözlerine ve tatbikatlarına baktığımızda, bunu açıkça görmek mümkündür.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Bu rahmet duygusundan dolayıdır ki o, namazı uzun kıldırıpta başkalarına sıkıntı verdiğinden dolayı birini azarlamış, namazda çocuk sesini duyunca, namazı kısa kesmiş, bazılarının bütün bir seneyi oruçlu geçirdiğini duyunca onlara bunu yasaklamış, çocuklarını sevip okşamayanı îkaz etmiş, bir köpeğe acıyıp, onun susuzluğunu gideren günahkar bir kadının bu davranışını övmüş ve cennete gitmesine sebep göstermiş, kedinin ölümüne sebep olan ibâdete düşkün başka bir kadını ise cehennemlik olarak tavsif etmiştir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Merhametle ilgili Hz.Peygamber'in (sav) bazı sözleri: "Allah, ancak merhametli kullarına merhamet eder.""Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin."(6) "Allah, herşeye iyilikle, güzellikle muâmele edilmesini ister. Hayvanları kestiğinizde zahmet vermeden güzelce kesiniz. Biriniz hayvanı boğazlayacağı zaman bıçağını iyice keskinleştirsin ve hayvana kolaylık göstersin."</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color: #444444; font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"> [1] Müslim, Birr, 87<br /> [2] Müslim, Fezâil 126; Ahmed b. Hanbel, 4/395<br /> [3] Tekvîr, 81/19-20<br /> [4] Müslim, Îman, 346<br /> [5] Ebu'l-Hasan Nedvî, Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed, 423-424<br /> [6] Tirmizî, Birr, 16</span></div><div style="text-align: justify;"><br /></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-10475411472998723482013-01-14T14:55:00.000+02:002017-03-09T21:13:49.600+03:00Evliya Çelebi'nin Medine'si<div style="text-align: justify;"><i style="background-color: white; color: #666666; font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif; font-size: 14px; line-height: 25px; text-align: start;">Doç. Dr. Mustafa S. Küçükaşçı</i><br /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 25px; text-align: start;"><span style="color: #666666; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i>Marmara Üniversitesi</i></span></span><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0qYtpknQgUqhRZhyphenhyphenU1XyfMIu71-47Uk6lOAez8J0jvs7ytNB40Wy0KZUkFyvZxlg9miai3Y61pE9Qkfl84FPzYHwqxVym-xD9HyJNELLb_qGh00p6L64eud5Z8Y5w67pTWKYs8LehZ5M/s1600/gravur_medine.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="146" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0qYtpknQgUqhRZhyphenhyphenU1XyfMIu71-47Uk6lOAez8J0jvs7ytNB40Wy0KZUkFyvZxlg9miai3Y61pE9Qkfl84FPzYHwqxVym-xD9HyJNELLb_qGh00p6L64eud5Z8Y5w67pTWKYs8LehZ5M/s400/gravur_medine.jpg" width="400" /></a></div><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Her şehrin bir tarihi vardır. Bu tarih bazen kitaplarda, bazen de o şehrin sonraki nesillere ulaşmış tarihî mirasının içinde yer alır. Yeryüzünde bazı şehirler vardır ki, tarihsel geçmişleri yazılı kültür, abidevi eserlerin yanında insanların gönlünde de daima yaşar. Yazılı kültürün kaydettiği, tarihî mirasın tescil ettiği bu malumat, kuşaktan kuşağa büyük bir aşk ve hayranlıkla anlatılarak ortak bir bilgi hâline gelir. Evliya Çelebi’nin Türk kültür tarihinin en büyük hazinesi olan eserinin üç ana nokta etrafında yoğunlaştığı görülür. Bunlar Osmanlı başkenti İstanbul, Haremeyn şehirleri ve buraya hizmetleri ulaştırmak için en uygun yer olan ve Hz. Ömer zamanından itibaren Mekke ve Medine’nin siyasi ve sosyal hayatında en belirleyici olan Mısır eksenindeki Kahire’dir. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Şehirleri tarih, mekân ve halk olmak üzere üç katman ekseninde inceleyen Evliya Çelebi, bu şehirlerin başında gelen Medine söz konusu olunca anlatımına bir takım ilaveler yapar. Bu ilaveler Hz. Peygamber'in hicretinden itibaren, Müslümanların akıl, fikir ve gönül dünyalarında oluşan Medine algısının zamanına ve Türk kültürüne aksetmesi temellidir. Bu bakımdan Evliya Çelebi Medine'yi coğrafi yapısı, fiziki durumu, tarihi, gündelik hayat ile bunun oluşumuyla doğrudan ilgili olan her türlü sosyal faaliyeti sistematik bir şekilde ele alırken, Yesrib'in Hz. Peygamber'in eliyle nasıl Medine'ye dönüştüğünü gözler önüne sermeye çalışır. Bunu yaparken sosyal bilimlerle ilgili çeşitli kaynaklara başvurarak bir gezginin ötesinde donanıma sahip olduğunu da gösterir. Bu arada yeri geldikçe şehirdeki Osmanlı eserlerine değinerek kültürel anlamda İstanbul ile Medine arasında manevi bağ kurmaya çalışır. Evliya Çelebi'nin yaşadığı XVII. yüzyıl öncesi ve sonrasında Medine'yi çok sayıda gezgin ziyaret etmiştir. Ancak bunlardan hiç birisinden geriye Evliya Çelebi gibi bir seyyahın izlenimlerini aşan zenginlikte bir kültürel miras kalmamıştır. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Evliya Çelebi Medine'ye yaklaşırken farklı bir mekâna gelindiğini hissettirir. Sıradan bir şehre değil, Hz. Peygamber'in hicret yurduna gelinmiştir ve burada bulunmanın bir takım usul ve erkânı vardır. Medine'ye gelen kişi öncelikli olarak Hz. Peygamber'in huzuruna geldiğinin farkında olmalıdır. Bu farkındalık, Hz. Peygamber'in örnek alınmasının sadece dinî faktörlere bağlı olmayıp, O'nun hatırasına duyulan derin saygı ve O'na karşı beslenen vefa duygusundan kaynaklanmasıyla ilgilidir. Bir taraftan Mescid-i Nebevî'de namaz kılmanın heyecanını yaşarken, diğer taraftan da Kuran-ı Kerim'in Hz. Peygamber’e salâtü selâm getirmekle ilgili tavsiyelerinden (el-Ahzâb 33/56) hareketle ziyaretinin daha feyizli olmasını sağlamaya çalışır. Hz. Peygamber’in şefaatini umarak büyük bir huşuyla dualarla Medine’ye doğru yönelir. Medine’ye kuzeyden Sel Dağı’nın doğu eteğinde bulunan yolcuların karşılanıp uğurlandığı Seniyyetülvedâ tepesinden girer; şehre giderken Delil adı verilen mihmandarının tanıtımını dikkatle dinlerse de salâtü selâm getirmeyi hiç ihmal etmez. </span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">...</span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yazının tamamı için tıklayınız.</span></div><div style="text-align: justify;"><a href="http://www.sonpeygamber.info/evliya-celebi-nin-medine-si"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">http://www.sonpeygamber.info/evliya-celebi-nin-medine-si</span></a></div><br />Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-84606896700693232072012-12-17T19:11:00.000+02:002017-03-09T21:13:49.615+03:00İnsana Manevi-Psikolojik Yaklaşım<br /><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px;">Doç. Dr. Öznur Özdoğan, Ankara Üniversitesi</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px;">Ankara Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px;">Cilt 49, Sayı 2, 2008</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px;"><br /></div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px;">Makaleyi okumak için tıklayınız.</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px;"><a href="http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1144/13409.pdf" style="color: #9c4617; line-height: inherit; margin: 0px; padding: 2px; text-decoration: initial;">http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1144/13409.pdf</a></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-80584533187069461492012-11-21T14:52:00.000+02:002017-03-09T21:13:49.637+03:00İlahi Adaletin Üç Boyutu<br /><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Doç.Dr. Sadık Kılıç<br /><br />Ferdin mutluluğundan, toplum ve kâinatın kurtuluşuna varıncaya kadar, her şey ilâhi buudlu adâletin eksiksiz ve çarpıtılmaksızın yerine getirilmesine bağlıdır.</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Bu sebeble, varlığımızı içten dışa doğru kuşatmış olan adâletin bozulması her şeyin kaos içine düşmesi demektir. Bir anlamda bu, insanın kendisine, mutluluk içinde yaşayabileceği salih topluma ve nabız atışlarını âdeta ruhunun derinliklerinde sezdiği kâinata, onun itaat ve uysallığına yabancılaşmasıdır.</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Kur’an-ı Kerim, kendine has dünya gerçeğini “Adâlet” kavramı üzerine bina etmiştir; bir anlamda, Kur’an’ın her ifadesi ve beyanı, bütün zaman ve mekânları ihtiva eden bu cihanşümûl adâlet binâsının, elimizdeki yazılı tarifleridir.</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Adâlet” kavramının, hassaten kullanılmış olduğu hukukî çerçeveden taşarak, varoluşun her alanına yayıldığını görmekteyiz; yani umumî ve şumüllû bir telakkî.. Meselâ Cenab-ı Hakk’ın zâtında ve sıfatlarında birliğini ifade eden “tevhid”, adâletin zirvesine işaret etmektedir. Çünkü, “tevhid” akidesinin zıddı olan “şirk”, kendilerine muhayyel varlık elbisesi giydirilmiş olan bazı nesne ve güçleri “ulûhiyyet” makamına yükseltmektir ki, bu ise zulümlerin en büyüğüdür. Nitekim Lokman (a.s.), oğluna vermiş olduğu öğütlerinden birinde şöyle demektedir:</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Ey oğulcuğum, Allah’a şirk koşma! Çünkü şirk, muhakkak ki büyük bir zulümdür” (Lokman, 13).</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Çok geniş bir kavram alanı olan, “zulüm” terimi ise, genel bir ifadeyle “bir şeyi, müstehak olmadığı bir makama yükseltmek..” diye tarif edilir. Bu mânâda zulüm ve onun bir nev’i olan şirk, “adâlet” mefkûresinin yokluğu, kaybolması demektir. “Adâlet’in, yani şaşmaz ve dosdoğru olan kıstasın “de jüri et de facto” “hukûken ve fiilen” yokluğu bir kaos olacağından, akîde ve inançta “adâlet’in eksikliği ya da yokluğu akîde buhranı, sınırsız bir izafiyet ve şaşkınlık olacaktır. Bu noktada Cenab-ı Hakk’ın şu mealdeki ayetlerini hatırlamamamız mümkün değildir: “Şimdi o kimseyi gördün ya: Hevâsını kendisine ilâh edinmiş, Allah da bir ilim üzere onu şaşırtmış, kulağını ve kalbini mühürleyip, gözüne de bir perde çekmiştir. Artık, onu Allah’tan başka kim yola getirebilir?..” (Casiye, 23) ve “Andolsun ki, eğer sen sana gelen bunca ilimden sonra, (muhalfarz) onların hevâlarına uyarsan, bu taktirde muhakkak zâlimlerden olursun” (Bakara, 145).</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Adâlet”, bilhassa Asr-ı Saâdet’ten itibaren, İslâmî yapılanmanın en karakteristik bir göstergesi haline gelmiş olan bir “ruh”, bir hayat üsaresi, bir hayat menba’ıdır. Mezkur kelimenin özünde melhuz bir mânâ olan “ince ayar vermek”, “eksiksiz müstakim ve pürüzsüz yapmak”, “şaşmaz bir hesap üzerine oturtmak”, vb. mânâlar, insanın kendi yaratılışından, toplum ahengi, kâinatın makro sistem ve işleyişine kadar uzanan gerçeklikler manzumesi olarak karşımıza çıkmaktadır.</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Öyleyse, insanın yaratılışındaki “adâlet” buudu nedir?</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Bu soruya cevap verirken şunu belirtelim ki, Cenab-ı Hakk’ın”Esmâ-i Hüsnâ”sından ikisi, el-Barî ve el-Musavvir isimleridir. Bunlar, Hak Teâlâ’nın tarihî ve kozmik zaman içinde, fiilleriyle, tezahür ve tecellîsine işaret etmektedirler. Bir anlamda bu iki isim, bizim insanî tarihimizin en önemli vechesini gösterir: el-Barî ve el-Musavvir olan Allah tarafından yaratılmak, insan olarak bir şekle bürünmek..</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Bu kısa açıklamamızdan sonra, ana konuya dönerek diyoruz ki: İnsanın yaratılışındaki adâlet, onun, en güzel bir şekilde; çok ince bir düzen ve nizam üzere; eşsiz incelikleri ve sırları; güzellikleri ve estetikleri ihtiva edecek şekilde yaratılmış olmasıdır. Onun bu emsalsiz güzel yaratılışı, O Yüce ve Muteâl “Müreccih”in, Yaratıcı’nın onun varlık sahnesine çıkmasını tercih edenin mevcudiyetine dikkat çekerken, bizi kendi yapımızda müşahede ettiğimiz “adâlet” mefhumuyla iç içe bir hale getirir. Hz. Peygamberin söylediği rivayet edilen şu hadis ise, adâletin bu nev’ine başka açıdan bir işarettir:</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Muhakkak ki Allahu Teâlâ Adem’i, kendine has, sıfatı ve sureti üzere yalatmıştır”. Kur’an-ı Kerim’deyse, Allahu Teâlâ adâletin insandaki bu buuduna, onu kendisinin sübût bulmuş bir vasfı olarak takdim etmek suretiyle, dikkatimizi şöylece çekmektedir: “Ey insan! Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan ne? O Rab ki seni yarattı, seni inceden inceye ayarladı, sana uygun bir biçim verdi. Seni, dilediği bir şekilde terkip etti!..” (İnfitar, 6-8)</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Öyleyse, Cenâb-ı Hakk’ın emsalsiz bir Adâlet üzere yaratmış olduğu bu “insanî” yapımızı, ve onun maddî ve manevî terkibini bozmamak, İlahî Adâlet’in insandaki bu tecellîsini ayakta tutmak olacaktır.</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Adâlet” kavramı ikinci mertebede, insanın muhitini, sosyal muhtevasını alâkadar etmektedir. Cenâb-ı Hak, sosyal sahada Adâletin tahakkuku için, sırlı ve en üstün bir bilgi edinme yolu olan vahiy ile, “yap-yapma” manzumeleri ihtiva eden emirler göndermiştir. Çünkü, insanın yapısını ilgilendiren “adâlet’in eksiksiz sürdürülmesi, müsait ve gerekli şartları hazırlayacak olan âdil bir muhît ile mümkün olabilecektir. Aksi halde, niteliği âdil olmayan bir ortamda, insanın ferdî yapısını alâkadar eden adâlet de yok olur; zulüm ve taşkınlık hakim olur. Aralarındaki bu sıkı münasebetten dolayı Hak Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de bilhassa “adâlet”in bu nev’ine dikkatlerimizi çekmiştir. Her şeyden önce, Hz. Peygamber (s.a.s.) dahi, “adâlet’i uygulamakla emrolunmuştur:</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Aranızda Adâleti yerine getirmekle emrolundum” (Şûra, 15). Bu mefhumun mevcudiyyeti ve tahakkuku; mutlak güzelliğe ve ahenge yaklaşmış, ona ma’kes olabilmiş bir cemiyetin teşekkülü için, “olmazsa olmaz” kabilinden gerekli olduğundan, Hak Teâlâ bunu doğrudan “Adâlet” kelimesi ve aynı kökten gelen diğer kelimeleri kullanmak suretiyle beyân buyurmuştur:</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Adil olunuz, âdil olmanız, Allah’tan ittikaya en yakın olanıdır. Ve, Allah’tan ittika edin!” (Maide,8).</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Konuştuğunuz zaman, âdil olunuz. Velev ki, akrabanız dahi olsa” (En’âm, 152).</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Toplumu ilgilendirdiğinde “adâlet”, benlik duygusundan, ana-baba yakınlığından, bizi teyit ve takviye eden akrabalık realitesinden dahi üstün, her zaman gözetilmesi zorunlu ve tartışılması kabil olmayan bir hakikattir:</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Ey iman edenler, adâleti titizlikle ayakta tutanlar ve Allah için şahidlik edenler olunuz. Kendinizin veya ana-babalarınızın en yakın akrabalarınızın aleyhine dahi olsa.. Eğer onlar zengin veya fakir iseler, bil ki Allah onlara daha yakındır. Sakın, adâletten saparak hevânıza uymayın…” (Nisa, 135).</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Çünkü, “insanlar arasında hükmettiğinizde, (Hak Teâlâ) adâletle hükmetmenizi emreder” (Nisa, 58). Öte yandan O’nun mutlak vasfıdır “adâlet”i emretmek: “Muhakkak ki Allah, adâleti, ihsanı, … emreder” (Nahl, 90).</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Emretmiş olduğu bu ve benzeri pozitif emirler ve buyruklar ile, Yüce Yaratanımız, insanın, nisbî ölçüler içinde kendi mutlak sıfatlarının bir mazharı, bir tecelligâhı olmasını dilemiş, böylece mutlak kemâl vasıflarının mükemmelliği ile tenzihîliği konusunda bazı sırlara muttali olmasını istemiştir. Hak Teâlâ’nın adâleti bu dünyada, kafire dahi bol rızık ve güzellikler vermesini nasıl engellemiyor, O’nun Rabbulâlemîn olmasına mani olamıyorsa, bunun gibi adâlet nokta-i nazarından başkalarına duyduğumuz kin ve husûmet ya da muhabbet ve yakınlık, “adâlet”i ifa etmeye mani olmamalıdır: “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe götürmesin” (Maide, 8). Bu yasaklama, bir yandan Mutlak Adil’in ihtişamını, diğer yandan da, O’nun nizam ve yapısının üstünlüğünü ilândır. Kendi gazabına mağlup olmayarak adil olabilen kimse, Sırat-ı Müstakim üzeredir. Ayet Meâli: “…Şimdi bu (adam), doğru yolda giderek adâleti emreden kimse gibi olur mu?” (Nahl, 76)</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Kısaca, içtimai planda adâlet, her hak sahibine hakkını eksiksiz vermek; hak etmeyenin ise, başkasına ait bir hakkı gayr-ı âdil bir biçimde ele geçirmesini önlemek, şeklinde kesin ve tartışılmaz bir kanundur.</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Kâinat planındaysa bu “İlahî adâlet”in tecellîsi, her şeyden önce Yüce Yaratan’ın ince nizamını; tabiatın her bir zerresine ve her bir tecellîsine ikame etmiş olduğu şaşmaz kanunlarını, “cihanşümul ezelî-ebedî teshîr”ini ilgilendirmektedir. Böylesi bir objektifle her nereye baksak, “ilâhî adâlet”in ihtişamı gözlerimizi kamaştırır: Bir tavan gibi üzerimize çatılan “semâ”; bir beşik gibi altımıza serilen “yeryüzü”.. Berekete müjdeler yüklü olarak üzerimize inen yağmur; dünyamızı aydınlatan güneş. Bir kutlu hayatın kurulması için, içinde fırınlandığımız gündüz, sonsuzluk meyvelerinden, öte dünya muştularından demetler devşirebilmemiz için, içine serildiğimiz gece.. Ve bizi, hayallerimizi, adımlarımızı kendilerine doğru çeken âlemler dolu; yıldızlar ve gezegenler yüklü; bir tutam pamuk gibicesine ortasında kalakaldığımız meçhul kâinat gemisi: uzay…</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Adâlet” mefhumunu bu alana taşıdığımızda, hayranlık duygularıyla dolup taşıyor; Yüce Rabbimizden, hayranlıklarımızı “ilm-i yakîn”e dönüştürmesini istiyoruz. Çünkü “Rabbim, hayretimi arttır!” buyurulmamış mıdır? Bizi, kendisinin hayranlık burçlarına doğru yükselten bu tarifi imkânsız mükemmellik ve şaşmazlık ölçüsü, adâlet esintisi değil midir mütefekkir her insanı dize getiren, o Yüce Adil’i ikrara sevkeden!.. Yine bu adâletin hayranlık iklimleri değil midir ki, bize meçhul, “Mutlak Bilgi”ye açık sessiz, isimsiz ve gölgeler gibi gezinen müminlerin de bulunacağı; işte bundan dolayı da, O’na iman eden kulların adedinin sandığımızdan daha çok olacağı sevincimize kaynaklık eder…</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Bakışlarımız, hislerimiz kendi ruh alemimizden, buutları daima genişlemekte olan âlemlere kadar uzanmakta… Rahmeti Rahman’ın, şimdilik bu varlık tabakalarında zuhûr eden “Adâlet” burçlarına; sistemine bakışlarımız yönelmekte.. Bu Adâletin tezahürü olarak, gece ile gündüz daima birbirini izlemekte (Zümer, 5; Furkan; 62); kendilerine hakim olan “teshir” (buyruk altına alma) sebebiyle (İbrahim, 33;Nahl,12) gece; ne ebedî bir gece olmakta, ne de gündüz, ebedî bir gündüz olmaktadır (Kasas, 71-72). Çizilen rotadan çıkmama, şaşmama demek olan “adâlet”in bir yansıması olarak “Ay ve Güneş” kendi kaderlerini izlemekte, ve çok derinlerden nefes alan bu kevnî düzene bir el dokununcaya, lâmbaların fitili söndürülünceye kadar yollarını izlemektedirler (Lokman, 29; Fatır, 13; Zümer, 5). Çünkü şimdi, henüz kıyametten önce Allah’ın kevnî adâleti yürürlüktedir; ta ki, cemâl ve celâl sıfatlarının başka bir tecelligâhı olan “Gaybler Ülkesi”nin gongu çalınıncaya kadar..</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">“Güneş durulduğu zaman; yıldızlar (etrafa) saçıldığı zaman; dağlar yürütüldüğü zaman; kıyılmaz mallar terkedildiği zaman; bütün hayvanlar toplandığı zaman; bütün denizler kaynayıp birbirine karıştığı zaman; ruhlar çiftleştirildiği zaman; diri olarak gömülen kıza; hangi günahtan ötürü öldürüldü” diye sorulduğu zaman; defterler açıldığı zaman; gök yerinden söküldüğü zaman; cehennem kızıştırıldığı zaman; cennet yaklaştırıldığı zaman, herkes ne hazırlamışsa bilecektir…” (Tekvir, 1-14) Bu “adâlet”in nüfuzu iledir ki, göklerde ve yerde bulunan her şey (Lokman 20), denizler (Casiye, 12), dağlar, kuşlar (Enbiya, 79), rüzgarlar (Sad, 36) şaşmaz, ince yollarını takip etmekte, varoluş şemasında kendilerine ayrılmış olan fonksiyonu yerine getirmek suretiyle, “kevnî adâlet” kendi kanununu icra etmektedir.</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;">Sözümüzü bağlarken diyebiliriz ki: “Adâlet”, insanın kendi varlık atmosferinden, kademeli bütün varoluşları kat ederek, bizi kuşatan ufku meçhûl âlemlere kadar her şeyin ayakta durmasına imkân veren ve ahengi, düzeni temin eden yüce bir kavramdır. Ferdin mutluluğundan, toplum ve kâinatın kurtuluşuna varıncaya kadar, her şey bu ilâhî buudlu adâletin eksiksiz ve çarpıtılmaksızın yerine getirilmesine bağlıdır. Bu sebeple, varlığımızı içten dışa doğru kuşatmış olan adâletin bozulması her şeyin kaos içine düşmesi demektir. Bir anlamda bu, insanın kendisine, mutluluk içinde yaşayabileceği sâlih topluma ve nabız atışlarını adeta ruhunun derinliklerinde sezdiği kâinata, onun itâat ve uysallığına yabancılaşmasıdır. Bütün bunlar ise, şu ilâhî sözün bir teşhis ve isbatı olacaktır: “Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onlara kendilerini unutturdu” (Haşr,19).</div><div style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; padding: 0px 0px 10px; text-align: justify;"><br /></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-87909483593097932352012-09-07T00:29:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.659+03:00Hayrın Anahtarı Tefekkür<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibsAXJ50vcPp8i5Jkr1pG1x7Q5_GUfgwmJYVRrSwdAof_OoGiJkjPnX6sBlupDG7ToB7YGaZGKQ5O7R1I_YBygx-T-jr6MJaHjIb98ETg9_E79FUue0j6ymPHkAlDTaP4_wZkzq4Q3IUI/s1600/24.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 261px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibsAXJ50vcPp8i5Jkr1pG1x7Q5_GUfgwmJYVRrSwdAof_OoGiJkjPnX6sBlupDG7ToB7YGaZGKQ5O7R1I_YBygx-T-jr6MJaHjIb98ETg9_E79FUue0j6ymPHkAlDTaP4_wZkzq4Q3IUI/s320/24.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5575160799778437602" /></a><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Ankara Üniv. İlahiyat Fak.</span></div><div style="text-align: justify;"><a href="http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-8782.aspx"><span class="Apple-style-span"><b>Diyanet Aylık Dergi Ocak 2011</b></span></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Arapçada “fkr” mastarından türemiştir. Herhangi bir mesele hakkında düşünme, zihni yorma, derin düşünme ve işin şuuruna varma manalarına gelmektedir. Tefekkürün zıddı, fikirsizlik ve düşüncesizlik demektir. Ragıb el-İsfehanî’ye göre, bilinenden ilme varma kuvvetine fikr, bu kuvvetin faaliyetine de tefekkür denir. (El-İsfehânî, el-Müfredât, Mısır 1961, 384.)</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Felsefi literatürde, tartmak, karşılaştırmak anlamlarını taşıyan Latincedeki “Pensare” kökünden türetilmiştir. Düşünceleri ölçerek ve kıyaslayarak incelemek anlamına gelir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Filozofların geneline göre tefekkür, karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantıları ve biçimleri kavrama yetisidir. Aristoteles’e göre düşünme, insanı hayvandan ayıran belirgin bir özniteliktir, aklın bağımsız ve kendine özgü eylemidir. (Aristoteles, Metafizik, çev.: Ahmet Arslan, İstanbul 1996, 981b 30.)</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">İslam düşüncesinde tefekkür, zihni bir süreç olarak insanın nasıl bildiğini temellendirmeye yönelik olmuştur. Yani bilgiye ve bilmeye yönelik bir zihni faaliyet olarak algılanmıştır. (Fârâbî, İhsâ’u’l-Ulûm, nşr.: Osman M. Emin, Kahire 1931, s. 12, 20.) Tasavvufta iki türlü tefekkürden söz edilir. Biri iman ve tasdikten doğan istidlal sahiplerinin tefekkürü, diğeri ise, Hakk’ı Hakk vasıtasıyla gören ashab-ı şuhuda mahsus tefekkürdür. (Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul 2004, s. 643.) Seyr u süluk ehlinin makam ve menzilleri arasında önemli bir yere sahip olan tefekkürü mutasavvıflar, kalbin amellerinden biri olarak aklın kalbe olan ilişkisi ile gözün can ile olan ilişkisi gibi olduğunu söylerler. Ebu İsmail Abdullah Muhammed Ensarî; “Bil ki tefekkür, istenileni idrak etmek için basirete dokunulmasıdır.” (Gulamhuseyin İbrahim Dînânî, Akıl Deftari Aşk Ayeti, (Menazilu’s-Sâirîn isimli eserden naklen), çev.: Talip Çetinkaya İstanbul 2008, s. 101.) demektedir. Dolayısıyla tefekkür en değerli ibadet ve Cenab-ı Hakk’a yaklaştırıcı bir vasıta olarak kabul edilmektedir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Hz. Peygamber’e inen tefekkür ayeti</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Hz. Muhammed (s.a.s.)’e en çok etki eden ayetlerden biri, tefekkürle ilgilidir. Kur’an-ı Kerim’deki tefekkür ayetleri incelendiğinde evrenin yaratılışı, kâinatta oluşturulan sistem ve sistemin işleyiş mükemmelliğine vurgu ile Cenab-ı Hakk’ın kudretine dikkat çekilerek eserden müessire gidiş formülü üzerinde durulmaktadır.</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">İki kişi Hz. Aişe (r.a.)’yi ziyaret etmişler. Onlardan biri, “Hz. Muhammed (s.a.s.)’de gördüğünüz etkileyici bir şeyi bize anlatır mısınız?” deyince, Hz. Aişe (r.a.) şöyle demiştir: “Rasulüllah (s.a.s.) bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Namazda çok ağladı. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde esnasında yerleri ıslattı. Sabah ezanı için gelen Hz. Bilal (r.a.): “Ya Rasulellah (s.a.s.)! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir?” deyince, o: “Bu gece Yüce Allah bir ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır.” dedi ve ayeti okudu: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri arkasına gelişinde aklı başında olan kimseler için gerçekten açık ibretler vardır.” (Âl-i İmran, 190.) Bir sonraki ayet; “Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (tefekkür ederler) ve Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz (derler).” (Âl-i İmrân, 191.)</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Ondan sonra Rasulüllah (s.a.s.): “Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düşünmeyen kişilere yazıklar olsun.” dedi. (İbn Hibbân, Sahîh, II, s. 386; Gazâlî, İhyâu Ulûmu’d-Dîn, çev.: Mustafa Müftüoğlu, İstanbul 1988, I-IV, C. IV, s. 878.)</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Bu ayette, tefekküre davet edilen akıl sahiplerinin durumunu açıklayan bir sonraki ayetin meali de şöyledir: “Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler (düşünürler). Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!”</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Onun için Yüce Allah Kur’an’da çeşitli hususları dile getirdikten sonra: “...Şüphesiz bunda tefekkür eden (düşünen) insanlar için ibretler vardır.” (Nahl, 11.) demektedir. İnsanları tefekküre davet eden bu ifade Kur’an’da beş yerde daha geçmektedir. (Ra’d, 3; Nahl, 69; Rûm, 21; Zümer, 42; Casiye, 13.)</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Kur’an-ı Kerim ve hadislerde tefekkür</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Tefekkürle aynı kökten meydana gelen kelimeler, Kur’an’da on sekiz yerde geçmektedir. Kur’an’da birçok ayette, akıl erdiren, düşünen, bilen insanlar için ibretler vardır denmekte ve tefekkür anlamını ifade eden pek çok kelime kullanılmaktadır. Olumlu tefekkür olduğu gibi, olumsuz tefekkür de vardır. Doğru olmayan tefekkürün neticesi de doğru olmaz. Ancak salim kalbe sahip olan insanların tefekkürü sağlıklı olabilir. İslam dininin istediği tefekkür, hiç şüphesiz sağlıklı olanıdır. İnsanları bu olumlu tefekküre davet eden bir ayetin meali şöyledir: “Yeryüzünü enine boyuna yayıp döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getiren ve yeryüzünde meyvelerin hepsinden iki çift yapan O’dur. Sürekli olarak gece ile gündüzü birbirine dolamaktadır. Düşünecek olan bir kavim için bunda muhakkak ki ibretler vardır.” (Ra’d, 3.)</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Allah’ın azametini tefekkür eden insan; O’nun büyüklüğü karşısında gafletten kurtulur, imanı kuvvetlenir; acz, fakr ve kusurlarını anlar, Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala, kudret-i Rabbaniyenin mucizatını göstererek, insanların bunları düşünerek ibret almalarını beyan buyurur. Âlemin düzenliliğini, yaratılış gayesini, verilen nimet ve güzellikleri, dünyanın geçiciliğini, süt veren hayvanlardaki icazı, gece ve gündüzün dönüşümünü düşünen insan, Allah Teala’nın sonsuz ihsanlarıyla kullarını nasıl donattığı karşısında, O’nun büyüklüğünü idrak eder.</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Hadis-i şeriflerde tefekkür kavramının fazileti yanında tefekkür ameliyesinin de bir sınırının olduğu ve bu sınırların nerelere kadar uzandığı belirtilmektedir. Bu sınır Cenab-ı Hakk’ın zatına kadardır. Zira Efendimiz (s.a.s.): “Allah’ın yarattıkları hakkında düşünün. Allah’ın zatını düşünmeyin. Allah’ın zatı hakkında düşünmeye güç yetiremezsiniz.” (Suyûtî, el Cami’us-Sağîr, Mısır ts., C., I, s. 136; Aclûnî, Keşful Hafâ ve Mizanu’l-İlbas, Kahire, ts., C. I, s. 371; “Bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlıdır.” Aclûnî, a.g.e. C. I, s. 370.) buyurmuştur. Burada vurgulanmak istenen şey tefekkürle Hakk’ın zatının anlaşılamayacağı hususudur. Çünkü tefekkürde bir kuşatma ve hakimiyet sağlama vardır. İnsan ne kadar tefekkür ederse etsin, Cenab-ı Hakk’ı kuşatamayacağına göre bu konuda düşünülmemesi gerektiğine işaret edilmiştir. Ancak bu demek değildir ki insan, Cenab-ı Hakk’ın zatının muhatabı olamaz.</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Tahkiki iman, tefekkür ve zikirle elde edilir. Onun için Kur’an-ı Kerim’in yüzlerce ayetinde zikir ve tefekkür, emir ve tavsiye edilir. Tefekkürün merkezi dimağ, zikrin merkezi kalptir. Bu iki ana merkez, irtibatlı olarak şer’i mecralarında geliştirilmezse, insan-ı kâmil ve yakin sahibi olma imkânı yoktur. Fakat imani meselelerde, hakku’l-yakin mertebesine ulaşmak bu dünyada mümkün değildir. Bu, iman ehli bahtiyarlar için ebedi âlemde gerçekleşecek yüce bir nimettir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">İslam’ın bu kadar önem verdiği olumlu tefekkür, insanı taklitçilikten kurtarmaktadır. Mesela, “Dünya hayatı geçicidir; ahiret hayatı ise ebedidir. Ebedi olan şeyi geçici olan şeyden üstün tutmak daha iyidir.” şeklindeki bir nasihati dinleyip ahiret için çalışan insan, başkasını taklit ederek kendisini iyi yola sevk etmiş olur. Fakat tefekkürün yani derin bir düşüncenin neticesinde bu kanaate varan ve ona göre bilinçli hareket eden kişi, her zaman için daha kârlı çıkar. Bilerek kötü şeyden korunmuş ve iyiyi tercih etmiş olur. Aynı zamanda başkalarını taklit etmekten kurtulur; kendisi başkalarına yol gösterir. (Topbaş, Osman Nuri, Öyle Bir Rahmet ki, İstanbul 2007, s. 235 vd.)</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Ayet-i kerimelerde tefekkürün usulü anlatılmaktadır. İnsan önce kâinat kitabına bakmalı, gecenin ve gündüzün peşi sıra gelişini, dağların ve evrenin yaratılışını, her şeyin kendisinin emrine verilişini tefekkür etmelidir. Peki, tefekkürden sonra ne olmalı? Sonuçta Cenab-ı Hakk’a karşı bir maiyyet kesbi söz konusu olmalıdır. Bir yakınlık olmalı, bir muhabbet başlamalıdır. Her şeyi bizim için yaratan ve bizim emrimize veren varlığa karşı insan nasıl bir hâl alır, bunun tarifi olmaz. İşte sıfatların tefekkürü sonucu insanda meydana gelen şey zata karşı oluşan muhabbetten başka bir şey değildir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Akıl sahibi varlık olan insana hitap eden Kur’an-ı Kerim, tefekküre çok büyük önem vermiştir. Düşünmeyen, aklını ve kalbini kullanmayan gafiller, varlıklar içinde en aşağı derecede olanlarla bir kabul edilmektedir. (A’raf, 179.) Kur’an-ı Kerim’de tefekkür kavramı, tedebbür, tezekkür, akletme ve nazar etme gibi kavramlarla eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Bir hususta görüş ileri sürmek ve aklı kullanmak gibi bir manaya gelen tefekkür (Bolay, S. Hayri, Felsefî Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Ank., 1997, s. 129; Hançerlioğlu Orhan, Felsefe SözlüWğü, İstanbul 1989, s. 73.) ve yakın anlamları olan diğer kavramlar ile ilgili ayetler Kur’an-ı Kerim’de bir hayli fazladır. Bir fikir vermesi açısından zikredecek olursak, tefekkür 18, nazar ve müştakları 128, tedebbür 4, ulü’l-elbab 16, akıl ve müştakları 49, ilim ve müştakları ise yüzlerce yerde geçmektedir. Yine bir fikir vermesi açısından fıkıh ve İslam hukuku ile ilgili açık ayetlerin 150 civarında olduğu Kur’an-ı Kerim’de, ilim ve düşünceyi teşvik eden ayetlerin 750’yi geçmesi gerçekten düşünen insanlar için önemli bir ipucu olarak karşımızda durmaktadır. (Çetin, a.g.m., s. 45.)</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Kur’an-ı Kerim, tefekkürü iki önemli noktaya yöneltmektedir. Birincisi; bizzat Kur’an-ı Kerim üzerinde tefekkür, ikincisi; başka varlıklar üzerinde tefekkürdür. Kur’an-ı Kerim üzerinde tefekkür; Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle onu doğru olarak anlamak, ondan yararlanmak, gösterdiği yoldan gitmek demektir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Başka varlıklar üzerinde tefekkür konusunda, Kur’an-ı Kerim; Allah’ın yoktan var ettiği hiçbir şeyi boşuna yaratmadığını, (Âl-i İmran, 191.) yaratılanların mutlaka bir sebep ve hikmete mebni olarak yaratıldığını, (Mu’minûn, 115.) canlı ve cansız birçok varlığın insanın hizmetine ve onun emrine verildiğini ifade etmektedir. (Bakara, 29, 266; Rum, 21, 24, 50; Tarık, 6; Ankebut, 43; bkz.: Çetin a.g.m. s, 45.)</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Gazzalî’nin düşünce sisteminde hikmet ve tefekkür kavramları iç içedir ve bu iki kavram arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bu nedenle bazen bu kavramların birbirinin yerine kullanıldığı farkedilir. Gazzalî’nin eserlerinde hikmet tefekkürü, tefekkür de hikmeti kapsamakta ve ayrılmaz bir bütün olarak karşımıza çıkmaktadır. Hikmetin ilk şartı düşünmedir. Bu da temiz bir kalp ve temiz bir akıl ile olur. Allah’ın verdiği aklı şehvani arzuların peşinde kullananlar, ne kendi iç dünyalarındaki ilhamları ne de dış dünyadaki olup biten ibretli sahneleri düşünüp anlayamazlar, kavrayamazlar. (Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, sad.; heyet, İst., 1992, C. II, s. 204- 205.) Hikmetsiz tefekkürün manası ve faydası yoktur. Tefekkür ise, zaten insan zihnini ister istemez varlığın hikmetini kavramaya götürür. Yani kısaca, tefekkür hikmete, hikmet de insanı düşünce, söz ve amelinde isabetli kararlar verip uygulamaya götürür.</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Gazzalî, tefekkürün iki önemli hususiyeti üzerinde durmaktadır: Biri; Allah’ın zatı hakkında düşünmenin caiz olmadığı, diğeri; bir saat tefekkürün bir sene (nafile) ibadetten hayırlı olduğudur.</span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Gazzalî, tefekkürün meyvesinin ilimler, haller ve ameller olduğunu ifade eder ve ilmin tefekkürün özel meyvesi olduğunu belirtir. Gazzalî’ye göre ilmin kalple ilişkisi ise başka bir şeydir. Şöyle ki; ilim kalbe gelince kalp değişir, kalp değişince azalar ve azaların davranışları da değişir. Böylece davranışlar kalbe gelen hallere, hal de ilme, ilim de tefekküre tabi olup aralarında bir zincirin halkaları gibi bir ilişki vardır. O halde tefekkür bütün hayırların anahtarıdır. (Gazzâlî, a.g.e., C: IV, s. 881; Ayrıca bkz.: Kılıç, Cevdet, Gazzâlî’de Tefekkür ve Hikmet Kavramları, Tasavvuf Dergisi, 2001, Yıl: 2, sayı 5, 117-141.)</span></div><div><br /></div><div style="text-align: justify;"><a href="http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-8782.aspx"><span class="Apple-style-span">http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-8782.aspx</span></a></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Resim: <a href="http://www.flickr.com/photos/21651868@N07/2616870003/">http://www.flickr.com/photos/21651868@N07/2616870003/</a></span></div><div><br /></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-24658460795589152132012-08-17T08:03:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.683+03:00SEVİNÇ VE KUTLAMA GÜNLERİ BAYRAMLAR<div style="text-align: justify; font-family:trebuchet ms;"><span style="font-weight: bold; " class="small"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#006600;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Sargon ERDEM </span></span></span></span></div><div style="text-align: justify; font-family:trebuchet ms;"><span style="font-weight: bold; " class="small"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#993300;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">TDV Islam Ansiklopedisi, Cilt 5</span></span></span></span><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#666666;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><br /></span></span></span><span class="small"><a href="http://www.sonpeygamber.info/tr/content/view/1024/1038/lang,tr/"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#666666;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">SonPeygamber.Info Sitesi </span></span></span></a></span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> </span></span></span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><br /><br /></span></span></span></div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Bayram kelimesi Arapça'da, sözlüklerde "âdet halini alan sevinç ve keder; bir araya toplanma günü" anlamlarıyla karşılanan "îd" kelimesidir. </span></span></span></p><div style="text-align: justify; "> </div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> Kâşgarlı Mahmud'un tespitine göre kelimenin aslı Farsça bezrem/bezrâm olup "sevinç ve eğlence günü" demektir ve beyrem/bayram telaffuzu Oğuz Türklerine aittir. </span></span></span></p><div style="text-align: justify; "> </div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> Bayramlarda dikkati çeken başlıca özellik yeme içmeye fazla yer verilmesidir. Bunun sebebini sadece eğlenmeye zemin hazırlamakta aramamak gerekir. Çünkü eğlenmekle ilgisi olmayan dinî bayramlarda da yeme içmenin bayramın gereklerinden olduğu görülmektedir. Nitekim Müslümanlar için yılın her gününde oruç tutmak caiz olduğu halde bir aylık farz orucu takip eden Ramazan bayramının birinci günü ile bilhassa kurban bayramında dört gün oruç tutmak yasaklanmıştır. Yine birer dinî bayram sayılabilecek aşure günü ve kandil gecelerinde de özel yiyecekler (aşure çorbası, helva, kandil simidi) yapılmakta ve komşulara dağıtılmaktadır. </span></span></span></p><div style="text-align: justify; "> </div><h4 style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><br /></span></span></span></h4><h4 style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">İslam'dan Önceki Arap Bayramları </span></span></span></h4><div style="text-align: justify; "> </div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> Câhiliye devri Araplarının bayramları hakkında yeterli derecede bilgi mevcut değildir. Ancak aralarında millî birlik bulunmayan ve kabileler halinde yaşayan bu devir Araplarının hep beraber kutladıkları bir bayramlarının olmadığı, her kabile ve şehrin kendi geleneklerine göre törenler tertip ettiği bilinmektedir. Her kabilenin en az bir putu ve her putun da takdis edildiği muhtelif kutlama günleri vardı. Bu günlerde ayrıca pazar ve panayırlar kuruluyor, dinî bayramlar şiir, müzik, içki ve kadınların yer aldığı eğlencelerle birlikte kutlanıyordu. Çeşitli kabileler tarafından ortaklaşa kutlandığı söylenebilecek tek bayram, Hicaz bölgesinin ve özellikle Mekke'nin en büyük bayramı olan "hac"dır. Zilkade ayında biri Ukâz'da, diğeri Me-cenne'de olmak üzere iki panayır kurulur, bunlardan sonra Zülmecâz panayırı gelir ve oradan Arafat'a çıkılırdı. Bu günlerde her türlü saldırı, zulüm ve haksızlıktan uzak durulur, en güzel kıyafetler giyilir ve Mekkeliler tarafından uzaktan gelen "Kabe'nin misafirleri"ne ev sahipliği yapılırdı. Mekke yakınlarında yılda bir defa kutlanan bir bayram da Zâtü Envât bayramı idi. Zâtü Envât büyük, yeşil bir ağaçtı; Araplar her yıl gelirler, kılıçlarını ağacın dallarına asarlar, çevresinde tapınırlar ve kurban keserlerdi. Yine kaynakların yazdığına göre Kabe'yi tavaf edecekleri zaman da bürdelerini bu ağaca asarlar, Harem bölgesine öylece girmek suretiyle Kabe'ye olan saygılarını gösterirlerdi. Bunlardan başka yılda bir defa Zemzem Kuyusu'nun etrafında tören yapılır, böylece suyun bütün yıl eksilmeyeceğine inanılırdı. </span></span></span></p><div style="text-align: justify; "> </div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> Medinelilerin kendilerine has bir millî bayramları yoktu, İranlılardan aynen aldıkları iki ünlü Mecûsî bayramını kutluyorlardı. Bu bayramların birincisi ilkbaharın başladığını belli eden Nevrûz, diğeri ise sonbaharın başlangıcı olan Mihricân bayramıydı. Medinelilerin bunlardan başka şehirdeki Yahudilerden ve Hıristiyanlardan aldıkları anlaşılan </span></span></span><b><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">yevmü's-seb' </span></span></span></b><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">(yedinci gün) ve </span></span></span><b><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">yevmü's-sebâsib </span></span></span></b><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">(aslı şe'ânîn) gibi bazı bayramları daha olduğu bilinmekte, ancak bunları da ne şekilde kutladıkları ayrıntılarıyla tesbit edilememektedir. </span></span></span></p><div style="text-align: justify; "> </div><h4 style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><br /></span></span></span></h4><h4 style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">İslam'da Bayramlar </span></span></span></h4><div style="text-align: justify; "> </div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> İslâm dininde Ramazan ve Kurban olmak üzere iki bayram vardır. Arapçada "îdü'l-fıtr" ve "îdü'1-adhâ"</span></span></span><b><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> </span></span></span></b><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">şeklinde adlandırılan her iki bayram da hicretin II. yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Ramazan bayramında mü'minler bir önceki ayı ibadetle geçirmenin ve Allah'ın rahmetine nail olma ümidinin sevincini taşırlar. Kurban bayramı ise Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i kurban etmek istemesi ve İsmail'in de buna razı olması, nihayet Allah'a karşı gösterilen büyük sadakatin karşılığı olarak hayvan kurban edilmesinin hatırasını taşımakta ve mü'minler bu günlerde kurban kesmek suretiyle bu iki peygamberin Allah'a karşı verdikleri başarılı imtihanın sevincini yaşamaktadırlar. Ayrıca bu iki bayramın, İslâm toplumunun eski dönemlerin izlerinden arınması ve müstakil bir kimliğe bürünmesinde de rol oynadığını söylemek gerekir. Nitekim Medine'ye hicret ettikten sonra, bura sâkinlerinin İran'dan alınma Nevruz ve Mihricân bayramlarını kutladıklarını gören Hz. Peygamber, </span></span></span><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">"Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, Kurban ve Ramazan </span></span></span></i><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">bayramlarıyla değiştirmiştir"</span></span></span></i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> </span></span></span><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">(Müsned, </span></span></span></i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">III, 103, 235, 250; Ebû Dâvûd, "Şalât", 245; Nesâî, "Şalâtü'l-îdeyn", 1) mealindeki hadisiyle İran menşeli bu iki bayramın kutlanmasını yasaklamıştır. </span></span></span><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">"Bu günümüzde yapacağımız ilk şey </span></span></span></i><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">namaz kılmaktır."</span></span></span></i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> (Buhârî, "îdeyn", 3; Müslim, "Edâhî", 7) mealindeki hadise dayanarak Ramazan ve Kurban bayramlarının bayram namazının kılınmasıyla başladığını söylemek mümkündür. Bununla birlikte Kurban bayramına ait arefe gününün ayrı bir fazileti vardır; çünkü haccın en önemli rüknünü oluşturan vakfe bu günde yapılmaktadır. Bir hadiste de bayram gecelerini ihya etmenin ayrı bir fazileti olduğu ifade edilmiştir (İbn Mâce, "Sıyâm", 68). Kurban bayramında namazdan sonra ayrıca şartlarına sahip olan kimseler tarafından kurban kesilir. Müslümanlar bu günlerde birbirlerini ziyaret eder, bayramlaşır, yer, içer ve meşru bir şekilde eğlenerek günlerini neşe ile geçirmeye çalışırlar. Hz. Peygamber, </span></span></span><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">"Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri biz Müslüman</span></span></span></i><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">ların bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir."</span></span></span></i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> {Ebû Dâvûd, "Şavm", 50; Tir-mizî, "Savm", 59; Nesâî, "Menâsik", 195) buyurmuştur. Bu sebeple Ramazan Bayramının ilk günü, Kurban Bayramında da dört gün oruç tutmak Hanefîlere göre tahrîmen mekruh, Şafiî ve Hanbelîlere göre haram kabul edilmiştir. Bu konuda Şafiî ve Hanbelîlerin görüşünü paylaşan Mâlikîler ise Kurban Bayramının dördüncü gününde oruç tutmayı haram değil mekruh saymışlardır. </span></span></span></p><div style="text-align: justify; "> </div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> Tebrik şekli olarak ashabın birbiriyle karşılaştıklarında, "Allah bizden de sizden de kabul etsin" dedikleri rivayet edilir. </span></span></span></p><div style="text-align: justify; "> </div><h4 style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><br /></span></span></span></h4><h4 style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Bayram Hazırlıkları </span></span></span></h4><div style="text-align: justify; "> </div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> Bayramlara önceden hazırlanılması, bu günlerde temiz ve güzel elbiselerin giyilmesi, gusledilmesi, dişlerin fırçalanması, güzel kokular sürülmesi, güler yüzlü olunması, namazdan önce Ramazan Bayramında hurma vb. tatlı bir şey yenilmesi, Kurban Bayramında ise ilk olarak kurban etinden yenilmesi, namaza mümkünse yürüyerek gidilmesi ve dönüşte başka bir yolun kullanılması, çokça sadaka dağıtılması, fitrenin namazdan önce verilmesi, namaza giderken tekbir getirilmesi menduptur. Kurban bayramında farz namazlardan sonra teşrîk tekbiri getirilmesi Hanefîlere göre vacip, Hanbelî ve Şâfiîlere göre sünnet, Mâlikilere göre ise menduptur. </span></span></span></p><div style="text-align: justify; "> </div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> Bayram günlerinde İslâmî ölçüler içinde eğlenilmesi ve bazı oyunların oynanması caizdir. Bir bayram günü Âişe (r.a.) ile birlikte bulunan Hz. Peygamberin yanında Buâs Harbi'ne ait ezgiler söyleyen iki kız çocuğuna müdahale etmek isteyen Hz. Ebû Bekir'e Rasûlullah'ın, </span></span></span><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">"Her </span></span></span></i><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">milletin bayramı vardır, bu da bizim bayramımız"</span></span></span></i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> dediği (Buharı, "îdeyn", 3; Müslim, "Salâtü'l-'îdeyn", 16), yine bayram günleri mescidde mızrak kalkan oyunu oynayanları seyretmek isteyen Hz. Âişe'ye yardımcı olarak onunla beraber seyrettiği (Buhârî, "îdeyn", 2; Müslim, "Sa-lâtü'l-'îdeyn", 17) bilinmektedir. </span></span></span></p><div style="text-align: justify; "> </div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> Bu iki bayramın dışında cuma gününün de Müslümanlar için haftalık bir bayram olduğunu belirtmek gerekir. Bir hadiste cuma günü için </span></span></span><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">"Şüphesiz bu, </span></span></span></i><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Allah'ın Müslümanlara tahsis ettiği bir bayram günüdür. Cumaya gelecek kimse yıkanmalı, varsa güzel koku sürünmelidir; ayrıca misvak kullanmanızı da tavsiye ederim."</span></span></span></i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"> (İbn Mâce, "kâmetü's-salât", 83) denilmiştir. </span></span></span></p><div style="text-align: justify; "> </div><h4 style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;"><br /></span></span></span></h4><h4 style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Bayram Kutlamaları </span></span></span></h4><div style="text-align: justify; "> </div><p style="text-align: justify; "><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Dinî ve sosyal olmak üzere iki yönü bulunan Ramazan ve Kurban bayramı kutlamaları Asr-i saâdet'te musalla adı verilen geniş bir alanda, kadınların ve genç kızların da (bk. Tirmizî, "Cuma V, 36) katıldıkları bayram namazı ile başlardı. Hz. Peygamberin, bayramların kalabalıkla ve büyük bir coşku içinde kutlanmasını arzu ettiği (bk. </span></span></span><i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">Müsned, </span></span></span></i><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:medium;"><span class="Apple-style-span" style="font-size:small;">V, 84, 85; VI, 33, 55, 72, 91, 113, 134, 143, 204, 209, 235, 409; Dârimî, "Salât", 223; Buhârî, "Hayız", 7, 23, "İdeyn", 12, 15, 20, 21, "Salât", 2, "Hac", 81; Müslim, "Salâtü'l-îdeyn", 11, 12, 22), hatta bu arada silahlarla yapılan folklorik gösterilere dahi izin verdiği ve Mescid-i Nebevi'nin toprak zemini üzerinde bir grup Habeşînin oynadığı mızrak-kalkan oyunlarını eşi Hz. Âişe ile birlikte seyredip Hz. Ömer'in müdahalesini de doğru bulmadığı bilinmektedir. Ayrıca kendisi seyretmemekle birlikte Hz. Âişe'nin yanında cariyelerin def çalıp oynamalarına da izin vermiştir. (bk. Buhârî, "îdeyn", 3; Müslim, "Salâtü'l-îdeyn", 16-20). Hz. Peygamberin Ramazan bayramlarında musallaya çıkmadan önce hurma yeme âdeti bir sünnet telakki edilmiş ve bu telakki bayramda tatlı ikramı geleneğini doğurmuştur.</span><br /></span></span></span></p><p style="text-align: justify; font-family: trebuchet ms; color: rgb(153, 255, 255);"><br /></p>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-32083136525576820102012-07-25T19:22:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.712+03:00Hz. Peygamberin (sav) Bir Ramazan Günü<span class="Apple-style-span" style=" line-height: 18px; -webkit-border-horizontal-spacing: 2px; -webkit-border-vertical-spacing: 2px; font-family:Georgia;font-size:13px;"><table class="mceVisualAid" height="46" width="491" align="center" border="0" style="text-align: justify; font-family:Georgia !important;font-size:10pt !important;"><tbody style=" ;font-family:Georgia !important;font-size:10pt !important;"><tr style=" ;font-family:Georgia !important;font-size:10pt !important;"><td class="mceVisualAid" border="" width="100%" style="text-align: justify; padding-right: 0px; border-right-width: medium; border-right-style: none; border-right-color: initial; border-top-width: 1px; border-top-style: solid; border-top-color: initial; border-left-width: medium; border-left-style: none; border-left-color: initial; border-bottom-width: 3px; border-bottom-style: solid; border-bottom-color: initial; font-size:10pt !important;color:#800000;"><span style=" ;font-family:verdana,geneva;font-size:10pt !important;color:#800000;"><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">"Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, onun yeme-içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur."</span></span></span></b></span></td></tr></tbody></table><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><br /></span></div></span><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Bu Ramazanı nasıl geçirmeliyim?..</span></span></p><p style="font-size: 10pt !important; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; "></p><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style=" color: rgb(0, 0, 153); font-family:georgia;">Kuşkusuz birçoğumuzun zihnini kurcalıyor bu soru Ramazan heyecanı hissedilmeye başlandığından beri. Nelere </span></div><img id="000001" src="http://www.sonpeygamber.info/newpics/news/030820100011140023887.jpg" align="right" style="text-align: justify;border-top-style: solid; border-right-style: solid; border-bottom-style: solid; border-left-style: solid; border-width: initial; border-color: initial; font-size: 10pt !important; margin-top: 8px; margin-right: 10px; margin-bottom: 0px; margin-left: 10px; border-right-color: rgb(185, 185, 185); border-right-width: 3px; border-top-color: rgb(185, 185, 185); border-top-width: 3px; border-left-color: rgb(185, 185, 185); border-left-width: 3px; border-bottom-color: rgb(185, 185, 185); border-bottom-width: 3px; " /><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 153); ">dikkat edersek bu Ramazan'ı kilo almayarak atlatabileceğimizden denize hangi şartlarda girersek orucumuzun bozulmayacağına dek çeşitli konulardaki tartışmalara daha Ramazan ayını karşılamadan basın yoluyla şahit olduk. Peki, tüm bunların ötesinde orucun asıl manevi atmosferine girebilmek için ne yapmak lazım?.. Bir Ramazan gününü nasıl geçirmek lazım?..</span></div></span><p></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Bu soruları yönelttiğimiz Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı </span></span><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Prof. Dr. İbrahim Hatiboğlu</span></span></b><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">, günümüzde orucun artık sadece yeme ve içmeden uzak durma gibi tek bir boyuta indirgendiğini dile getirdi. Ancak bunların oruç ibadetinin sadece görünen boyutunu teşkil ettiğini ve Ramazanın asıl ruhunu yakalamak için örnek alınması gereken yegâne kişinin Hz. Peygamber olduğunu söyledi.</span></span></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">"Yegâne Örneğimiz Hz. Muhammed"</span></span></b></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Prof. Dr. İbrahim Hatiboğlu ayrıca şunları kaydetti: "Hayatımızın her aşamasında ve her hususta bizler, hatta insanlık için vazgeçilmez örnek Sevgili Peygamberimizdir. </span></span><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Ramazan gün ve gecelerinin ihyasında da bizim için yegâne örnek O'dur. </span></span></b><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Zira Peygamber Efendimiz biz müminlerin varlık sebebidir. Efendimiz'in Ramazan'daki gece ibadetini, uzun uzun dualarını, az konuşup çok tefekkür etmesini, Kur'ân okumasını, itikâfını, umresini, verdiği sadakaları vb. daha ziyade arttırmasını Rabbi ile birlikteliğini sonsuzlaştırma aracı kıldığı şeklinde değerlendirmeliyiz."</span></span></p><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><br /></span></div></span><table class="mceVisualAid" height="46" width="551" align="center" border="0" style="text-align: justify; font-size:10pt !important;"><tbody style=" ;font-size:10pt !important;"><tr style=" ;font-size:10pt !important;"><td class="mceVisualAid" border="" width="100%" style=" padding-right: 0px; border-right-width: medium; border-right-style: none; border-right-color: initial; border-top-width: 1px; border-top-style: solid; border-top-color: initial; border-left-width: medium; border-left-style: none; border-left-color: initial; border-bottom-width: 3px; border-bottom-style: solid; border-bottom-color: initial; font-size:10pt !important;color:#800000;"><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span style=" ;font-family:verdana,geneva;font-size:10pt !important;color:#800000;"><span style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">"Bizim orucumuzla Ehl-i Kitap'ın [Yahudi ve Hristiyanlar] orucu arasındaki fark, sahur yemeğidir"</span></span></span></span></b></td></tr></tbody></table><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><br /></span></div></span><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber'in Bir Ramazan Günü</span></span></b></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Biz de bu noktadan hareketle Hz. Peygamber'in sahurdan teravihe bir Ramazan gününü nasıl geçirdiğini ana hatlarıyla belirlemeye çalıştık.</span></span></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Sahur</span></span></b></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber, bir Ramazan gününü mutlaka sahur yaparak başlatırdı. Sahur yapmanın faziletine ve bereketine dair Hz. Peygamber bir hadisinde "Bizim orucumuzla Ehl-i Kitap'ın [Yahudi ve Hristiyanlar] orucu arasındaki fark, sahur yemeğidir"</span></span><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"> </span></span></b><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">buyurarak sahuru, Müslümanlar için ayırt edici bir özellik olarak vurguluyor. </span></span><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber'in sahur yemeğinde zaman zaman misafir bulundurduğunu da çeşitli hadislerden öğreniyoruz. </span></span></b><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber'in sahurla ilgili önemli bir uygulaması da sahur yemeğini geciktirmesi ve bunu tavsiye etmesidir.</span></span></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Niyet</span></span></b></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber'in oruç tutarken vazgeçmediği uygulamalardan birisi de oruca niyet etmesidir. Niyet edilmeden tutulan hiçbir orucun, oruç sayılmayacağını beyan etmiştir. Ayrıca sahura kalkmanın da oruca niyet sayılacağı belirtilmekte...</span></span></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">İmsak-İftar Arası</span></span></b></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber'in, oruçlu olduğu günlerde günlük işlerini ve diğer ibadetlerini aksatmadığını kaynaklar bize aktarıyor. Ancak Ramazan günlerinde müminleri, sözgelimi gıybet ve yalan söyleme gibi, bazı konularda her zamankinden daha çok uyardığını şu hadisinden öğreniyoruz: "Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, onun yeme-içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur."</span></span></p><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><br /></span></div></span><table class="mceVisualAid" height="46" width="563" align="center" border="0" style="text-align: justify; font-size:10pt !important;"><tbody style=" ;font-size:10pt !important;"><tr style=" ;font-size:10pt !important;"><td class="mceVisualAid" border="" width="100%" style=" padding-right: 0px; border-right-width: medium; border-right-style: none; border-right-color: initial; border-top-width: 1px; border-top-style: solid; border-top-color: initial; border-left-width: medium; border-left-style: none; border-left-color: initial; border-bottom-width: 3px; border-bottom-style: solid; border-bottom-color: initial; font-size:10pt !important;color:#800000;"><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span style=" ;font-family:verdana,geneva;font-size:10pt !important;color:#800000;"><span style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Allah'ım Sen'in rızan için oruç tuttum, Sen'in verdiğin rızkla orucumu açtım, kabul et. Sen dualarımızı işiten ve kabul edensin.</span></span></span></span></b></td></tr></tbody></table><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><br /></span></div></span><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber'in imsak ve iftar arası en çok dikkat ettiği hususlardan biri de bedensel temizlik... Ağız ve diş temizliği için misvak kullandığını, ayrıca sıcak yaz günlerine denk gelen Ramazan aylarında serinlemek için başına su döktüğünü hadislerden öğreniyoruz.</span></span></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">İftar</span></span></b></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber sahur yemeğini ne kadar geciktirmeye gayret ettiyse iftarını açmak için de o kadar acele etmiş ve akşam namazını kılmadan önce orucunu açmıştır. Ayrıca Hz. Peygamber'in tatlı bir yiyecekle, özellikle de hurmayla orucunu açtığı bilinmektedir. Hurma bulamadığı zamanlarda ise orucunu suyla açmış ve böyle yapılmasını tavsiye etmiştir.</span></span></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber'in, orucunu açarken ettiği dua ise şu şekildedir: "Allah'ım, senin rızan için oruç tuttum, senin verdiğin rızkla orucumu açtım, kabul et. Sen dualarımızı işiten ve kabul edensin."</span></span></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><b style=" ;font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Teravih</span></span></b></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber, Ramazan akşamlarını özellikle teravih namazı kılarak geçirmiş ve ashabını da bu namazı kılmaya teşvik etmiştir. Hz. Peygamber, teravihi kimi zaman cemaatle kimi zaman da tek başına kılmıştır. Teravihi cemaatle sürekli kılmamasının sebebi olarak da bunun zorunlu bir ibadet olarak yerleşmesini istemediği, zira ümmetine ağır geleceğini düşündüğü yorumu yapılmaktadır. </span></span></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;">Hz. Peygamber'in Ramazan'a dair uygulamaları tabi ki sadece bunlardan ibaret değildi. İtikaf ve fitre başta olmak üzere bu aya mahsus çeşitli ibadetleri bizzat yerine getirmiş ve tavsiye etmişti. Bu konulara ise daha geniş biçimde önümüzdeki günlerde uzmanların görüşlerinden hareketle yer vereceğiz.</span></span></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><br /></span></span></p><p style="text-align: justify; line-height: 18px; text-indent: 50px; margin-top: 6px; margin-bottom: 6px; font-size:10pt !important;"><span class="Apple-style-span" style="font-family:georgia;"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;"><a href="http://www.sonpeygamber.info/tr/Hz-Muhammed-(sav)in-Bir-Ramazan-G%C3%BCn%C3%BC_1490.html">http://www.sonpeygamber.info/tr/Hz-Muhammed-(sav)in-Bir-Ramazan-Günü_1490.html</a></span></span></p></span>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-87132647293789172222012-06-11T13:19:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.735+03:00Mi'racın Hikmeti Nedir?<div style="font-weight: normal; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; text-align: justify; "><b><span>Hikmet-i Mi'rac nedir?</span></b></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span><b>Elcevap</b>: Mi'racın hikmeti o kadar yüksektir ki, fikr-i beşer ulaşamıyor. O kadar derindir ki, ona yetişemiyor. O kadar incedir ve lâtiftir ki, akıl kendi başıyla göremiyor. Fakat bâzı işaretlerle, hakikatları bilinmezse de vücudları bildirilebilir. Şöyle ki:</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Şu kâinatın hâlıkı, şu kesret tabakatında nur-u vahdetini ve tecelli-i Ehadiyyetini göstermek için, kesret tabakatının müntehasından tâ mebde'-i vahdete bir hayt-ı ittisal Sûretinde bir Mi'rac ile bir ferd-i mümtazı, bütün mahlûkat hesabına, kendine muhatâb ittihaz ederek, bütün zîşuur namına, makasıd-ı İlâhiyyesini ona anlatmak ve onunla bildirmek ve onun nazarı ile, âyine-i mahlûkatında cemâl-i san'atını, kemâl-i Rubûbiyyetini müşahede etmek ve ettirmektir. Hem Sâni'-i âlem'in; âsârın şehadetiyle nihayetsiz cemâl ve kemâli vardır. Cemâl hem kemâl, ikisi de mahbub-u lizâtihîdirler. Yâni bizzat sevilirler. Öyle ise, o cemâl ve kemâl sahibinin cemâl ve kemâline nihayetsiz bir muhabbeti vardır. O nihayetsiz muhabbeti, masnûatında çok tarzlarda tezahür ediyor. Masnuatını sever, çünki, masnuatının içinde cemâlini, kemâlini görür. Masnuat içinde en sevimli ve en âli, zîhayattır. Zîhayatlar içinde en sevimli ve âli, zîşuurdur. Ve zîşuûrun içinde câmiiyyet itibariyle en sevimli, insanlar içinde bulunur. İnsanlar içinde istidadı tamamıyla inkişaf eden, bütün masnuatta münteşir ve mütecelli, kemâlâtın nümunelerini gösteren fert, en sevimlidir... İşte: Sâni-i mevcudat, bütün mevcudatta intişar eden tecelli-i muhabbetin bütün envaını; bir noktada, bir âyinede görmek ve bütün enva-ı cemâlini, Ehadiyyet sırrıyle göstermek için şecere-i hilkatten bir meyve-i münevver derecesinde ve kalbi, o şecerenin hakaik-i esâsiyyesini istiab edecek bir çekirdek hükmünde olan bir zâtı, o mebde'-i evvel olan çekirdekten, tâ münteha olan meyveye kadar bir hayt-ı ittisal hükmünde olan bir Mi'rac ile, o Ferdin, kâinat nâmına mahbubiyyetini göstermek ve huzuruna celbetmek ve rü'yet-i cemâline müşerref etmek ve ondaki hâlet-i kudsiyyeyi başkasına sirayet ettirmek için kelâmıyle taltif edip, fermanıyle tavzif etmektir...</span></div><div style="text-align: justify;"><span>Şimdi şu hikmet-i âliyeye bakmak için «iki temsil» dürbünü ile tarassud edeceğiz.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><b style="font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; "><div style="text-align: justify;"><b><span>Birinci temsil:</span></b></div></b><div style="text-align: justify;"><span>Onbirinci Sözün hikâye-i temsîliyyesinde tafsilen beyân edildiği gibi: Nasılki bir Sultan-ı Zîşânın, pekçok hazineleri ve o hazinelerde pekçok cevahirlerin envaı bulunsa, hem sanayi-i garîbede çok mehareti olsa, ve hesabsız fünun-u acîbeye mârifeti, ihâtası bulunsa, nihayetsiz ulûm-u bedîaya, ilim ve ıttılâı olsa.. her cemâl ve kemâl sahibi, kendi cemâl ve kemâlini görüp ve göstermek istemesi sırrınca: Elbette o sultan-ı zîfünûn dahi, bir meşher açmak ister ki; içinde sergiler dizsin, tâ nâsın enzarına saltanatının haşmetini, hem servetinin şa'şaasını, hem kendi san'atının hârikalarını, hem kendi mârifetinin garîbelerini izhar edip göstersin; tâ, cemâl ve kemâl-i mânevîsini, iki vecihle müşahede etsin. Bir vechi: Bizzat nazar-ı dekaik-âşinâsıyla görsün. Diğeri: Gayrın nazarıyla baksın. Ve şu hikmete binaen elbette cesîm, muhteşem, geniş bir saray yapmağa başlar. Şâhâne bir surette dairelere, menzillere taksim eder. Hazinelerinin türlü türlü murassaatıyla süslendirip, kendi dest-i san'atının en güzel, en lâtif san'atlarıyla zînetlendirir. Fünun ve hikmetinin en incelikleriyle tanzim eder. Ve ulûmunun âsâr-ı mu'cizekâraneleriyle donatır; tekmil eder. Sonra ni'metlerinin çeşitleriyle, taamlarının lezizleriyle, her taifeye lâyık sofraları serer. Bir ziyafet-i âmme ihzar eder. Sonra raiyyetine kendi kemâlâtını göstermek için, onları seyre ve ziyafete dâvet eder. Sonra birisini Yâver-i Ekrem yapar, aşağıki tabakat ve menzillerden yukarıya dâvet eder; daireden daireye, üst üstteki tabakalarda gezdirir. O acib san'atının makinelerini ve tezgâhlarını ve aşağıdan gelen mahsulâtın mahzenlerini göstere göstere, tâ daire-i hususiyesine kadar getirir. Bütün o kemalâtının mâdeni olan mübarek Zâtını ona göstermekle ve huzuruyla onu müşerref eder. Kasrın hakaikını ve kendi kemalâtını ona bildirir. Seyircilere rehber tâyin eder, gönderir. Tâ o sarayın Sâniini, o sarayın müştemilâtıyle, nukuşuyle, acâibiyle, ahaliye târif etsin. Ve sarayın nakışlarındaki rumuzunu bildirip ve içindeki san'atlarının işaretlerini öğretip, (derunundaki manzum murassa'lar ve mevzun nukuş nedir?. Ve saray sahibinin kemalâtını ve hünerlerini nasıl gösterirler..) o saraya girenlere târif etsin ve girmenin âdâbını ve seyrin merasimini bildirip ve görünmeyen sultan-ı zîfünun ve zîşuuna karşı, marziyyatı ve arzuları dairesinde teşrifat merâsimini târif etsin...</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Aynen öyle de: وَلِلّهِاْلمَثَلُاْلاَعْلَى Ezel-Ebed Sultanı olan Sâni-i Zülcelâl, nihayetsiz kemalâtını ve nihayetsiz cemâlini görmek ve göstermek istemiştir ki: Şu âlem sarayını öyle bir tarzda yapmıştır ki; herbir mevcud, pekçok dillerle Onun kemalâtını zikreder. Pekçok işaretlerle cemâlini gösterir. Esmâ-i Hüsnâsının herbir isminde ne kadar gizli mânevî defineler ve herbir ünvan-ı mukaddesesinde ne kadar mahfî letâif bulunduğunu, şu kâinat bütün mevcudatıyle gösterir. Ve öyle bir tarzda gösterir ki: Bütün fünun, bütün desatiriyle şu kitab-ı kâinatı, zaman-ı Âdem'den beri mütalâa ediyor. Halbuki o kitap, esmâ ve kemalât-ı İlâhiyyeye dair ifade ettiği mânaların ve gösterdiği âyetlerin öşr-i mişarını daha okuyamamış. İşte şöyle bir saray-ı âlemi, kendi kemalât ve Cemâl-i Mânevîsini görmek ve göstermek için bir meşher hükmünde açan Celîl-i Zülcemâl, Cemîl-i Zülcelâl, Sâni-i Zülkemâl'in hikmeti iktiza ediyor ki: Şu âlem-i arzdaki zîşuurlara nisbeten abes ve faidesiz olmamak için, o sarayın âyetlerinin mânasını birisine bildirsin. O saraydaki acâibin menba'larını ve netaicinin mahzenleri olan avâlim-i ulviyyede birisini gezdirsin. Ve bütün onların fevkine çıkarsın ve kurb-u huzuruna müşerref etsin ve âhiret âlemlerinde gezdirsin, umum ibâdına bir muallim ve saltanat-ı Rubûbiyyetine bir dellâl ve marziyyat-ı İlâhiyyesine bir mübelliğ ve saray-ı âlemindeki âyât-ı tekvîniyyesine bir müfessir gibi, çok vazifeler ile tavzif etsin. Mu'cizat nişanlarıyla imtiyazını göstersin. Kur'an gibi bir ferman ile o şahsı, Zât-ı Zülcelâlin has ve sâdık bir tercümanı olduğunu bildirsin...</span></div></div><div style="font-weight: normal; text-align: justify; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; "><span><br /></span></div><div style="font-weight: normal; text-align: justify; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; "><span>İşte Mi'racın pekçok hikmetlerinden şu temsil dürbünüyle bir-ikisini nümune olarak gösterdik. Sairlerini kıyas edebilirsin...</span></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><b style="font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; "><div style="text-align: justify;"><b><span>İkinci Temsil:</span></b></div></b><div style="text-align: justify;"><span>Nasılki bir zât-ı zîfünun, mu'ciznüma bir kitabı te'lif edip yazsa.. öyle bir kitap ki, her sahifesinde yüz kitap kadar hakaik, her satırında yüz sahife kadar lâtif mânalar, herbir kelimesinde yüz satır kadar hakikatlar, her harfinde yüz kelime kadar mânalar bulunsa; bütün o kitabın maânî ve hakaikları, o kâtib-i mu'ciznümânın kemalât-ı mâneviyyesine baksa, işaret etse, elbette öyle bitmez bir hazineyi kapalı bırakıp abes etmez... Her halde o kitabı, bâzılara ders verecek. Tâ o kıymetdar kitap, mânasız kalıp, beyhude olmasın. Onun gizli Kemalâtı zâhir olup, kemâlini bulsun ve cemâl-i mânevîsi görünsün. O da sevinsin ve sevdirsin. Hem o acîb kitabı bütün meânisiyle, hakaikıyla ders verecek birisini, en birinci sahifeden, tâ nihayete kadar üstünde ders vere vere geçirecektir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div></div><div style="font-weight: normal; text-align: justify; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; "><span>Aynen öyle de: Nakkaş-ı Ezelî, şu kâinatı, kemalâtını ve cemâlini ve hakaik-i esmâsını göstermek için, öyle bir tarzda yazmıştır ki; bütün mevcudat, hadsiz cihetlerle nihayetsiz kemalâtını ve esmâ ve sıfâtını bildirir; ifade eder. Elbette bir kitabın mânası bilinmezse hiçe sukut eder. Bâhusus böyle herbir harfi, binler mânayı tazammun eden bir kitap, sukut edemez ve ettirilmez... Öyle ise: O kitabı yazan, elbette onu bildirecektir, her tâifenin istidadına göre bir kısmını anlattıracaktır. Hem umumunu, en âmm nazarlı, en küllî şuurlu, en mümtaz istidadlı bir ferde ders verecektir. Öyle bir kitabın umumunu ve küllî hakaikını ders vermek için, gayet yüksek bir seyr ü sülûk ettirmek hikmeten lâzımdır. Yâni, birinci sahifesi olan tabakat-ı kesretin en nihayetinden tut, tâ münteha sahifesi olan daire-i Ehadiyyete kadar bir seyeran ettirmek lâzım geliyor... İşte şu temsil ile Mi'racın ulvî hikmetlerine bir derece bakabilirsin.</span></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Şimdi makam-ı istima'da olan mülhide bakıp, kalbini dinleyeceğiz; ne hale girdiğini göreceğiz. İşte, hatıra geliyor ki: Onun kalbi diyor: «Ben inanmağa başladım. Fakat iyi anlayamıyorum. <b>Üç mühim müşkilim </b>daha var.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>«<b>Birincisi:</b> Şu Mi'rac-ı Azîm, niçin Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma mahsustur?.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>«<b>İkincisi:</b> O zât, nasıl şu kâinatın çekirdeğidir? Dersiniz: Kâinat, Onun nurundan halkolunmuş... Hem kâinatın en âhir ve en münevver meyvesidir. Bu ne demektir?</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>«<b>Üçüncüsü: </b>Sâbık beyanatınızda diyorsunuz ki: Âlem-i ulvîye çıkmak; şu âlem-i arziyyedeki âsarların makinelerini, tezgâhlarını ve netaicinin mahzenlerini görmek için uruc etmiştir. Ne demektir?»</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><b style="font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; "><div style="text-align: justify;"><b><span>Elcevap:</span></b></div></b><div style="text-align: justify;"><span>Birinci müşkülünüz: Otuz aded Sözlerde tafsilen halledilmiştir. Yalnız şurada Zât-ı Ahmediyyenin (A.S.M.) kemalâtına ve delâil-i Nübüvvetine ve o Mi'rac-ı âzama en elyak o olduğuna icmalî işaretler nev'inde, bir muhtasar fihriste gösteriyoruz. Şöyle ki:</span></div><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Evvelâ: Tevrat, İncil, Zebur gibi Kütüb-ü Mukaddeseden, pek çok tahrifata mâruz oldukları halde, şu zamanda dahi, Hüseyin-i Cisrî gibi bir muhakkık, Nübüvvet-i Ahmediyyeye (A.S.M.) dair, yüzondört işârî beşaretleri çıkarıp «Risale-i Hamîdiye»de göstermiştir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Sâniyen: Tarihçe sabit, Şık ve Satih gibi meşhur iki kâhinin, Nübüvvet-i Ahmediyyeden (A.S.M.) biraz evvel, nübüvvetine ve âhirzaman peygamberi O olduğuna Beyanatları gibi; çok beşaretler, sahih bir sûrette tarihen nakledilmiştir.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Sâlisen: Velâdet-i Ahmediyye (A.S.M.) gecesinde Kâbedeki sanemlerin sukutiyle, Kisra-yı Farisin saray-ı meşhuresi olan Eyvânı inşikak etmesi gibi, irhasat denilen yüzer hârika, tarihçe meşhurdur.</span></div><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Râbian: Bir orduya parmağından gelen suyu içirmesi ve câmide bir cemaat-ı azîme huzurunda, kuru direğin, minberin naklinden dolayı müfârekat-ı Ahmediyyeden (A.S.M.) deve gibi enîn ederek ağlaması; وَانْشَقَّالْقَمَرُ nassı ile, şakk-ı kamer gibi, muhakkıklerin tahkikatiyle bine bâliğ mu'cizatla serfiraz olduğunu tarih ve siyer gösteriyor.</span></div><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Hâmisen: Dost ve düşmanın ittifakıyla ahlâk-ı hasenenin şahsında en yüksek derecede ve bütün muamelâtının şehadetiyle secaya-yı sâmiye, vazifesinde ve tebliğatında en âli bir derecede ve Din-i İslâmdaki mehâsin-i ahlâkın şehadetiyle, şeriatında en âli hisal-ı hamîde, en mükemmel derecede bulunduğuna ehl-i insaf ve dikkat tereddüt etmez.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Sâdisen: Onuncu Sözün İkinci İşaretinde işaret edildiği gibi: Ulûhiyyet, mukteza-yı hikmet olarak tezahür istemesine mukabil, en âzamî bir derecede Zât-ı Ahmediyye (A.S.M.) dinindeki âzamî ubûdiyyetiyle en parlak bir derecede göstermiştir. Hem Hâlık-ı âlem'in nihayet kemâldeki cemâlini bir vasıta ile göstermek, mukteza-yı hikmet ve hakikat olarak istemesine mukabil; en güzel bir sûrette gösterici ve târif edici, bilbedâhe o Zâttır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Hem Sâni-i âlemin nihayet cemâlde olan kemâl-i san'atı üzerine enzar-ı dikkati celp etmek, teşhir etmek istemesine mukabil; en yüksek bir sada ile dellâllık eden, yine bilmüşâhede o Zâttır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Hem bütün âlemlerin Rabbi, kesret tabakatında vahdâniyyetini ilân etmek istemesine mukabil, -tevhidin en âzamî bir derecede- bütün meratib-i tevhidi ilân eden yine bizzarure o Zâttır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Hem Sâhib-i âlem'in nihayet derecede âsârındaki cemâlin işaretiyle, nihayetsiz hüsn-ü Zâtîsini ve cemâlinin mehâsinini ve hüsnünün letâifini âyinelerde mukteza-yı hakikat ve hikmet olarak görmek ve göstermek istemesine mukabil; en şa'şaalı bir sûrette âyinedarlık eden ve gösteren ve sevip ve başkasına sevdiren yine bilbedâhe o Zâttır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Hem şu saray-ı âlemin Sânii, gâyet hârika mu'cizeleri ile ve gayet kıymetdar cevahirler ile dolu hazine-i gaybiyyelerini izhar ve teşhir istemesi ve onlarla kemalâtını târif etmek ve bildirmek istemesine mukabil, en âzamî bir surette teşhîr edici ve tavsif edici ve târif edici yine bilbedâhe O Zâttır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Hem şu kâinatın Sânii, şu kâinatı enva-ı acaib ve zînetlerle süslendirmek sûretinde yapması ve zîşuur mahlûkatına seyr ve tenezzüh ve ibret ve tefekkür için ona idhal etmesi ve mukteza-yı hikmet olarak onlara o âsâr ve sanayiinin mânalarını, kıymetlerini, ehl-i temâşa ve tefekküre bildirmek istemesine mukabil; en âzamî bir surette cin ve inse, belki ruhânîlere ve melâikelere de Kur'an-ı Hakîm vasıtasıyle rehberlik eden, yine bilbedâhe O Zâttır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Hem şu kâinatın Hâkim-i Hakîmi, şu kâinatın tahavvülâtındaki maksad ve gayeyi tazammun eden tılsım-ı muğlakını ve mevcudatın «Nereden? Nereye? Ve ne oldukları?» olan şu üç sual-i müşkilin muammasını bir elçi vasıtasıyla umum zîşuurlara açtırmak istemesine mukabil, en vâzıh bir surette ve en âzamî bir derecede hakaik-ı Kur'aniyye vasıtasıyla o tılsımı açan ve o muammayı halleden, yine bilbedâhe O Zâttır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Hem şu âlemin Sâni-i Zülcelâli, bütün güzel masnûâtıyle kendini zîşuur olanlara tanıttırmak ve kıymetli ni'metlerle kendini onlara sevdirmesi, bizzarure onun mukabilinde zîşuur olanlara marziyyâtı ve arzu-yu İlâhiyyelerini bir elçi vasıtasıyle bildirmesini istemesine mukabil, en âlâ ve ekmel bir surette, Kur'an vasıtasıyla o marziyyat ve arzuları Beyân eden ve getiren, yine bilbedâhe O Zâttır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Hem Rabb-ül-âlemîn, meyve-i âlem olan insana, âlemi içine alacak bir vüs'at-ı istidad verdiğinden ve bir ubûdiyyet-i külliyeye müheyya ettiğinden ve hissiyatça kesrete ve dünyaya mübtelâ olduğundan, bir rehber vasıtasıyle, yüzlerini kesretten vahdete, fâniden bâkiye çevirmek istemesine mukabil; en âzamî bir derecede en eblağ bir sûrette, Kur'an vasıtasıyle en ahsen bir tarzda rehberlik eden ve Risaletin vazifesini en ekmel bir tarzda îfa eden, yine bilbedâhe O Zâttır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>İşte mevcudatın en eşrefi olan zîhayat ve zîhayat içinde en eşref olan zîşuur ve zîşuur içinde en eşref olan hakikî insan ve hakikî insan içinde geçmiş vezâifi en âzamî derecede, en ekmel bir surette îfa eden Zât; elbette o Mi'rac-ı Azîm ile Kab-ı Kavseyn'e çıkacak, saadet-i ebediyye kapısını çalacak, hazine-i rahmetini açacak, îmanın hakaik-i gaybiyyesini görecek, yine O olacaktır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Sâbian: Bilmüşâhede şu masnûatta gâyet güzel tahsinat, nihayet derecede süslü tezyinat vardır. Ve bilbedâhe şöyle tahsinat ve tezyinat, onların Sâniinde, gayet şiddetli bir irade-i tahsin ve kasd-ı tezyin var olduğunu gösterir. Ve irade-i tahsin ve tezyin ise, bizzarure o Sâni'de san'atına karşı kuvvetli bir rağbet ve kudsî bir muhabbet olduğunu gösterir. Ve masnuat içinde en câmi' ve letâif-i san'atı birden kendinde gösteren ve bilen ve bildiren ve kendini sevdiren ve başka masnuattaki güzellikleri «Mâşaallah» deyip istihsan eden, bilbedâhe o san'at-perver ve san'atını çok seven Sâniin nazarında en ziyade mahbub, o olacaktır.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>İşte masnûatı yaldızlayan mezâya ve mehâsine; ve mevcudatı ışıklandıran letâif ve kemalâta karşı: «Sübhanallah, Mâşaallah, Allahü Ekber» diyerek semâvatı çınlattıran ve Kur'anın nağamatıyla kâinatı velveleye verdiren, istihsan ve takdir ile, tefekkür ve teşhir ile, zikir ve tevhid ile, ber ve bahri cezbeye getiren yine bilmüşahede O Zâttır.</span></div><div style="text-align: justify;"><span>İşte böyle bir Zât ki: اَلسَّبَبُكَالْفَاعِلِ sırrınca bütün ümmetin işlediği hasenatın bir misli, Onun kefe-i mizanında bulunan ve umum ümmetinin salâvatı, onun mânevî kemalâtına imdad veren ve Risaletinde gördüğü vezaifin netaicini ve mânevî ücretleriyle beraber rahmet ve muhabbet-i İlahiyyenin nihayetsiz feyzine mazhar olan bir Zât, elbette Mi'rac merdiveniyle cennete, Sidret-ül Müntehâya, Arş'a ve Kab-ı Kavseyne kadar gitmek, ayn-ı hak, nefs-i hakikat ve mahz-ı hikmettir.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>İkinci Müşkül: Ey makam-ı istima'daki insan! Şu ikinci işkâl ettiğin hakikat o kadar derindir, o kadar yüksektir ki, akıl ona ne ulaşır, ne de yanaşır.. illâ: Nur-u îman ile görünür. Fakat, bâzı temsilât ile, o hakikatın vücudu, fehme takrib edilir. Öyle ise, bir nebze takribe çalışacağız.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>İşte şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azîm bir şecere mânâsında görünür. Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır. Şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı olan âlem-i süflinin; anasır dalları, nebâtat ve eşcar yaprakları, hayvanat çiçekleri, insan meyveleri hükmünde görünür. Sâni'-i Zülcelâl'in ağaçlar hakkında câri olan bir kanunu, elbette şu şecere-i âzamda da câri olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm'dir. Öyle ise mukteza-yı hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır. Hem öyle bir çekirdek ki; âlem-i cismanîden başka, sâir âlemlerin nümunesini ve esâsâtını câmi' olsun. Çünki binler muhtelif âlemleri tâzammun eden kâinatın çekirdek-i aslîsi ve menşei, kuru bir madde olamaz. Mâdem şu şecere-i kâinattan daha evvel, o nev'den başka şecere yok. Öyle ise ona menşe' ve çekirdek hükmünde olan mânâ ve nur, elbette yine şecere-i kâinatta bir meyve libasının giydirilmesi, yine Hakîm isminin muktezasıdır. Çünki çekirdek daima çıplak olamaz. Mâdem evvel-i fıtratta meyve libasını giymemiş. Elbette, âhirde o libası giyecektir. Mâdem o meyve insandır. Ve mâdem insan içinde sâbıkan isbat edildiği üzere, en meşhur meyve ve en muhteşem semere ve umumun nazar-ı dikkatini celbeden ve arzın nısfını ve beşerin humsunun nazarını kendine hasreden ve mehâsin-i mâneviyesi ile âlemi, ya nazar-ı muhabbet veya hayretle kendine baktıran meyve ise: Zât-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'dır. Elbette kâinatın teşekkülüne çekirdek olan nur, onun zâtında cismini giyerek en âhir bir meyve Sûretinde görünecektir.</span></div><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Ey müstemi'!. Şu acib kâinat-ı azîme, bir insanın cüz'î mahiyetinden halkolunmasını istib'ad etme! Bir nevi âlem gibi olan muazzam çam ağacını, buğday tanesi kadar bir çekirdekten halkeden Kadîr-i Zülcelâl, şu kâinatı "Nur-u Muhammedî"den (Aleyhissalâtü Vesselâm) nasıl halketmesin veya edemesin? İşte şecere-i kâinat, şecere-i tûbâ gibi, gövdesi ve kökü yukarıda, dalları aşağıda olduğu için; aşağıdaki meyve makamından, tâ çekirdek-i aslî makamına kadar, nurani bir hayt-ı münasebet var. İşte Mi'rac, o hayt-ı münasebetin gılafı ve Sûretidir ki: Zât-ı</span></div><div style="text-align: justify;"><span>Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, o yolu açmış; velâyetiyle gitmiş, Risâletiyle dönmüş ve kapıyı da açık bırakmış. Arkasındaki evliya-yı ümmeti, ruh ve kalb ile o cadde-i nuranide, Mi'rac-ı Nebevî'nin gölgesinde seyr ü sülûk edip istidadlarına göre makamat-ı âliyeye çıkıyorlar.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Hem sâbıkan isbat edildiği üzere: Şu kâinatın Sânii, birinci işkalin cevabında gösterilen makasıd için şu kâinatı, bir saray Sûretinde yapmış ve tezyin etmiştir. O makasıdın medârı, Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) olduğu için, kâinattan evvel Sâni'-i Kâinat'ın nazar-ı inâyetinde olması ve en evvel tecellisine mazhar olmak lâzım geliyor. Çünki bir şeyin neticesi, semeresi; evvel düşünülür. Demek vücuden en âhir, mânen de en evveldir. Halbuki Zât-ı Ahmediye, (A.S.M.) hem en mükemmel meyve, hem bütün meyvelerin medâr-ı kıymeti ve bütün maksadların medâr-ı zuhuru olduğundan en evvel tecelli-i icada mazhar, onun nuru olmak lâzım gelir.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Üçüncü Müşkilin o kadar geniştir ki; bizim gibi dar zihinli insanlar, istiab ve ihâta edemez. Fakat uzaktan uzağa bakabiliriz.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Evet âlem-i süflînin mânevî tezgâhları ve küllî kanunları, avalim-i ulviyededir. Ve mahşer-i masnuat olan küre-i arzın hadsiz mahlukatının netâic-i a'malleri ve cin ve insin semerat-ı ef'alleri, yine avalim-i ulviyede temessül eder. Hattâ hasenat Cennet'in meyveleri Sûretine, seyyiat ise Cehennem'in zakkumları şekline girdikleri, pek çok emarat ve pekçok rivayatın şehadeti ile ve hikmet-i kâinatın ve ism-i Hakîm'in iktizasıyla beraber, Kur'an-ı Hakîm'in işaratı gösteriyor. Evet zeminin yüzünde kesret o kadar intişar etmiş ve hilkat o kadar teşa'ub etmiş ki, bütün kâinatta münteşir umum masnuatın pekçok fevkinde ecnas-ı mahlukat ve esnaf-ı masnuat, küre-i zeminde bulunur, değişir; daima dolup boşalır. İşte şu cüz'iyat ve kesretin menba'ları, madenleri elbette küllî kanunlar ve küllî tecelliyat-ı Esmâiyedir ki: O küllî kanunlar, o küllî tecelliler ve o muhit Esmâların mazharları da bir derece basit ve safi ve herbiri bir âlemin arşı ve sakfı ve bir âlemin merkez-i tasarrufu hükmünde olan semâvattır ki: O âlemlerin birisi de Sidret-ül Münteha'daki Cennet-ül Me'vadır. Yerdeki tesbihat ve tahmidat, o Cennet'in meyveleri Sûretinde (Muhbir-i Sadık'ın ihbarı ile) temessül ettiği sabittir. İşte bu üç nokta gösteriyorlar ki: Yerde olan netâic ve semeratın mahzenleri oralardadır ve mahsulâtı o tarafa gider.</span></div></div><div style="font-weight: normal; "><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Deme ki: Havaî bir "Elhamdülillah" kelimem, nasıl mücessem bir meyve-i Cennet olur?</span></div><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span>Çünki sen gündüz uyanık iken güzel bir söz söylersin; bâzan rü'yada güzel bir elma şeklinde yersin. Gündüz çirkin bir sözün, gecede acı bir şey Sûretinde yutarsın. Bir gıybet etsen, murdar bir et Sûretinde sana yedirirler. Öyle ise, şu dünya uykusunda söylediğin güzel sözlerin ve çirkin sözlerin; meyveler Sûretinde uyanık âlemi olan âlem-i âhirette yersin ve yemesini istib'ad etmemelisin.</span></div><div style="text-align: justify;"><span><br /></span></div></div><div style="text-align: justify; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; "><span><b>Kaynak: <a href="http://www.risale-inur.org/yenisite/moduller/risale/index.php?tid=33">Risale-i Nur Kulliyati, 31. Soz (Mirac Risalesi)</a> (Buradaki sayfada bilmediginiz kelimelerin uzerine iki defa tiklandiginda gunumuz Turkcesindeki karsiliklarini gorebilirsiniz.)</b></span></div><div style="font-weight: normal; font-family: Georgia, serif; text-align: justify; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; "><br /></div><div style="font-weight: normal; font-family: Georgia, serif; text-align: justify; font-style: normal; font-variant: normal; line-height: normal; "><br /></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-2535712944670712432012-04-02T12:50:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.791+03:00Hz. Ömer’in (r.a.) Duaları<div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer “Ey Allah’ım! Beni gafil bir şekilde yakalamandan, gaflet içerisinde bırakmandan ve gafillerden kılmandan sana sığınıyorum”diye dua ederdi. (1).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer şöyle dua ederdi: Ey Allah’ım! Amelimi salih kıl. Yalnızca senin için kıl ve amelimde başkası için hisse bırakma (2).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer şöyle dua ederdi: Yarabbi! Beni ebrarlarla beraber öldür. Beni şerlilerin içerisine koyma. Ateşin azabından beni koru. Hayırlı insanlara beni ilhak eyle (3).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer’den çoğu kere işittiğim şuydu: Ey Allah’ım! Bana afiyet ver, beni affeyle (4).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Ben babamın “Ey Allah’ım! Bana yolunda şehitlik mertebesi ver ve bana Peygamber’inin şehrinde ölmeyi nasip et”diye dua ettiğini işittim. “Peygamber beldesinde olursan nerde şehid olacaksın?”dedim. Bana “Allah, dilediğini her yerde yapar”dedi (5).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer “Yarab! Benim zulüm ve küfrümü affet”diye dua etti. Arkadaşlarından birisi “Ey mü’minlerin emiri! Zülüm tamamdır. Fakat buradaki küfür ne demektir?”diye sordu. Hz. Ömer “İnsan, zülüm ve nankörlük yapar”dedi (6).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer Kâbe’yi tavaf ederken şöyle diyordu: Ey Allah’ım! Eğer beni saaddette yazmışsan orada beni sabit kıl. Eğer beni şekavette yazmışsan, beni sil ve beni saidler listesine yaz. Çünkü sen dilediğini siler, dilediğini yerinde bırakırsın. Ümmü’l-Kitap senin katındadır (7).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hattab’ın oğlu Ömer’i gördüm, kıtlık zamanında Rasûlullah’ın mescidinde gece yarısı namaz kılıyor ve “Yarab! Bizi kıtlıkla helak etme. Bizden belayı kaldır”diyor ve bu kelimeleri tekrarlıyordu (8).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer’in kıtlık senesinde bir izarı vardı. İzarın üstünde onaltı yama bulunuyordu. Abası da beş buçuk karıştı. Şöyle dua ediyordu: Ey Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i benim günahım yüzünden helak etme! (9).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer şöyle dua ederdi: Yarab! Beni bir rekat namaz kılmış veya bir kere secde etmiş bir kimsenin eliyle öldürtme ki, kıyamet gününde o bir rekat namazla ve tek secde ile benimle tartışmasın (10).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer küçük taşlardan bir yığın yaptı. Elbisesinin bir kısmını onun üzerine attıktan sonra orada sırtüstü uzandı ve ellerini göklere kaldırarak ‘Yarab! Yaşım ilerledi, kuvvetim zayıfladı, yardımcılarım yeryüzüne yayıldı. Sana karşı bir kusur işlememiş ve kulluğumu ihmal etmemişken beni huzuruna al”diyerek dua etti (11).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer halife seçildiğinde minberin üzerine çıkarak Allah’a hamdu senâlar ettikten sonra ‘Ey insanlar! Ben bir dua edeceğim, siz de amin deyin”dedi ve şöyle dua etti: Allah’ım! Benim mizacım serttir, beni yumuşat. Ben cimriyim, beni cömert kil. Ben zayıfım, bana güç ver (12).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer bir cenaze üzerine namaz kıldığında “Allah’ım! Şu kulun dünyadan ayrılmış, dünyayı geride kalanlara bırakmıştır. Sen ona muhtaç olmadığın halde, o sana muhtaçtır. Dünyadayken “Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed, Allah’ın kulu ve rasûlüdür”diye şehadet ederdi. Ey Allah’ım! Onu affet. Onun kusurlarından vazgeç ve onu peygamberine kavuştur”diye dua ederdi (13).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hz. Ömer herhangi bir ölünün üzerine toprak attıktan sonra “Yarab! Aile efradını, malını ve aşiretini sana teslim etti. Günahı büyüktür. Onu affet”derdi”(14).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">[1] İbn Ebî Şeybe ve Ebu Nuaym.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[2] İmam Ahmed, Zühd (Hasan’dan).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[3] İbn Sa’d ve Buharî (Amr b. Meymun’dan).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[4] Kenz, I/303 (İmam Ahmed, Zühd, Ebû Aliye’den).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[5] İbn sa’d ve Ebu Nuaym (Hz. Hafsa’dan).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[6] İbn Ebî Hatim (Hz. Ömer’den).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[7] Kenz, I/304 (Le’lekâî, Ebu Osman en-Nehdî’den).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[8] İbn Sa’d, III/319 (Said b. Zeyd, babasından).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[9]. İbn sa’d, III/320.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[10] Müntehab, IV/413 (Buharî, İmam Mâlik, İbn Rahuye ve Ebu Nuaym, Zeyd b. Eslem’den, o da babasından).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[11] Ebu Nuaym, Hilye, I/54 (Said b. Müseyyeb’den).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[12] Ebu Nuaym, Hilye, I/53 (Esved b. Hilâl el-Muharibî’den).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[13] Ebu Ya’lâ (Said b. Müseyyeb’den) Kenz, VIII/113.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />[14] Kenz, VIII/119 (Beyhâkî, Kesir b. Müdrik’den).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Kaynak: Hayâtû’s Sahâbe</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">hikmet.net sitesi...</div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-9398375292836557082012-03-09T23:56:00.000+02:002017-03-09T21:13:49.807+03:00Servet Ve Mal Karşısında İnsan<div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;"><strong style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Şehmus Demir</strong><br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" /><em style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Atatürk Üniv. İlâhiyat Fak.</em><br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" /></div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Servet ve malın, insan açısından büyük ölçüde önem ve değerinin olduğu bilinen bir husustur. Kur’ân’ın ve onun açıklayıcısı konumunda bulunan hadîslerin, insanın servet ve malla olan münasebetinin hangi düzlemde gerçekleşmesi gerektiği ile ilgili ortaya koyduğu kaideler, Müslüman ferdin bu alandaki duruşunu belirlemesi açısından çok ciddi önem arz etmektedir. Bu sebeple, mal, servet ve genel mânâda insanın hizmetine sunulan nimetler karşısında takınılması gereken tavrı ve bunlardan faydalanılırken kabul edilmesi gereken temel ölçüyü belirlemek gerekmektedir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Kur’ân-ı Kerîm’de kâinatın bütününün insan için yaratıldığı farklı ifadelerle birçok yerde vurgulanır:</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">“Yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan O’dur.”1 mealindeki âyetten hareketle müfessirler, ‘eşyada aslolan ibahadır’ temel prensibine varmışlardır. Buna göre, yasaklığına delil teşkil edecek nitelikte bir hüküm bulunmadıkça kâinatta var olan her nimetten gönül rahatlığıyla faydalanılabilir. Faydalanma imkânını engelleyip yasaklamaya kimsenin hakkı bulunmamaktadır. Zîrâ Yüce Allah, helâl ve meşrû kıldığı bir şeyi haram etme yetkisini hiç kimseye vermediğini şu ifadelerle belirtmektedir:</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">“Ey inananlar! Allah’ın size helâl ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu aşmayın, doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez. Allah’ın size verdiği rızıktan temiz ve helâl olarak yiyin. İnandığınız Allah’tan sakının!”2</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Kur’ân’ın birçok yerinde malın ‘hayr’, ‘tayyibat’3 gibi övücü nitelikteki sözcüklerle ifade edilmesi, aslında kötü değil, iyi olduğunun delilidir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Cahiliyye döneminde hac aylarında panayırlar kurulur ve hac ibadetiyle birlikte ticarî faaliyetler de yapılırdı. Sahabîlerden bir kısmı, hac aylarında ticaretle uğraşmanın cahiliyye âdetlerinden olduğunu, zîrâ hac farizasının uhrevî bir ibadet olması sebebiyle, dünyevî amel ve menfaatlerin uhrevî ibadetlerle bir arada yapılamayacağını ve bundan dolayı da hac aylarında ticarî faaliyetlerde bulunup kazanç elde etmeye çalışmanın günah olduğunu düşünmekteydiler. Yüce Allah bu düşünceyi ortadan kaldırmak ve haccın adabı dışına çıkılmadığı müddetçe ticaretle uğraşıp kazanç elde edilebileceği düşüncesini Müslümanların zihnine yerleştirmek maksadıyla; “Hac mevsiminde ticaret yaparak Rabbinizden gelecek bir lütuf ve keremi (fadl) aramanızda size herhangi bir günah yoktur.” (Bakara, 2/198) mealindeki âyeti indirmiştir. Müfessirlerin çoğuna göre, bu âyette geçen ‘fadl’ kelimesinden ticaret kastedilmiştir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">“Allah’ın geçiminize dayanak (kıyam) kıldığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin.” (Nisa, 4/5) mealindeki âyette ise mal, ‘kıyam’ tabiriyle ifade edilir. Bu da malın birinci derecede gaye olmaması şartıyla iyi bir değer olduğunun kanıtıdır. Zîrâ mal, ferdi ve toplumu zulüm, esaret, sefalet ve yoksulluğa karşı koruyucu nitelikte bir unsurdur. Bu sebeple malın iyi korunması, yerli yerinde, israfa sapmadan kullanılması ve çoğaltılması için gerekli müdahale ve çalışmaların yapılması gerekmektedir.4 Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem), Müslüman kişinin İslâmî çerçeve dâhilinde kazanıp kullandığı malını zulmen kendisinden almak isteyen kimseye karşı direnmesi neticesinde öldürülmesi hâlinde şehadet mertebesine ulaşacağını; “Malını muhafaza uğrunda öldürülen kimse şehittir.”5 şeklinde veciz bir üslûp ile belirtmiştir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Ticaret, mal–mülk edinme ve zenginlik; ferdin mâneviyatla olan bağlarını koparmasına sebep olmaması zekât, sadaka gibi mal ve servete terettüp eden mükellefiyetlerin yerine getirilmesi ve ibadete engel teşkil etmemesi şartıyla teşvik edilmiştir. Bu da, mal ve servetin bütünüyle meşru yollardan kazanılıp, aynı şekilde meşru alanlarda harcanması gerektiği mânâsına gelmektedir. Nitekim; “Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan (fadl) isteyin. Allah’ı çok zikredin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Cuma, 62/10) buyrulmuştur. Yukarıda yer verdiğimiz Bakara 198. âyette olduğu gibi, bu âyetteki ‘fadl’ (lütuf) ifadesi de ticaret ve dünyevî rızık isteme mânâsında kullanılmıştır. Özellikle ‘fadl’ sözcüğünün seçilmiş olması, mala ve servete verilen değerin anlaşılması açısından önemlidir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Allah Resulü de (sallallahü aleyhi ve sellem), iki kişiden başkasına gıpta edilemeyeceğini, bunlardan birincisinin, malını hak yolunda harcayan kimse olduğunu6 ifade ederek, malı harcamanın önemine vurguda bulunmuştur. Ancak bu harcamanın yapılabilmesi için de malın varlığının şart olduğu bilinen bir husustur.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Servet elde etmek, dünya metâından faydalanmak, insan fıtratında var olan bir olgudur. Kur’ân-ı Kerîm bu olguyu; “O (insan), mal sevgisine aşırı derecede düşkündür.” (Âdiyât, 100/8) şeklinde tanımlamıştır. Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem) de aynı konuya işaret ederek; “Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncüsünü ister, Ademoğlunun karnını ancak toprak doldurur. Tevbe edenin tevbesini Allah kabul eder.”7 buyurmuş ve aynı hususa farklı bir açıdan vurgu yapmıştır.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hristiyanlıkta ise durum farklı olmuş ve Kur’ân’ın öngördüğü yaklaşımın dışında bir bakış açısı temel hareket noktası edinilmiştir. Zîrâ Hristiyanlıkta mal ve servet mutlak kötü olarak kabul edilmiştir. Bunu anlamak için eldeki mevcut İncil metnine göz atmak yeterli olacaktır. Zîrâ İncil’de insanın servet ve mala karşı oldukça mesafeli durması gerektiği ile ilgili birçok pasaj bulunmaktadır. Bunlardan birinde; “İsa etrafına bakıp şakirtlerine dedi: Serveti olanlar Allah’ın melekutuna ne kadar güçlükle gireceklerdir! Şakirtler onun sözlerine şaştılar. Fakat İsa yine cevap verip onlara dedi: Çocuklar, Allah’ın melekutuna girmek ne güçtür! Devenin iğne deliğinden geçmesi, zengin adamın Allah’ın melekutuna girmesinden daha kolaydır. Birbirlerine; öyle ise kim kurtulabilir? diyerek, pek çok şaştılar. İsa onlara bakıp dedi: İnsan indinde bu imkânsızdır; fakat Allah nezdinde değil. Zîrâ Allah indinde her şey mümkündür. Petrus ona: İşte, biz her şeyi bıraktık ve senin ardınca geldik, demeye başladı.”8 denilmektedir. Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere, servet ve mal İncil’de kötülenerek, dini alanın dışına itilmiştir. Servet ve mal edinen kimsenin Allah’a ulaşmasının adeta imkânsız olduğu vurgulanmıştır.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Hristiyanlığın tarihî süreç içerisinde geçirmiş olduğu değişimler, Ortaçağ boyunca servet ve malın mutlak kötü olarak kabul edilişi, ancak kilise mensuplarının hükümdar ve zenginlerin yaşantılarını gölgede bırakacak ölçüde mal ve servete yönelmeleri, Ortaçağ sonrasında reformasyon hareketi ve onun bir ürünü diye nitelendirilebilecek olan protestanlık ve sonrası hareketlenmelerle farklı birçok yaklaşımın meydana gelmesi ve benzeri ayrıntılara girmemizin bir makalenin sınırlarını fazlasıyla zorlayacağı açıktır. Ancak burada önemle belirtilmesi gereken husus, Hristiyanlığın kutsal kitabında ‘kötü’lüğün insanın servet ve malla olan olumsuz münasebetleri üzerine değil, mutlak mânâda servet ve mala atfedilmiş olmasıdır. Başka bir ifadeyle, insanın servet ve malla olan münasebeti ne düzeyde olursa olsun, yine de servet ve mal sahibi olmak kötü kabul edilmiştir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Ortaçağ sonrası dönemde Batı’da egemen olan ve diğer bölge ve kültürlere de tesir eden kapitalist anlayışta ise sermaye birikimi ve kâr esas olduğundan, bu çerçevede her şey metalaştırılmış, mal âdeta kutsanarak, serveti elde etmede mutlak hürriyet ilkesi getirilmiştir. Sermaye içtimâî sistemin bir unsuru iken, sistemin tümü hâline gelmiştir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Özetle, tarihî süreç içerisinde Hristiyanlık, insanda tabiî olarak var olan bir duyguyu yok etmeyi hedeflemiş, kapitalizm ise, maddenin imtiyaz aracı hâline gelmesine, insanlar arasında maddî seviyede uçurumların oluşmasına ve bu sebeple sınıf çatışmalarının meydana gelmesine yol açmıştır. İslâm dini ise fıtrat dini olduğundan, insanda tabiî olarak var olan mala karşı arzu içerisinde olma duygusunu ne köreltip yok etmeyi ve ne de ona mutlak hürriyet tanımayı kabul etmiştir. Kur’ân’ın iyilik ve kötülüğü mal ve servetin kendisinde aramak yerine, ferdin servetle olan münasebeti boyutunda ele alması ve konuya bir izafilik kazandırması, bunun açık bir göstergesidir. Allah Resulü’nün (sallallahü aleyhi ve sellem) hadîs-i şerîfleri de bunu destekler mahiyettedir:</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">“Dinara kul olana lânet olsun! Dirheme kul olana lânet olsun!”9;<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />“İki aç kurdun koyunlara saldırdığını düşünün. İşte bunlar; sürüye, mala, makam ve mansıba karşı hırslı olan insanın dinine vereceği zarardan daha çok zararlı değildirler.”10;<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />“Her ümmetin bir fitnesi (deneme aracı) vardır. Benim ümmetimin fitnesi de maldır.”11</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Anlaşılacağı üzere, eleştiri konusu yapılan, mal ve servetin kendisi değil, insanın ona karşı takındığı tavrın niteliğidir. Vurgulanmak istenen, ferdin mal ve servete hâkim olup, mal ve servetin insana hâkim olmaması gerektiği temasıdır. Zîrâ insan, kapitalizmde olduğu gibi, sahip olduğu malın mutlak mâliki değildir. Kur’ân’da mülkiyet çift boyutlu olarak ele alınır:</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">1. Mutlak mülkiyet hakkı Allah’a aittir:<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur.” (Şûrâ, 42/4).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır.” 12</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">2. Mülkiyet, izafi olarak insana aittir:<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />“Eğer tevbe edip (faizcilikten) vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir. Böylece harksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız” (Bakara, 2/279).<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />“Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin” (Nisa, 4/32).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Böylece Kur’ân, gerçek mülkiyet hakkının Allah’a ait olduğunu ve insana ikinci derecede bir mülkiyet hakkının tanındığını, dolayısıyla insanın sahip olduğu mal ve servetle büyüklük taslamaması, gururlanmaması gerektiği düşüncesini yerleştirerek, bir denge kurmaya çalışmıştır. Kur’ân’da insan hizmetine sunulan nimetler sayıldıktan sonra çoğu yerde ‘şükredesiniz diye’ ifadesiyle anlatıma son verilir.13 Bu da nimetlerin insana verilmesinden gayenin, salt dünyevî mânâda bir faydalandırma değil, ferdin nimetleri görüp istifade etmesi, istifade ederken de bu nimetlerin yaratıcısını düşünüp şükretmesi ve Allah’a daha fazla yönelip yaklaşması hedefinin olduğunu göstermektedir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Fertteki Allah ve ahiret inancının zayıflaması ölçüsünde zenginlik ve servetin büyük bir felaket aracı hâline gelmesi kaçınılmaz olur. Kur’an, bu duruma düşmemeleri için insanlara sürekli uyarıda bulunur. Bunun en çarpıcı örneğini Karun kıssasında bulmak mümkündür. Burada Karun’un, inanan bir insan iken servetin onu ne derece azdırıp şımarttığı çarpıcı bir tarzda anlatılır:</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">“Karun Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü–kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez… Karun; ‘Bu servet ancak bende mevcut bir ilimden ötürü bana verilmiştir.’ demişti” (Kasas, 28/76-78).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Başka bir âyette de mealen şöyle denilmektedir:<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />“Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı.” (Şûrâ, 42/27)</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Bu ifadelerle fertlerin Rableriyle olan bağlarını koparmalarına sebep olan faktörlerden birinin de mal ve servet olduğu belirtilmektedir. Fakat bu tür örnekler, bizi mal ve servetin saptırmada ana unsur olduğu düşüncesine götürmemelidir. Servet, İlâhî yoldan sapmanın temel unsuru olsaydı, Hz. Süleyman, Hz. Ebubekir, Hz. Osman gibi İslâm’ı en güzel şekilde hayatlarına yansıtmış olan insanların da zenginlikleriyle sapmış olmaları gerekirdi. Bu da servetin Yüce Allah’ın öngördüğü çerçeve dâhilinde kullanılması hâlinde güzel ve faydalı bir araç olduğunu gösterir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Yüce Allah, kendisine ait mal ve nimetlerden bir kısmını belli şartlarda, Müslim–gayrimüslim ayırımı yapmaksızın insanlara emanet verip, onlardan belirli şeyleri, istediği şekilde yerine getirmelerini talep eder. Bu verilenlerden de sorumlu tutulacaklarını sık sık tekrarlar.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Yüce Allah, mal ve servetin birer imtihan aracı olduğu ile ilgili mealen şöyle buyurmaktadır: “Mallarınızın ve çocuklarınızın, aslında bir imtihan olduğunu ve büyük bir ecrin Allah katında bulunduğunu bilin.” 14</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Anlaşılacağı üzere fert, sorumlu tutulacağı, hesaba çekileceği ve dolayısıyla servetinde sınırsız bir tasarruf serbestisine sahip olmadığı düşüncesini zihninde devamlı canlı tutmalıdır. Bu düşünce, onun sadece kendi menfaatlerini düşünmeye sevk eden egoist yaklaşımlardan kurtulmasına ve toplumun menfaatlerini de göz önünde bulundurmasına vesile olacaktır. Sözgelimi serveti kaprisi uğruna tahrip etmeyecektir. Zîrâ böyle bir durumda toplum için gerekli olan bir şeyden onları mahrum bırakacağını düşünecektir. Savurganlık edip israf da etmeyecektir. Zîrâ israfın Allah’ın hukukuna saygısızlık ve topluma karşı bir hırsızlık niteliğinde olduğu15 bilincini sürekli zihninde canlı tutacaktır.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Kur’an, insana, gerçek mülkiyeti Allah’a ait olan mal ve servetinden yoksullara infakta bulunarak onlarla bölüşmesini emreder:</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">“Allah’a ve Resulüne iman edin. Sizi kendisine halife kılıp sarf yetkisi verdiği şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır” (Hadîd, 57/7).</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Zekâtın birçok yerde dinin temel ibadetlerinden biri olan namazdan hemen sonra zikredilmesi16, zekât müessesesinin önemini açıkça göstermektedir. Zekâtın verilebilmesi için de servetin olması gerekmektedir. Kur’ân’da zekât mükellefiyetinin yanında bir de isteğe bağlı olarak infak etme teşvik edilmiştir.17 Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Beni, (Uhud dağı kadar) altınım olsa da üç dinar dışında hepsini infak etmemden daha fazla bir şey sevindirmez.”18</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Bu düşünceyle İslâm, kapitalimzde meydana gelen sınıflaşmanın aksine, insanlar arasında maddî farkları azaltarak, insanları birbirlerine yaklaştırma hedefini gütmüştür. İslâm’ın gayesi zenginliği kaldırmak değil, fakirliği bertaraf etmektir. Kur’ân, mal ve servetçe insanların birbirinden farklı olmalarının hiçbir zaman üstünlük vesilesi olamayacağını tescil eder. Zîrâ üstünlüğün kriterinin zenginlik ve servet değil, iman, salih amel ve takva19 olduğunu belirtir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">İslâm’ın öngördüğü zenginlik, insanı İlâhî hilafet vazifesini daha mükemmel bir tarzda yapmaya götüren bir araçtır. Zîrâ bir hadîste de ifade buyrulduğu üzere, ferdin kendisini ve ailesini güzel bir şekilde barındırması, yiyecek ve giyeceğini temin etmesi, aile efradına miras bırakarak bu dünyadan göçmesi, onları muhtaç bir vaziyette bırakmasından daha iyidir. Fakirlik ise, ferdî ve içtimâî boyutuyla, yok edilmesi gereken arızî bir hastalıktır. Maddî refah seviyesi düşük olan bir insan, kendisinde var olan dünyaya tabiî meyil ve arzuları tatmin etme duygusundan dolayı, bu seviyeyi yükseltmeye çalışacaktır. Bunu yaparken de aşırılığa sapıp ibadetlerini terk edebilecektir. Bu ve benzeri endişelerden dolayı, hadîs-i şerîflerde fakirin sabretmesi tavsiye edilmiştir. Mal konusunda seleften bazılarının şu sözü; “Mal, mü’minin silahıdır. Allah’ın beni hesaba çekeceği bir mala sahip olmam, insanlara muhtaç olmamdan daha iyidir.”20 muhtemelen yukarıda ifade edilen endişelerden dolayı dile getirilmiştir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Konunun içtimâî boyutu incelendiğinde de benzer bir tabloyla veya neticeyle karşı karşıya kalmanın mümkün olduğunu ifade etmek gerekmektedir. İslâm toplumunun ekonomik açıdan güçlenmesi, askerî ve siyasî açıdan da güçlenmeyi beraberinde getirecektir. Bu da İslâm kültürünü yayma çabalarının daha aktif bir süreç içerisinde devam etmesine yardımcı olacaktır. Kur’ân-ı Kerîm’de gayrimüslimlere malî yardımda bulunarak onların kalblerinin İslâm’a ısındırılması gayesiyle zekâtın sarf yerleri sıralanırken, bunlardan birinin de müellefe-i kulûb olduğu belirtilmiştir21. Servetin olmaması hâlinde bu görev yerine getirilemeyecektir. İslâm’ın beş şartı olduğu belirtiliyorsa bile bu, zengin içindir. Fakir için İslam’ın üç şartı vardır. Zîrâ o, zekât verme ve hacca gitme vazifelerini yerine getirebilme gücünden yoksundur.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">Netice itibariyle, Yüce Allah, zengin–fakir ayırımı yapmaksızın bütün insanları imtihan etmektedir. Bu imtihanın niteliği, insanların dünyadaki yaşantı seviyelerine ve dünya metaı ile olan mesafelerine göre değişmektedir. Zengin, malını nereye sarf ettiği, fakir ise yokluk üzerine sabredip etmediği konusunda sorguya tâbi tutulacaktır. Allah Resulü’nün (sallallahü aleyhi ve sellem); “Allahım! Zenginliğin fitnesinden ve fakirliğin fitnesinden sana sığınırım.”22 ifadesi, her iki durumda da, insanın İlâhî müstakim yoldan sapabileceği gibi, Allah’a daha fazla yaklaşıp yüklendiği hilafet misyonunu daha mükemmel bir tarzda icra da edebileceğini göstermektedir.</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;"><strong style="margin: 0px; padding: 0px;">Dipnotlar</strong></div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify;">1. Bakara, 2/29; Ayrıca bk. Lokman, 31/20.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />2. Mâide, 5/87-88; Ayrıca bk. A’râf, 7/32; En’âm, 6/140; Yûnus, 10/59.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />3. Sözgelimi bk. Bakara, 2/172, 180, 198, 215, 267, 272; Nisâ, 4/32; Âdiyât, 100/8.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />4. Bk. Taberî, Câmi’u'l-Beyân, Matbaatu İsa Bâbi’l-Halebî, Mısır 1968, IV, 49.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />5. Buhârî, Mezâlim, 33.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />6. Buhârî, İlim, 15, Zekat, 5, Ahkam, 3, İ’tisam, 13.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />7. Buhârî, Rikâk, 10; Müslim, Zekat, 116; İbn Hanbel, Müsned, Daru Sadır, Beyrut, ts., III, 247, 341, V,219; Tirmizi, Zühd, 27.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />8. Markos, 10/23-28.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />9. Tirmizi, Zühd, 42.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />10. Tirmizi, Zühd, 43; İbn Hanbel, III, 456, 460; Dârimî, Rekâik, 21.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />11. Tirmizi, Zühd, 26; İbn Hanbel, IV, 160.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />12. Şûrâ, 42/49; Benzer âyetler için bk. En’âm, 6/12; A’râf, 7/128; Mu’minûn, 23/84-89; Lokman, 31/26; Sebe’, 34/1; Zuhruf, 43/85; Câsiye, 45/27.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />13. Sözgelimi bk. Bakara, 2/172; Nahl, 16/114; Mu’minûn, 23/78.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />14. Enfâl, 8/28; Ayrıca bk. Teğâbun, 64/15.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />15. Garaudy, Roger, İslam ve İnsanlığın Geleceği, çev. Cemal Aydın, Pınar Yay., İstanbul 1991, s. 98.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />16. Sözgelimi bk. Bakara, 2/43,83,110,177,277; Nisa, 4/77,162; Mâide, 5/12,55; A’râf, 7/156; Tevbe, 9/5,11,18,71.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />17. Bk. Bakara, 2/3,261-262,272; Âl-i İmrân, 3/92; Enfâl, 8/3,60; Tevbe, 9/121; Sebe’, 34/39; Fâtır, 35/29; Hadîd, 57/7.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />18. Buhârî, Zekat, 4; Müslim, Zekat, 34.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />19. Bk. Sebe’, 34/35-37; Hucurât, 49/13.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />20. Zemahşerî, el-Keşşaf, Kahire 1992, I, 471-472; Nesefi, Abdullah b. Ömer, Medâriku’t-Tenzîl, Eda Yay., İstanbul 1993, I, 211; Kâsımî, Mehâsinu’t-Te’vîl, Dâru İhyâi’l-Kutubi’l-Arabiyye, Mısır 1957, V, 1126.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />21. Tevbe, 9/60.<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" />22. Buhârî, Da’avât, 38,43-45; Müslim, Zikir, 49; Tirmizi, Da’avât, 77; Nesaî, İsti’âze, 26; İbn Mâce, Dua, 3; İbn Hanbel, VI, 57,207.</div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-22825734154139267442012-02-23T11:54:00.000+02:002017-03-09T21:13:49.831+03:0040 Hadis<p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><a href="http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-AnaMenu-40-hadis-89.aspx" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 2px; padding-right: 2px; padding-bottom: 2px; padding-left: 2px; color: rgb(156, 70, 23); text-decoration: none; ">Kaynak: Diyanet Sitesi</a></p><table width="100%" border="0" cellspacing="0" cellpadding="0" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; color: rgb(0, 0, 0); font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; text-align: left; background-color: rgb(255, 255, 255); "><tbody style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">1</td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ قُلْنَا: لِمَنْ )يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟( قَالَ: لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">(Allah Rasûlü) “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Müslim, İmân, 95.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">2</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">اَلإِسْلاَمُ حُسْنُ الْخُلُقِ</td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İslâm, güzel ahlâktır.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Kenzü’l-Ummâl, 3/17, HadisNo: 5225.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">3</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">مَنْ لاَ يَرْحَمِ النَّاسَ لاَ يَرْحَمْهُ اللَّهُ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">4</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">5</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">إنَّ مِمَّا أدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلاَمِ النُّبُوَّةِ:</p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">إذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">6</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">اَلدَّالُّ عَلىَ الْخَيْرِ كَفَاعِلِهِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, İlm, 14.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">7</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">لاَ يُلْدَغُ اْلمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ مَرَّتَيْنِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz.</strong>(Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)<em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">8</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">اِتَّقِ اللَّهَ حَـيْثُمَا كُنْتَ وَأتْبِـعِ السَّـيِّـئَةَ الْحَسَنَةَ تَمْحُهَا</p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">وَخَالِقِ النَّاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Birr, 55.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">9</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">إنَّ اللَّهَ تَعَالى يُحِبُّ إذَا عَمِلَ أحَدُكُمْ عَمَلاً أنْ يُتْقِنَهُ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275; Beyhakî, fiu’abü’l-Îmân, 4/334.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">10</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">اَلإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً أفْضَلُهَا قَوْلُ لاَ إِلهَ إِلاَّاللَّهُ وَأدْنَاهَا إِمَاطَةُ اْلأذَى عَنِ الطَّرِيقِ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ اْلإِيـمَانِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">11</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِلِسَانِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أضْعَفُ اْلإِيـمَانِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "> Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">12</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">عَيْنَانِ لاَ تَمَسُّهُمَا النَّارُ: عَيْنٌ بَـكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَعَيْنٌ</p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">بَاتَتْ تَحْرُسُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">13</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">لاَ ضَرَرَ وَلاَ ضِرَارَ</td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta’, Akdıye, 31.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">14</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">لاَ يُؤْمِنُ أحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">15</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">اَلْمُسْلِمُ أخُو الْمُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ مَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللَّهُ فِي حَاجَتِهِ وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">16</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">لاَ تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلاَ تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">17</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ النَّاسُ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">18</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td align="center" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">لاَ تَبَاغَضُوا وَلاَ تَحَاسَدُوا وَلاَ تَدَابَرُوا وَكُونُوا عِبَادَ اللَّهِ إخْوَانًا</p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">وَلاَ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أنْ يَهْجُرَ أخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثِةِ اَيَّامٍ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Edeb, 57, 58.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">19</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">إنَّ الصِّدْقَ يَهْدِي إلَى الْبِرِّ وَ إنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إلَى الْجَنَّةِ وَإنَّ الرَّجُلَ لَيَصْدُقُ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ صِدِّيقًا وَ إنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إلَى الْفُجُورِ وَ إنَّ الْفُجُورَ يَهْدِي إلَى النَّارِ وَ إنَّ الرَّجُلَ لَيَـكْذِبُ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّابًا</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">20</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">لاَ تُمَارِ أخَاكَ وَلاَ تُمَازِحْهُ وَلاَ تَعِدْهُ مَوْعِدَةً فَتُخْلِفَهُ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Birr, 58.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">21</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">تَبَسُّمُكَ فِي وَجْهِ أخِيكَ لَكَ صَدَقَةٌ وَأمْرُكَ بِالْمَعْرُوفِ وَ نَهْيُكَ عَنِ الْمُنْكَرِ صَدَقَةٌ وَإِرْشَادُكَ الرَّجُلَ فِي أرْضِ الضَّلاَلِ لَكَ صَدَقَةٌ وَإِمَاطَتُكَ الْحَجَرَ وَالشَّوْكَ وَالْعَظْمَ عَنِ الطَّرِيقِ لَكَ صَدَقَةٌ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">(<strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Birr, 36.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">22</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">إِنَّ اللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأمْوَالِكُمْ وَلـكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأعْمَالِكُمْ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td align="center" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9;</em><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "></p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">23</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">رِضَى الرَّبِّ في رِضَى الْـوَالِدِ وَسَخَطُ الرَّبِّ في سَخَطِ الْـوَالِدِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır.</strong><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.</strong><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "></p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Birr, 3.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">24</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">ثَلاَثُ دَعَوَاتٍ يُسْتَجَابُ لَهُنَّ لاَ شَكَّ فِيهِنَّ:</p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ، وَدَعْوَةُ الْمُسَافِرِ ، وَدَعْوَةُ الْوَالِدِ لِوَلَدِهِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir:</strong><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası.</strong><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "></p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İbn Mâce, Dua, 11.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">25</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td align="center" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">مَا نَحَلَ وَالِدٌ وَلَدًا مِنْ نَحْلٍ أَفْضَلَ مِنْ أدَبٍ حَسَنٍ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir</strong><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">hediye veremez.</strong><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "></p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Birr, 33.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">26</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">خِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Radâ’, 11; ‹bn Mâce, Nikâh, 50.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">27</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">لَيْس مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا وَيُوَقِّرْ كَبِيرَنَا</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı</strong><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">göstermeyen bizden değildir.</strong><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "></p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">28</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">كَافِلُ الْيَتِيمِ لَهُ أوْ لِغَيْرِهِ أنَا وَ هُوَ كَهَاتَيْنِ فيِ الْجَنَّةِ وَأشَارَ بِالسَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: “Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız” buyurmuştur.</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">29</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td align="center" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">اِجْتَنِبُوا السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ قَالُوا يَا رَسُولَ للهِ وَمَا هُنَّ قَالَ: اَلشِّرْكُ بِاللَّهِ وَالسِّحْرُ وَ قَتْلُ النَّفْسِ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إلاَّ بِالْحَقِّ وَأكْلُ الرِّبَا وَأكْلُ مَالِ اْليَتِيمِ وَالتَّوَلِّي يَوْمَ الزَّحْفِ وَقَذْفُ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلاَتِ الْمُؤْمِنَاتِ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">(İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir ya Resulullah dediler. Bunun üzerine: Allah’a şirk koşmak, sihir, Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu.</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">30</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلاَ يُؤْذِ جَارَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أوْ لِيَصْمُتْ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe imân eden misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">31</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">مَا زَالَ جِبْرِيلُ يُوصِينِي بِالْجَارِ حَتَّى ظَنَنْتُ أنَّهُ سَيُوَرِّثُهُ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki;</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">ben (Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">32</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">اَلسَّاعِي عَلَى الأرْمَلَةِ وَالْمِسْكِينِ كَالْمُجَاهِدِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ</p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">أوِ الْقَائِمِ اللَّيْلَ الصَّائِمِ النَّهَارَ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile) ibadetle</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">geçiren kimse gibidir.</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41;</em></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">33</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td align="center" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">كُلُّ ابْنِ آدَمَ خَطَّاءٌ وَخَيْرُ الْخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Her insan hata eder.</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">34</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">عَجَبًا لأمْرِ الْمُؤْمِنِ إِنَّ أمْرَهُ كُلَّهُ خَيْرٌ وَلَيْس ذَاكَ لأحَدٍ إِلاَّ لِلْمُؤْمِنِ: إِنْ أصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَـكَرَ فَـكَانَ خَيْرًا لَهُ وَإِنْ أصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَـكَانَ خَيْرًا لَهُ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Mü’minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır; O’nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe </strong>(nimete)<strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "> kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "> Müslim, Zühd, 64; Dârim”, Rikâk, 61.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">35</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">مَنْ غَشَّـنَا فَلَيْس مِنَّا</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Bizi aldatan bizden değildir.</strong></p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Müslim, Îmân, 164.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">36</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ نَمَّامٌ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe) </strong><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">cennete giremezler.</strong><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "></p><p style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79.</em></p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">37</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">أعْطُوا الأجِيرَ أجْرَهُ قَبْلَ أنْ يَجِفَّ عَرَقُهُ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İbn Mâce, Ruhûn, 4</em>.</td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">38</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْسًا أوْ يَزْرَعُ زَرْعًا فَيَـأكُلُ مِنْهُ</p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">طَيْرٌ أوْ إِنْسَانٌ أوْ بَهِيمَةٌ إِلاَّ كَانَ لَهُ بِهِ صَدَقَةٌ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">39</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">إِنَّ فِي الْجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا صَلَحَتْ صَلَحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ</p><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">وَإِذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ ألاَ وَهِيَ الْقَلْبُ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.</em></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">40</strong></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td align="center" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><p dir="rtl" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">اِتَّقُوا اللَّهَ رَبَّـكُمْ وَصَلُّوا خَمْسَـكُمْ وَصُومُوا شَهْرَكُمْ وَأدُّوا زَكَاةَ أمْوَالِكُمْ وَأطِيعُوا ذَاأمْرِكُمْ تَدْخُلُوا جَنَّةَ رَبِّـكُمْ</p></td></tr><tr style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><td style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; "><strong style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize itaat edin. (Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz.</strong><em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Tirmizî, Cum’a, 80.</em></td></tr></tbody></table>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-22822012878496517802012-02-20T16:30:00.000+02:002017-03-09T21:13:49.868+03:00Bir Tarif: İnsan<div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">…Hem madem gözümüzle görüyoruz ve aklımızla anlıyoruz ki;</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">İnsan şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve hakikat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve kâinat Kur’ân’ının âyet-i kübrası,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve İsm-i âzamı taşıyan âyetü’l-kürsîsi,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve kâinat sarayının en mükerrem misafiri,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve o saraydaki sair sekenelerde tasarrufa mezun en faal memuru,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;"></div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve kâinat şehrinin zemin mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, varidat ve sarfiyatına ve zer’ ve ekilmesine nezarete memur,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve yüzer fenler ve binler san’atlarla teçhiz edilmiş en gürültülü ve mes’uliyetli nâzırı,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve kâinat ülkesinin arz memleketinde, Padişah-ı Ezel ve Ebedin gayet dikkat altında bir müfettişi, bir nevi halife-i arzı,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve cüz’î ve küllî harekâtı kaydedilen bir mutasarrıfı,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve semâ ve arz ve cibâlin kaldırmasından çekindikleri emanet-i kübrâyı omuzuna alan,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve önüne iki acip yol açılan, bir yolda zîhayatın en bedbahtı ve diğerinde en bahtiyarı,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Çok geniş bir ubudiyetle mükellef bir abd-i küllî,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve Kâinat Sultanının İsm-i âzamına mazhar ve bütün esmâsına en câmi bir aynası, ve hitabât-ı Sübhâniyesine ve konuşmalarına en anlayışlı bir muhatab-ı hassı,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve kâinatın zîhayatları içinde en ziyade ihtiyaçlısı,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve hadsiz fakrıyla ve acziyle beraber hadsiz maksatları ve arzuları ve nihayetsiz düşmanları ve onu inciten zararlı şeyleri bulunan bir biçare zîhayatı,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve istidatça en zengini,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve lezzet-i hayat cihetinde en müteellimi ve lezzetleri dehşetli elemlerle âlûde,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve bekaya en ziyade müştak ve muhtaç ve en çok lâyık ve müstehak ve devamı ve saadet-i ebediyeyi hadsiz dualarla isteyen ve yalvaran ve bütün dünya lezzetleri ona verilse, onun bekaya karşı arzusunu tatmin etmeyen,</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve ona ihsanlar eden Zâtı perestiş derecesinde seven ve sevdiren ve sevilen çok hârika bir mu’cize-i kudret-i Samedâniye ve bir acûbe-i hilkat…</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Ve Kainatı içine alan ve ebede gitmek için yaratıldığına bütün cihazat-ı insaniyesi şehadet ed(er)…</div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;"></div><div style="background-color: rgb(255 , 255 , 255); font-family: "georgia" , "times new roman" , "times" , serif; font-size: 13px; line-height: 19px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;">Kaynak: 11. Sua, Risale-i Nur<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" /><a href="http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1836" style="color: rgb(156 , 70 , 23); margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 2px; padding-left: 2px; padding-right: 2px; padding-top: 2px; text-decoration: none;">http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1836</a></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-63998845065153086572012-02-10T06:09:00.000+02:002017-03-09T21:13:49.885+03:00'Kur'ân nedir, tarifi nasıldır?'<div style="text-align: justify; font-family: verdana;">Mu'cizât-ı Kur'âniye Risâlesi<br /><br /><br />Mahzen-i mu'cizât ve mu'cize-i kübrâ-i Ahmediye (a.s.m.) olan Kur'ân-ı Hakîm-i Mu'cizü'l-Beyânın hadsiz vücûh-u i'câzından kırka yakın vücûh-u i'câziyeyi Arabî risâlelerimde ve Arabî Risâle-i Nur'da ve İşârâtü'l-İ'câz nâmındaki tefsirimde ve geçen şu Yirmi Dört Sözlerde işaretler etmişiz. Şimdi onlardan yalnız beş vechini bir derece beyân ve sâir vücûhu içlerinde icmâlen derc ederek ve bir Mukaddeme ile onun tarif ve mahiyetine işaret edeceğiz.<br /><br /><br />Mukaddeme<br /><br />Üç Cüz'dür.<br /><br />Birinci Cüz: Kur'ân nedir, tarifi nasıldır?<br /><br /><br />Elcevap: On Dokuzuncu Sözde beyân edildiği ve sâir Sözlerde ispat edildiği gibi,<br /><br />Kur'ân, şu kitâb-ı kebîr-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi;<br /><br /><br />ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi' dillerinin tercümân-ı ebedîsi;<br /><br /><br />ve şu âlem-i gayb ve şehâdet kitâbının müfessiri;<br /><br /><br />ve zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlâhiyenin mânevî hazînelerinin keşşâfı;<br /><br /><br />ve sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakâikın miftâhı;<br /><br /><br />ve âlem-i şehâdette âlem-i gaybın lisânı;<br /><br /><br />ve şu âlem-i şehâdet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatât-ı ebediye-i Rahmâniye ve hitâbât-ı ezeliye-i Sübhâniyenin hazînesi;<br /><br /><br />ve şu İslâmiyet âlem-i mânevîsinin güneşi, temeli, hendesesi;<br /><br /><br />ve avâlim-i uhreviyenin mukaddes haritası;<br /><br /><br />ve zât ve sıfât ve esmâ ve şuûn-u İlâhiyenin kavl-i şârihi tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı kâtıı, tercümân-ı sâtıı;<br /><br /><br />ve şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi; ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetin mâ ve ziyâsı; ve nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi;<br /><br /><br />ve insaniyeti saadete sevk eden hakiki mürşidi ve hâdîsi;<br /><br /><br />ve insana hem bir kitâb-ı şeriat, hem bir kitâb-ı duâ, hem bir kitâb-ı hikmet, hem bir kitâb-ı ubûdiyet, hem bir kitâb-ı emir ve dâvet, hem bir kitâb-ı zikir, hem bir kitâb-ı fikir, hem bütün insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine mercî olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi' bir kitâb-ı mukaddestir.<br /><br /><br />Hem, bütün evliyâ ve sıddîkîn ve ürefâ ve muhakkikînin muhtelif meşreplerine ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvâfık ve onu tasvir edecek birer risâle ibraz eden mukaddes bir kütüphâne hükmünde bir kitâb-ı semâvîdir.<br /><br />...<br /><br />Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.<br /><br />De ki: And olsun, eğer bu Kur'ân'ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (İsrâ Sûresi: 88.)<br /><br /><br />Kaynak: Risale-i Nur Kulliyati, 25. Soz<br /></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-76389421463404559342011-11-05T00:39:00.000+02:002017-03-09T21:13:49.899+03:00Marifet Meydanı Olarak Arafat<div style="text-align: justify;">05 Kasım 2011</div><div style="text-align: justify;">Netgazete.com</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">MEKKE -İHA- Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Mekke'de, Arafat vakfesi öncesinde hacı adaylarına seslendi. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Öğleden sonra Arafat'ta vakfeye duracak olan Türk hacı adaylarına hitap eden Görmez, "Allahın misafirleri aziz kardeşlerim. Bizleri herşeyden önce mübarek, mukaddes Arafat meydanında yüce huzuruna kabul eden Allahmıza sonsuz hamdü senalar olsun. Bize beytine misafir olarak kabul etme lütfunda, kereminde, ihsanında bulunan yüce Rabbimize nihayetsiz şükürler olsun" diyerek konuşmasına başladı. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: center;"><img src="http://www.netgazete.com/Resources/2011/11/5/802260_2.gif" /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Görmez, "Cennetini yitirdikten sonra bu meydanda yüce Rabbimize iltica eden Hazreti Adem'e, Hazreti Havva'ya selam olsun. Başlı başına Allah'a sadakatin timsali olan bir ümmet olan İbrahim aleyhisselama, Allah'a yakınlığın ve teslimiyetin timsali olan İsmail aleyhisselama selam olsun. Hacer validemize selam olsun. Adem'in yakarışını, İbrahim'in sadakatini, İsmail'in teslimiyetini, bize hayat veren bir bayrama dönüştüren efendiler efendisi Muhammed Mustafa "sallallahü aleyhi ve sellem'e salat ve selam olsun. Veda Hutbesi'ni burada irad eden Muhammed aleyhisselama, bütün peygamberlere, bütün müminlere selam olsun. Salatü selam, tahiyyatü ikram, her türlü ihtiram Ona, Onun aline, ashabına olsun. Dünyanın dört bir yanından Beytullahın sahibine misafir olmak için gelen, dilleri, ırkları, ülkeleri farklı, fakat imanları, duyguları, coşkuları aynı olan ak kefenler içinde Arafat meydanını dolduran bütün kardeşlerimize selamlar olsun" dedi. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><b><div style="text-align: justify;"><b>"HACI OLMAK BÜYÜK BİR SINAVDAN, DERİN BİR ÇİLEDEN GEÇİP AZGIN BİR ATEŞLE PİŞEREK EŞSİZ BİR TANIKLIĞIN KIYISINA VARMAKTIR" </b></div></b><div style="text-align: justify;">"Allah'ın beytini ziyaret etmek, Beyt'in Rabbine manen iltica etmek, O'na vasıl olmak, Allah Resulunun doğup büyüdüğü, tevhid mücadelesi verdiği bu kutsal topraklarda İslamın canlı tarihini yaşamak, hac etmek üzere mesafeler kat ederek buralara geldiniz" diyen Görmez, "Ancak şunu bilmelisiniz ki, hac etmek, hacı olmak sıradan bir olay değildir. Hac etmek, hacı olmak büyük bir sınavdan, derin bir çileden geçip azgın bir ateşle pişerek eşsiz bir tanıklığın kıyısına varmaktır. Hac, büyük bir niyetin karara, büyük bir kararın, büyük bir eyleme dönüşmesidir. Hac, kalbin en büyük eylemi, bütün ibadetleri içinde mündemiç büyük bir ibadettir. Hac, kulun Allah'a verdiği en büyük sözdür. Allah ile yapılan bir ahidleşme, Allah ile varılan büyük bir misaktır. Haccın her farzı, her rüknü, her menasiki Rabbimize verdiğimiz ruhi, kalbi, fiili bir sözdür" şeklinde konuştu. </div><div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Görmez, "Kardeşlerim, bizler hacca niyet etmekle, yer yüzünde en büyük gayemizin, Rabbimizin rızası olduğunu ilan ettik. Bunu söz olarak verdik. Rabbim sana geliyoruz dedik. Sadece ve sadece O'na iltica edeceğimizi söz verdik. İhramı kuşanmakla biz, renksiz, dikişsiz, rozetsiz, bayraksız, ihramı giymekle, helal, haram dairesinden çıkmayacağımıza,şimdiye kadar kıymet ölçüsü olarak bildiğimiz hiçbir şeye ama hiçbir şeye, servete, makama, mevkiye, milliyete, cinsiyete, beşeri unsurlara değer vermeyeceğimize, en büyük şanın, şerefin, değerin, izzetin Rabbimize kul olmakta olduğunu ilan ettik" dedi. </div></div><div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Görmez konuşmasına şöyle devam etti: </div><div style="text-align: justify;">"Kardeşlerim, bizler mikat ile vaktimizi kuşanmaya ve Rabbimizle olan vakitleşmelere, muahedelere sadık kalacağımıza söz verdik. Mikattan itibaren, dilimizden düşürmediğimiz telbiye, bu sözün, bu ahdin, bu misakın ikrarıdır. O'ndan başkasına Lebbeyk ile yönelmeyeceğimizi hamdin, nimetin, mülkün yegane sahibinin Rabbimiz olduğunu ikrar ve ilan ettik. </div></div><div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kardeşlerim, Allah'ın evini, Kabe'yi solumuza alarak kalbimize O'na yakın kılarak yaptığımız sevaplarımız, kalblerimizin yegane kıblesinin Rabbimiz olduğunu ilan etmektir. Safa ve Merve arasında say'imiz, Hacer validimiz misali, beşeri olandan ilahi rahmete koştuğumuz abı hayatın, Rabbimizin elinde olduğuna inandığımızın haykırışıdır." </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><b><div style="text-align: justify;"><b>"ARAFAT MARİFET MEYDANIDIR. MARİFETULLAHA ERME ÇABASIDIR" </b></div></b><div style="text-align: justify;">Görmez, "Kardeşlerim, bugün şimdi yolumuz uzaklaşa uzaklaşa Kabetullaha geldi, Kabe'nin sahibine yakın olma adına Arafat'a düştü. Beytinden kendisine yönelmek, iltica etmek adına Arafat'tayız. Arafat önce kendini bilme, kendini bulma, kendini tanıma çabasıdır. Tek muradımız, kendini bilen, Rabbini bilir hükmünce kendimizi tanıyıp Rabbimizi tanımaktır. Arafat marifet meydanıdır. Marifetullaha erme çabasıdır. Arafat irfan meydanıdır. Arif olmaya, hakikati bilmeye, tanımaya, anlamaya karar vermektir Arafat. </div></div><div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Arafat itiraftır. Günahlarımızı itiraf etme yeridir. Bütün günahlardan sıyrılıp gözyaşlarıyla arınmaktır. Arafat tearüftür, tanışmaktır, ayrılıkları kalblerden silip tanışmak, iyilik ve takva yolunda yarışmak, gönüller arasında eşitlik ve kardeşlik köprüleri kurmaktır. Arafat bir mahşerdir. Ölüm elbisesini giymiş, sorguya hazır vaziyette yüce yaratıcıya yönelmek için toplanmaktır" dedi. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><b><div style="text-align: justify;"><b>"ARAFAT, İNSANLIĞA KANA BULAYAN, İKİ DÜNYA SAVAŞI ÇIKARAN IRKÇILIĞA VE HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞA KARŞI BİR DURUŞTUR" </b></div></b><div style="text-align: justify;">Görmez, "Arafat'taki ibadetimiz vakfedir. Öğle namazından sonra hep birlikte vakfeye duracağız Allah'ın izniyle. Vakfe bir duruştur. Sizin buradaki duruşununuz, kadını ile erkeği ile, milyonlarca kardeşiniz ile ak kefenler içinde vakfeye duruşunuz, dünyamızı ateşe veren, insanlığı kana bulayan, başımıza iki dünya savaşı çıkaran ırkçılığa ve her türlü ayrımcılığa karşı bir duruştur" şeklinde konuştu. </div></div><div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Görmez konuşmasını şöyle sürdürdü: </div><div style="text-align: justify;">"Sizi gören bütün insanlar, ırk ayrımı yaptığına, insanların teninin rengine göre yüceltip aşağıladığına, cinsiyetine göre değerlendirdiğine utanacaklardı. Sizin bu duruşunuz Resul-i ekremin hala Arafat meydanında yankılanan, "Hepiniz Ademdensiniz. Adem de topraktandır" sözünün tahakkukudur. Sizin buradaki duruşunuz, zalime karşı mazlumun yanında bir duruştur. Sizin buradaki duruşunuz hakkın, hakikatin, adaletin, iyinin, doğrunun, sevginin, yetimin, miskinin, mazlumun, mağdurun yanında bir duruştur. </div></div><div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Arafat bir diriliştir. Arafat dirilişimizdir. Arafat'a bugün ölmeden önce öldüğümüzü, dünyanın oyun ve eğlencesini terk edip, dirilişe doğru kutlu bir yolculuğa çıktığımızı fark ettik. Buradaki varlığınız şeytan ve yoldaşlarını mutsuz edecektir. Buradaki duruşunuz şeytana ve kötülüklere karşıdır. Bundan böyle hep şeytana karşı duracaksınız, bütün kötülüklere karşı haykıracaksınız. Siz ete, kemiğe bürünmüş bir barışsızınız. </div></div><div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Ey Arafat sakinleri, Ey Allah'ın misafirleri, kitabın hak olduğunu, Muhammed Mustafa'nın haklı olduğunu ispatliyor varlığınız. Allahın bir olduğu hakikatine kalıbınızla, varlığınızla imza atıyorsunuz. Yüzlerinizdeki ışıltılarla, göz yaşlarınızla şahitsiziniz Muhammed Mustafa'nı davasının hak olduğuna. Ne güzel nasiptir bu. Ne şanlı duruştur bu! Onun yerinde siz duruyorsunuz. Peygamber'in yerindesiniz, eshabın yerinde duruyorsunuz. Adem babanızdan kalan boşluğu dolduruyorsunuz. İbrahimin çağrısına cevap olarak ete kemiğe büründünüz. Bize kardeşlerim diye hitap eden, bizi özleyen Hazreti Peygamber'in hasretini gerçekleştiriyorsunuz. Ne mutlu size, ne mutlu size! </div></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div><div style="text-align: justify;">Sevgili kardeşlerim, burayı bizden önce şenlendiren Resuli Ekrem ve sahabelerin izindeyiz şimdi. Veda Hutbesi ile bize seslenen merhamet Peygamberi'nin 'kardeşlerim' hitabını hak edecek miyiz? Burada yankılanan o sesi bir kez daha duymaya çalışın. Buradan ayrılırken, Onun terk etmemizi istediklerini de terk edelim! Ardımızda bırakalım kin ve nefreti, ayağımızın altına alalım, yığmayı, biriktirmeyi, cimriliği. İnsan onurunu zedeleyen gıybet ve dedikodular arkamızda kalsın. Irkçılık ve hased, ayrımcılık ve nefret geride kalsın. Bize emanet edilen kadınlarımıza nezaketle davranmayı öğrenerek dönelim buradan. Öylece gidelim şeytan taşlamaya. Attığınız her taş içinizdeki bir kötülüğü şeytana iade etsin. Şeytan ile aramızı açalım. Tavır alalım şeytanın yoldaşlarına, öylece atalım taşlarımızı. Ümit dirilsin içimizde, ümitsizlik ölsün, nefret ölsün yüreğimizde, sevgi yaşasın. Kibirler küçülsün, büyüklenmeler yok olsun, tevazu ayağa kalksın, yürüyelim kardeşlerim, öylece yürüyelim. Peygamberlerin yürüdüğü bu yolda Onların yerinde yürüdüğümüzü, Onların yerine yürüdüğümüzü bilerek yürüyelim. Peygamberlerin getirdikleri değerlere yürüyelim. Mina'ya akarken durulmuş bir nehir gibi akalım. Rahmet denizi bizi bekliyor, yuvaya dönüyoruz. Dönerken Rahmet tepesinden avuç avuç rahmet taşıyalım hanelerimize, çocuklarımıza, sevdiklerimize Arafat'tan avuç avuç marifet taşıyalım, ülkemize, dünyamıza. Mina'dan sevgi, muhabbet taşıyalım bütün insanlığa. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Yarın, Allah izin verirse geceden itibaren akın akın Müzdelife'ye gideceksiniz. Kur'an-ı kerimin ifadesiyle "insan seline kapılıp yola akacağız" devam edeceğiz. Telbiye getireceğiz. Yarın beyaz güvercinler misali Meşari hareme doğru uçma zamanıdır. Arafat'ta gündüz kaldık, Meşari hareme yolculuk gece ve karanlıkta olacak. Sınav hala devam ediyor. Taşları Meşari harem toprağından bizzat kendi ellerimizden toplayacağız. Taş topraklarken elimizle yaptıklarımızı düşüneceğiz. Hayatım, mız bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçecek. Gecenin karasında, kalblerin karasını aklamak için kendimizi unutup, Rahmana yöneleceğiz. Günahlarımız ve pişmanlıklarımız için bir taraftan tövbe ederken, bir taraftan da onları def etmek, taşlamak üzere Mina'yı arzulayacaksınız. Gece boyunca Müzdelife'de kalırken, bakışlarınızı afaktan enfüse çevirmeniz gerekecek. Kulağınızda Resuli ekremin Veda Hutbesi'nden şu sözler tekrar yankılanacak, "Hepiniz Ademdensiniz. Adem de topraktandır." </div></div><div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Mina'da cemerat var, şeytan taşlama var. Mina zaten aşırı istek, arzu demektir. Günün ilk ışıklarının gecenizi ve gündüzünüzü aydınlatmasıyla mahşerin kalabalığına karışma zamanı gelecek. Müzdelife'nin zahidi iken, Mina'nın mücahidi olacaksınız. Yorgun bedenlere, çökmüş omuzlara, yaklaşan bayram sabahının muştusu imdat edecek. Göreceksiniz ki gece ay hac ediyordu, gündüz güneş hac ediyor. Mina emniyet mekaknı, sınavın sonucunu alacağınız mekandır. Sakın o atmak için topladığınız taşları, sadece taş sanmayınız. O taşlar sizin bugüne kadar biriktirdiğiniz kusurlarımız, günahlarımız, kötülüklerimizdir, şimdi o taşları atarken, hem şeytanı, hem de kendi kötülüklerimizi taşlamış olacağız. Şeytanı ve kötülükleri uzaklaştırırken, Rabbimize yakınlığı, kurbiyeti elde edeceğiz. Bu kurbiyeti kurbanla pekiştireceğiz inşallah. Mina bayram sabahıdır. Kurtuluş günüdür. Gözleriniz bedeniniz yorgun. Ama kalbiniz dip diridir. Nefsin kötülüklerinden, dünyanın gelip geçiciliğinden, esaret zincirlerinden kurtulmak için şeytanı taşladıktan sonra, Kabeyi tavaf edecek, Safa ile Merve arasında say edeceksiniz. Artık bu sizin için bir bayramdır. Bayram günü, müminlerin diriliş günüdür. O gün, hacı olduğunuz gündür. Bayrama kavuştuğunuz için kurban keseceksiniz. İhramda iken bir otu koparmak yasaktı. Şimdi Allah'a bağlılığın gereği, bir canlıyı kurban edeceksiniz. Kurban ettiğin deve, koyun değil, heva ve hevesiniz, şehvetiniz, iradenizdir. O'nun rızası için hepsini kurban etmelisiniz ki, bayramı yüreğinizde yakınlığı özbenliğinde hissedebilesiniz. Çünkü bu bayram yakınlık bayram. Bu bayram kurbiyet anıdır. Önce taş atacaksınız. Attıkça paklanacaksınız. Bu bir sınavdır. Sonra bir baş kurban edecesiniz. Can sınavından geçecesiniz. Daha sonra tıraş gelecek. Sembolik olarak kendi varlığınızın bir parçasını da kurban edeceksiniz. Kurban bayramı, haccın anlamını yaşayanların bayramıdır. Velev ki, çok uzak coğrafyalar da olsa bile, sizler burada bu yakınlaşmayı yaşayanlar, kazandığınız güzellikleri gittiğiniz yerlere taşıyacaksınız. Gittiğiniz yerlere taşıyacaksınız. Kendi mekanlarınızda manevi bir kan dolaşımına sebep olacak tertemiz kanlar olacaksınız. </div></div><div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Damarlarda dolaşan tap taze kan, daha sonra kimi hacılara hicran yolu, kimilerine hasret yolu gözükecek. Kimi hacılara ise hicret yolu... Allah hicretinizi kabul etsin! Allah haccınızı mebrur etsin! Allah bayramımızı mübarek etsin! Allah haccınızı mebrur etsin! Allah say'inizi meşkur etsin! Kutlu olsun, mübarek olsun! Bütün Arafat'ın sakinlerine selam olsun, Allah'ın selamı rahmeti, bereketi, hepinizin, hepimizin üzerine olsun!".</div></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;"><a href="http://www.netgazete.com/News/802260/mehmet_gormez_arafat_oncesi_dua_etti_.aspx">http://www.netgazete.com/News/802260/mehmet_gormez_arafat_oncesi_dua_etti_.aspx</a></div><div><br /></div><div><br /></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-28765331619722547782011-10-14T18:34:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.915+03:00Bir Huzur Çeşmesi: Tefviznâme<br /><div style="text-align: left;">Zübeyir SELİM<br /><br /></div><div style="text-align: justify;">Yıl 2000... İstanbul Küçükyalı'da acemi birliğinde askerim. Koğuş nöbetim sebebiyle bir gündüz vakti koğuştayım. Koğuşta bir de hasta arkadaş var, yatıyor. Ben bir o yana, bir bu yana gidip geliyorum. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin meşhur Tefviznâme'sinden bir bölümü tekrarlayıp duruyorum:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Hakk şerleri hayreyler.</div><div style="text-align: justify;">Zannetme ki gayreyler.</div><div style="text-align: justify;">Ârif ânı seyreyler.</div><div style="text-align: justify;">Mevlâ görelim neyler.</div><div style="text-align: justify;">Neylerse güzel eyler."</div><div style="text-align: justify;"><div style="text-align: justify;"><br /></div></div><div style="text-align: justify;"><div style="text-align: center;"><div style="text-align: left;"><span style="text-align: justify;">Ben bu mısraları tekrar edip dururken, hasta arkadaşın âniden yerinden doğrulmasıyla kendime geldim. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, arkadaşım okuduğum şeyi, bir daha yavaşça ve sesli bir şekilde tekrarlamamı istedi. Dediğini yaptım; devamından birkaç dörtlük daha okudum. Arkadaşımın yüzündeki tebessüm gerçekten görülmeye değerdi. Birkaç gündür eğitime çıkamayacak kadar hasta olan arkadaşımın bir iki dörtlükle bir ân için kendine gelmesi hem sevinilecek hem de şaşılacak şeydi. "Lütfen bunu bana yaz!" dedi ve tekrar yattı.</span></div></div></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Gerçekten de Tefviznâme böyle bir şiirdi. Tefviz, işi başkalarına havale ederek büyük yüklerin altından kurtulma mânâsına geliyor. Şiiri okuyup biraz tefekkür ettiğimizde, şu hayatın yükünün ancak bir Allah inancıyla çekilebileceğini, hayatın ağırlığının, onu rahmeti bol bir Allah'a havale etmeyle azaldığını hissediyoruz. İbrahim Hakkı Hazretleri, beyan gücünü şiirin güzelliğiyle birleştirince gerçekten şiiri sihir eylemiş. Derslerde konu gereği Tekke edebiyatını her anlatışımda bu şiiri de mutlaka yazdırır, üzerinde dururum. Şiirin sunduğu huzur iklimini tekrar duymaya ve duyurmaya çalışırım. Talebelerin gözlerindeki mutluluk beni ziyadesiyle sevindirir. Bu şiir öyle bir şiirdir ki, darda kalmış her gönle mutlaka bir iki rahatlama menfezi açar.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Evvelâ, şiirin girişi bir atasözü olabilecek kadar tesirli ve güzeldir. Hemen hemen her dil, hâdiseler karşısında sıkışınca söyleyiverir bunu. Söyler de, çoğu itibariyle, kime ait olduğunu, devamının nasıl geldiğini bilmez. Dörtlük, eskilerin ifadesiyle bir "darb-ı mesel" olmuştur artık.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Hakk şerleri hayreyler</div><div style="text-align: justify;">Zannetme ki gayreyler</div><div style="text-align: justify;">Ârif ânı seyreyler</div><div style="text-align: justify;">Mevlâ görelim neyler</div><div style="text-align: justify;">Neylerse güzel eyler."</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Ne kadar hoş bir nazar değil mi? İnsan bilmez; fakat hakikat tam da budur. Merhameti sonsuz Yaratıcı, şer görünen hâdiseleri de hayra tebdil eder; aslında bizim şer gördüğümüz pek çok hâdise, neticesi itibariyle hayırdır, güzelliktir. Fakat alışverişini hep acelecilikle yapan insanoğlu bu güzel manzarayı seyredemez pek, sabredip de merhametin, olmazların dünyasında ışımasını göremez ve çoğu zaman da sonsuz bir merhameti suçlama bahtsızlığına düşer maalesef. Oysa Yüce Yaratıcı hayatımızı hayırla, merhametle, güzellikle çepeçevre kuşatmıştır. Bu husus, Kehf Sûresi'nde bir iki misâlle çarpıcı bir şekilde işlenir. Hızır Aleyhisselâm'la Hz. Musa (as) bir seyahate çıkarlar. Bu seyahatte Hızır Aleyhisselâm, bir yolcu gemisini deler, bir çocuğu öldürür. Hz. Musa (as) olanlar karşısında itiraz yollu ifadeler dile getirir. Öyle ya, içinde onlarca insan bulunan bir gemide delik açılmış ve bir çocuk öldürülmüştür. Bunlar, zâhiri olarak şer sayılabilecek fiillerdir. Hz. Musa'nın (as) bu şaşkınlığını telâfi adına Hızır Aleyhisselâm şu meâlde konuşur: "İlerde yolcu gemilerine el koyan bir zalim hükümdar var. Ben bu gemiye az bir darbe vurarak gemiyi hasarlı gösterdim, dolayısıyla masum insanları taşıyan bu gemi bu hasarlı hâliyle zalim hükümdara hoş görünmeyecek ve yolcular kurtulmuş olacak. Bu çocuk ise, ilerde zalim ve günahkâr olacaktı. Onu öldürerek bu hazin akıbetini engellemeye ve ailesine Allah'ın (celle celâlühü) daha salih bir evlât bağışlamasına zemin hazırladım."</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Deme şu niçin şöyle.</div><div style="text-align: justify;">Yerincedir o öyle.</div><div style="text-align: justify;">Bak sonuna, sabreyle.</div><div style="text-align: justify;">Mevlâ görelim neyler.</div><div style="text-align: justify;">Neylerse güzel eyler."</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Âdemoğlu hep acelecilikle iş yapar. Hâlbuki hikmet dediğimiz şey, sabırla kendini buluverir ve her biri bir hikmet eseri olan İlâhî icraatlar sabırla hissedilebilir. Biz içinde bulunduğumuz zamanı ve mekânı lâyıkıyla kavrayamazken, Allah geçmiş ve geleceği her şeyiyle bilir. Hâl böyleyken, cehaletimizin bir eseri olarak başımıza gelenleri veya etrafımızda cereyan eden hâdiseleri bazen tenkit ederiz. Hâdiselerin önüne ve ardına tam vâkıf olmadan, bunların nasıl neticeleneceğini bilmeden ve görmeden kaderi suçlarız. Böyle olunca da sıkıntılar hayatımızın yegâne dokusu oluverir. Hâlbuki kulun Yüce Yaratıcı'sına karşı sonsuz bir itimadı olması esastır. Zîrâ Allah (celle celâlühü) gündüzümüze güneş, gecemize ay ve yıldızlar, her amelimize büyük bir şevk ve lezzet, hastalığımıza şifa, açlığımıza nefis nimetler bahşederek bizim için sadece ve sadece güzellikler sunduğunu anlatmıyor mu?</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Sen Hakk'a tevekkül kıl.</div><div style="text-align: justify;">Tefviz et ve rahat bul.</div><div style="text-align: justify;">Sabreyle ve razı ol.</div><div style="text-align: justify;">Mevlâ görelim neyler.</div><div style="text-align: justify;">Neylerse güzel eyler."</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kula düşen bu değil midir? Kendi vazifesini hakkıyla yerine getirmek, sonra da Sonsuz Merhamet Sahibi'ne tevekkül edip sabreylemek. Bin bir isim ve sıfatı varken kulunu sadece Rahman ve Rahîm sıfatlarıyla yüz on dört defa selâmlayan Allah (celle celâlühü) elbette her şeyi güzel yapacaktır. Öyleyse kendi işimizi eksiksiz yapmaya çalışıp, Allah'ın (celle celâlühü) güzellikler madenî icraatlarını sabırla seyretmeye çalışarak rahatı bulabiliriz.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Bir işi murad etme.</div><div style="text-align: justify;">Olduysa inad etme.</div><div style="text-align: justify;">Hak'tandır o reddetme.</div><div style="text-align: justify;">Mevlâ görelim neyler.</div><div style="text-align: justify;">Neylerse güzel eyler."</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Dua, en sâfî bir ibadet, insanı rahatlatan bir amel. Fakat İbrahim Hakkı Hazretleri bu noktada mühim bir esası gösteriyor. Bir hususu, hırsla istemememiz ve isteğimizin aksiyle neticelendiğinde de kabul noktasında inat etmememiz gerektiğini hatırlatıyor. Bediüzzaman'ın (ra) bu konudaki misâli dikkate şayandır. Hasta, doktordan bir ilâç ister; doktor, o ilâç iyi gelecekse verir; iyi gelmeyecekse başka bir ilâç sunar. Bu noktada hastanın evvelki ilâçta ısrarı aleyhine olacaktır. İşte kuluna, bir doktordan daha merhametli olan Allah'ın (celle celâlühü) hakkımızda takdir buyurduğu her şey, O'ndan geldiği için asla reddedilmemeli ve hayırlı olanın bu olduğu kabul edilmelidir. Böylece başımıza gelen hâdiseleri doğru değerlendirmiş ve hayat yolunda uğradığımız her duraktan elleri dolu dolu ayrılmış oluruz.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Sen adli zulüm sanma.</div><div style="text-align: justify;">Teslim ol, nâra yanma.</div><div style="text-align: justify;">Sabret, sakın usanma.</div><div style="text-align: justify;">Mevlâ görelim neyler.</div><div style="text-align: justify;">Neylerse güzel eyler."</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Allah (celle celâlühü) merhamet sahibidir. Bununla birlikte O, mutlak adalet sahibidir de. Adalete ters bir merhamet zulüm olduğundan, biz çoğu zaman adalet tecellilerini zulüm zannedip İlâhî adalet hakkında olur olmaz sözler sarf etme bahtsızlığına düşebiliriz. Bu konuda yine Bediüzzaman'dan çok orijinal bir tespit vardır: "İnsanlar zulmeder, kader adalet eder." Tarih sahnesinde insanların yaşayageldiği zulümler, işledikleri zulümlerin kendilerine dönmesinden başka bir şey değildir. Yoksa, insanı yoktan var eden ve sayısız nimetle onu kendine muhatap kılarak şereflendiren Allah (celle celâlühü), ona zulmetmekten beridir. Bilakis, insana değer verdiği için ona yapılan zulümleri cezasız bırakmıyor.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Hak'tandır bütün işler.</div><div style="text-align: justify;">Boştur gam u teşvişler.</div><div style="text-align: justify;">Ol hikmetini işler.</div><div style="text-align: justify;">Mevlâ görelim neyler.</div><div style="text-align: justify;">Neylerse güzel eyler."</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Hayatın akışında kendini kaybetmek istemeyen, hayatını mânâlandırıp ondan huzur bulmak isteyen insana tesirli bir nasihat: "Hakk'tandır bütün işler!" olsa gerek. Bediüzzaman Hazretleri'nin ifadesiyle "Hayatta tesadüfe tesadüf edilemez." Her şey Allah (celle celâlühü) tarafından bir hikmete bağlı olarak işler ve hayat bu düzen içerisinde akar durur. Bir kuru yaprak bile ancak Allah'ın (celle celâlühü) izni dairesinde yere düşer. Böyle bir düşünce sahibinin hayatındaki en mühim duygu, güven ve huzur olacaktır. Çünkü bilir ki, hayatı büyük bir kudretin elinde, rastlantıların hiçbir tesiri olmadan, düzenle ilerliyor. Böyle bir insanın düşüncelerinde kargaşa, ölüm korkusu, başıbozukluğun verdiği gereksiz endişeler yer almayacaktır. Hayatı, Allah (celle celâlühü) tarafından işlenilmiş bir kanaviçe gibi gören bir ruh sahibinden daha huzurlu kim olabilir ki! İşte şiirimizin en can alıcı, bam telini dokunan bir bölümü daha:</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Nâçar kalacak yerde.</div><div style="text-align: justify;">Nâgâh açar ol perde.</div><div style="text-align: justify;">Derman eder her derde.</div><div style="text-align: justify;">Mevlâ görelim neyler.</div><div style="text-align: justify;">Neylerse güzel eyler."</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Her insan şahittir ki; sonsuz merhamet Sahibi, en güçsüz, en âciz ve yardıma en muhtaç olduğumuz ânlarda ânsızın bir inayet kapısı açıverir. İşler öyle yürür ki hiç beklemediğimiz yollar açılır, hiç tahmin etmediğimiz hâdiseler cereyan eder, hiç düşünmediğimiz kişiler sahneye çıkar ve olmazlar "olur" libası giyer. Kuluna şah damarından daha yakın ve ana-babasından daha merhametli Allah (celle celâlühü), onun imtihanlar altında ezildiği bir anda omzuna kuvvet, ayağına fer, dizlerine derman verir de işlerin sarpa saracağı anlarda yollarına işaretler dizer. Öyledir Rahman'ın işleri. Yerlerde sürünmeyelim diye ufkumuzu göklere çekip maddî ve mânevî miraç merdivenlerinde yücelmemiz için gayretimizi bekler; ruhlarımızdaki hamlıkları, içlerimizdeki fenalıkları değişik vesilelerle törpüler, Cennet'teki nimetlerden tam mânâsıyla istifade edelim diye bizi hayatın çarklarında şekillendirir. Bu esnada nâçâr kaldığımız yerde rahmet ve inayet pınarlarını oluk oluk üzerimize boşaltır. O'nun (celle celâlühü), kullarına rahmet ve inayeti bazen bir vesileye bakar.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Hoş sabr-ı cemîlimdir.</div><div style="text-align: justify;">Takdir ü kefilimdir.</div><div style="text-align: justify;">Allah ki vekilimdir.</div><div style="text-align: justify;">Mevlâ görelim neyler.</div><div style="text-align: justify;">Neylerse güzel eyler."</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Allah'ı (celle celâlühü) Kur'ân ve hadîsler ışığında bilen, O'nu hakkıyla tanıyan irfan sahibi bir gönlün varacağı son noktadır bu. Böyle bir gönül rahattır, huzurludur. Çünkü her şeyi en iyi bilen, merhameti hudutsuz bir Yaratıcı'yı işlerine vekil kılmıştır ve neticenin hayırla noktalanacağına inancı tamdır. Kul böyle inanınca, Allah (celle celâlühü) da böyle muamele eder ve her şey hayra çıkar. Zîrâ Allah'ın icraatı kulun beklentisi yönündedir. Bundandır ki Allah'a (celle celâlühü) itimat eden rahata erer.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">"Vallahi güzel etmiş.</div><div style="text-align: justify;">Billahi güzel etmiş.</div><div style="text-align: justify;">Tallahi güzel etmiş.</div><div style="text-align: justify;">Mevlâ görelim netmiş.</div><div style="text-align: justify;">Netmişse güzel etmiş."</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">İstikamet sahibi salim bir gönül, Allah'ın (celle celâlühü) bütün icraatlarının güzeller güzeli bir edayla nazarlarımıza arz olunduğuna eksiksiz itimat eder. Böyle bir gönül, hayır ve güzelliklerin art arda şekillendiği şu âlemi ibret nazarıyla seyredip Yüceler Yücesi'ne aşk ve muhabbetini ilân eder.</div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-17647266853782942322011-09-21T05:07:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.932+03:00Tefekkür ve Marifet<div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Sadık<span class="Apple-style-span"> Yalsızuçanlar </span></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Diyanet Dergisi (Ocak 2011) </span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><i><span class="Apple-style-span">‘Benim öyle bir vaktim var ki, Rabbimden başkası oraya sığmaz.’</span></i><div><i><span class="Apple-style-span"><br /></span></i><div><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Fikr kökünden gelen tefekkür, fikretme, düşünme, asıl gerçeğe doğru gedik açma diye anlaşılabilir. Asıl gerçeğe, yani içkin olana, varlığın yüreğine… Mütefekkir bu anlamda, varlığın kalbine doğru sızan ve oradan konuşandır. Tefekkür’ün, ‘modern’ anlamda ‘düşünce’ olduğuna ilişkin imaları da yedekte tutarak diyebiliriz ki, Heideggeryen anlamda, ‘düşünme’ olarak kullanılan ve daha çok ‘hadsi bilgi’yi, sezgici ruha sahip insanın sezgisel/duygusal zekâsını, muhakemesini kullanarak ulaştığı bilgiyi işaret eden tefekkür, eylem hâlindeki akl’ın ürünüdür.İnsan, varlığa, varlık âlemine gelir ve kendini bir anda muazzam bir hayret denizinde bulur.Hayret’i, ‘şaşma, şaşırma, şaşakalma, ne yapacağını bilememe’yi de içerir biçimde hatta Heidegger’in, Nedir Bu Felsefe?’deki kastını da içine alarak; daha çok, Yaratıcı’nın varlığı karşısında dimağın kamaşması olarak kullanıyorum.</span></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Dimağdan kastım ise, ortaçağda ‘akıl’ı, ama kalbî akıl’ı karşılayan intellectus kavramının ima ettiği tefekkür aracıdır.</span></div></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Böylece hayret bir iç-duyum hâline dönüşüyor.</span></div></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Yani, bir nesne, varolan hatta varlık karşısında insanın gözündeki perdelerin ortadan kalkmasına yol açan bir hâl.</span></div></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Yunus’un, sonunda ‘ballar balını bulduğu’ yolculuğunu anlatırken söylediği, ‘Hak bir gönül verdi bana/Ha demeden hayran olur’daki hal.</span></div></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Bu hâlin, bir şaşırma, şaşakalma olduğu kesin. Ama sadece şaşırma olmadığı da...</span></div></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">İnsan, daha önce hiç görmediğini gördüğünde, duymadığını duyduğunda, tahayyül etmediğini ettiğinde şaşırmadan öte bir şey yaşar.</span></div></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Burada hayret, hem hayreti gerektiren hâlin ateşleyicisidir hem de sonuçlarındandır.</span></div></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Ateşleyicisidir, çünkü bir nesneye, olguya, varolana veya varlığa, ‘hayret’le bakıldığında tefekkür edilebilir ve ondaki gizli yüz görünebilir. Sonucudur, çünkü insan hayret ederek hayran olabilir ve baktığında yeni bir veçhe görebilir.</span></div></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Böylece hayret, hem bir tür düşüncedir hem de dönüşümdür.</span></div></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Sadece düşünce değildir, çünkü hakikat düşüncelerde değildir.</span></div></div><div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span">Hakikatin görünümleri ancak, bir deneyim sonucu düşüncede gerçekleşen değişiklikle belirebilir. Yani bir ‘gerçek’, insanın elinden tutarak, onu bir başka ‘gerçeğe’ götürebiliyorsa geçerlidir ve dolayısıyla gerçektir.</span></div></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="background-color: rgb(242, 242, 242); "><span class="Apple-style-span"><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Belki bu yüzden, Wittgenstein, kelimelerin sadece hayatın akışı içinde anlamlı olduğunu söyler.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Varlığın sesine kulak kesilen ve onu duymağa çalışmayı felsefi etkinlik yani düşünme olarak gören Heidegger’den de bir kez daha öğreniyoruz ki, insanın körlüğü gözlerinde değildir. Asıl körlük, göğsümüzdeki tahttadır.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Hayret etmeyi, tefekkürün arkhesi olarak önümüze getiren Heidegger şöyle der: ‘İnsanlar, hayretin içinden geçerek hem şimdi, hem de ilk olarak düşünmenin egemen başlangıcına vardılar.’</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Hikmetin kurucu ögesi hayrettir.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Hikmet, varlığın içyüzünü okumaktır.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Peki, neler oluyor burada?</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Bilgelere göre, ‘hayret sırasında kendimize tutunuruz. Varolanın karşısında, onun varolması ve nasılsa öyle ve başka türlü olmaması karşısında geri adım atarız. Hayret etme, varolanın varlığı karşısında geri adım atmayla son bulmaz. Aksine o, bu geri adım ve kendine tutunma olarak aynı zamanda karşısında geri adım attığı şey tarafından ona doğru çekilir ve tutsak alınır.’</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Varlığa uygun olarak konuşmayı sağlayan hayret, insanı, kendini yok eden benliğin sınırlarından kurtarır ve zihnini genişletir. Zihin darlığı, insanın temel zaafıdır.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Fazlurrahman’dan öğrendiğimize göre, tüm Arap dilbilimcileri, bize, ‘zulüm’ sözcüğünün yaygın anlamının, ‘bir şeyi uygun olmadığı yere koymak’ olduğunu söylüyorlar.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Öyleyse yanlışın, yanlış yönelimin, yanlışa yönelmenin ve yanlışta ısrarın her türlüsü zulümdür.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Bunu irtikap etmeninse, göğüsteki gözün, yani iç gözün kalın gaflet perdeleriyle örtülü olmaktan ileri geldiği apaçıktır.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Görüşü keskinleştirmenin bir adı tefekkürdür ve bu içduyum hâliyle insan, gerçeği sürekli tecrübe eder ve deneyimleri, onu hayranlık vadisinde tutar.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Bu varlığın içinde olmaktır.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Bir metin olarak kâinat dendiğinde, bir sözcük olarak insan, bir harf olarak ağaç, bir cümle olarak güneş, bir deyiş olarak deniz, bir manzume olarak yıldız demiş oluyoruz ve baktığımız her şeye yeni baktığımızın bilincine varıyoruz.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Öyleyse, kâinatı bir metin olarak okumanın ve çözmenin bir yolu olmalıdır.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Gerçeği deneyimlerimizle farkettiğimize göre, varolandan varlığa geçerken, kendimizi özne olarak da görmüyor, eleştirinin, ‘kritik bir durum’ olmadığını, yani eserle eleştiricinin nesne-özne ilişkisinden öte bir düzey veya düzlemde karşılaştığını varsayıyoruz.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Hayret nasıl şaşırmadan öte bir şeyse, ‘tefekkür’ de, tümüyle modern bir durum/kavram olan düşünce’den başka bir şeydir.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Arapçadaki fikir veya Farsçadaki endişe hatta Fransızcadaki pensee daha çok, dikey bir ‘düşünme tarzı’nı ima eder. Fikr’in, Fars dilinde ‘endişe’yle anlamdaş olduğunu da biliyoruz. Endişe, dilimizde, gündelik sözlüğümüzde, kaygı, tasa gibi anlamlar kazanmış ve bir tür anlam kaymasına uğramıştır.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Sırası gelmişken, tefekkür’e yol açan hayret’in bir aşamasında, ‘temaşa’yı içerdiğini de hatırlamalı.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Kalbin, aklın anlayamadığı akılları vardır diyen, bunu derken, bir müşahade’sini aktarıyor.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">O, kalbindeki akıllardan biriyle temaşa etmiştir varlığı ve gördüğü resim, salt beşeri bir zihinsel etkinlikle görülebilen bir resim değildir.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Şeyh Bedreddin, Varidat’ında, tefekkürün, varolan hakkında olabileceğini söyler.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Gerçekte düşünce, Yaratıcı’nın Zat’ı hakkında hayret etmek olan huşuya aykırıdır. Hakikat yolcusunun, nesnelerden Yaratıcı’ya ulaştığında düşünmesi hayret’e dönüşür.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Bu yüzden, hayret, tefekkürün ürünüdür. Ve yolcu, buna bir kez eriştiğinde, ne bundan ayrılmalı, ne de onu daha aşağı bir şeyle değişmelidir. Aksine, hayret’i yeterli olmayabilir. Bu yüzden Elçi, ‘Rabbim, hakkındaki hayretimi artır’ diye yakarmıştır.</p></span></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="background-color: rgb(242, 242, 242); "><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Tefekkür, yolcu seyr hâlindeyken kendisinden istenilendir. Gayba dalmıştır. Fakat amaç, Zat’ıyla belirdiğinde tefekkür hayrete dönüşür.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Sufiler bu durumu, ‘Benim öyle bir vaktim var ki, Rabbimden başkası oraya sığmaz.’ diye ifade eder.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Tefekkürün açtığı yol-ki ona marifet diyoruz-nesneleri itibari değerinde bırakmaz, ya onları yok eder veya Yaratıcı’nın vechinin görünüşleri olarak ortaya çıkarır.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Kierkegaard, ‘etik ile estetik birdir’ derken, modernlerin indirgemeci olarak nitelediği, ama gerçekte, varlığa ilişkin soru soran ve bunu ‘hayret’te kalarak arayan ve bulan tefekküre gönderme yapar.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">İnsanın Yaratıcı’sıyla dolaysız biçimde ilişki kurabilme yeteneğine inanan herkes, estetik olanın aynı zamanda ahlaki olduğunu deneyebilir.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Tam da burada karşımıza, Guenon çıkar.</p><p style="text-align: justify; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 14.4pt; margin-left: 0cm; ">Şehadet âleminden varlığın yüreğine, gayba doğru yolculuğunda insan zihninin imkanlarını yöneten yasalarla ilgilenen geleneksel öğretide, sanatla varlığın dilinin uyumundan söz edilmektedir. Nasr, modern zamanlarda, aynı zamanda kozmosu da yöneten insan diliyle, ruhunun etkinliğinin yollarının ayrıldığını saptar: ‘Şiirin geleneksel öğretisi, daha başka açıklamalara ihtiyaç duyar. Çünkü niceliksel doğa çalışmalarına ve dilbilimsel analizlere, kozmos çalışmalarından ve şiirsel terkiplerden daha fazla değer verildiği bir çağda, kevni hakikatlerle diller arasındaki uyum kaybolmuştur. Geleneksel öğretiye göre içsel göz, algının aracı olduğu için, deruni göze ya da kalbi keşfe kendini açan, kozmosun batıni hakikati, kendisini cismani alan üzerinde tanzim eden bir uyuma dayanır. Üstelik bu uyum, kendisini bizzat hem insan ruhunun ve hem de varlığın yansıması olan dilin dünyasında yansıtır. Dil alanında harici dünyanın maddi varlığının yerine geçen ve kozmik uyumun zihne yerleşmesini sağlayan kelimedir. Kalbi akıl tarafından uygun olarak tetkik edilen âlemin kendisi uyum ile kelimenin birleşmesinin sonucudur. Makrokosmozda âlem’in uyumu, hakikatin daha yüce düzeylerinde daha çok tezahür eder. Ve kosmozun daha aşağı uçlarına inildikçe donuklaşır. Daha az belirgin olur. Bu uyum, aynı zamanda geleneksel sanatların merkezini oluşturur. Ve geleneksel sanat ile maddi formlarla ilgili diğer sanatların esasıdır. Uyum her zaman vardır fakat, kelime ya da dilin özü üzerinde tabb edilmesi hayli belirgin ve derin olunca şiir oluşur. Şiir, nesnelerin temel uyumunu yeniden yankılaması aracılığıyla, insanın, varoluşun ve bilinçliliğin daha yüce makamlarına dönmesine yardım etmeye muktedirdir.’</p></span></div><div><span class="Apple-style-span"><br /></span></div><div><a href="http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-8784.aspx"><span class="Apple-style-span">http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-8784.aspx</span></a></div><div><br /></div></div></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-16772275374834934532011-08-30T23:42:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.958+03:00Bayram, Ramazan Ayı'nın Vârisidir<div align="justify"><span style="font-family: "georgia";">Orucuyla, teravihiyle, sahuruyla iftarıyla, gecesiyle gündüzüyle bir Ramazan- Şerif’i daha geride bıraktık. Elimizden geldiğince değerlendirmeye çalıştık. Maddi-manevi berekete ve inkişafa vesile olmasını diledik. Ve şimdilerde elveda besteleri mırıldanıyoruz gönlümüz buruk da olsa. Fakat bu hüzünlü besteye, huzurlu ve neş’eli bir beste daha karışıyor beri yandan: Bayram Sevinci.. <br /><br />Bayram deyince insanın içinde bir huzur beliriverir. Çünkü geçmiş ömrümüzde bayramları hep güler yüzle karşıladık, bize sunacağı güzellikleri gözledik. Yakınlarımızla, eş dostla kaynaştık, başka zaman görme, konuşma fırsatımız olmayan insanlarla bir araya gelme imkânını yakaladık. Bayramı vesile ederek hediyeler dağıttık etrafımıza. Gönüller aldık, kalpler kazandık. Bütün bu güzellikler, tatlı bir çağrışım bırakmıştır bizim zihnimizde. Bu yüzden de bayram denilince tebessüm ediveririz hafifçe.. <br /><br />Dinimiz meşru dairede neşelenmeyi mübah kılmıştır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Medineyi teşrif ettiklerinde, Medine halkının iki bayram kutladıklarını gördü. “Bu günlerin özellikleri nedir?” diye sordu. Oradakiler, “Biz cahiliyede senenin iki gününü eğlence günü olarak kutlardık” dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “Bu iki güne karşılık Allah size öyle iki gün vermiştir ki bugünlerden daha hayırlıdır.” buyurdu. (Ebu Davut, Salât 239, 245; Nesai, Iydeyn 1; Müsned, 3/103, 178) Bu hadisten de anlaşılıyor ki, eğlenmek Müslümanların da hakkı. Ancak, Allah’tan kopuk bir eğlence değildir bu. Tamamen dünyevileşmiş eski bir adetin yerine, içine Allah hoşnutluğunu Resulullah muhabbetini katarak işin bizcesini ortaya koymaktır. Yani, bayram günleri sadece yeme içmeden ibaret günler değildir. Hele hele eğlenceye ve sefahete dalma günü hiç değildir. Bayram günleri, Cenab-ı Hakk’ın bir nimeti ve Efendimiz’in bir sünneti olarak idrak edilir ve Allah’a şükür ile Efendimiz’i yâd etmenin yanında istikbalimizin de bayram olması temennileriyle değerlendirilir. Gezmelerimiz, konuşup neşelenmelerimiz, ziyaretlerimiz, yeme içmelerimiz de hep bu ruh haliyle ve bu çerçevede ele alınır. <br /><br />Bayramda, en başta yapılacak iki büyü vazife vardır: Bir, bayram namazı; iki, fıtır sadakası. Sadaka-i fıtır, zekâttan önce, oruçla beraber farz kılınmıştır. Bu bir yardımlaşmadır; orucun kabulüne, ölüm sekeratından ve kabrin azabından kurtuluşa bir vesiledir. Sadaka-i fıtır, ramazan bayramının birinci günü fecrin doğuşundan itibaren vacip olursa da bundan birkaç gün, hatta birkaç ay veya sene evvel de, sonra da verilebilir. Ancak bayram namazından önce verilmesi, fakirlerin namaza ve bayrama tasasız olarak iştiraklerini sağlayacağı için daha makbuldür. <br /><br />Bayram, bir tesellidir; oruç ibadetinden ve Ramazan ayının o anne kucağı gibi munis ve sıcak ikliminden ayrılmanın verdiği burukluğa karşı bir teselli.. <br /><br />Bayram bir şükürdür; bir ay boyunca, Allah’ın affına, merhametine ermenin ve cehennemden âzâd olmanın şükrü.. <br /><br />Bayram bir provadır; ebedi âlemde – inşaallah – kavuşmayı ümid ettiğimiz, esas bayramımız sayılan ve affedildiğimizin remzi olan cennet günlerinin ve Cemalullah’ı müşahede merasimlerinin provası. Nasıl cennette gıll u gış, aldatma, kıskanma, kin tutma, düşmanlık etme yoksa ve herkes halinden memnunsa, bayramlar da o günlerin birer provası olarak, bütün düşmanlık duygularından azade geçirilmeli, olumsuz tablolar bu günler vesile edilerek bir bir silinmeli, yerine sımsıcak kardeşlik resimleri çizilmelidir. <br /><br />Bayram günleri, günahlarımızın affı, kalbimizin uyanması ve merhamet duygularımızın kabarması için birer fırsattır. Affedemediğimiz insanların kapılarını çalıp - Allah’ın bizi affettiği gibi – affetmek için önümüze konulmuş bir imkândır. <br /><br />Bayramlar, ziyaret, ziyafet, sıla-i rahim ve kaynaşma zamanlarıdır. Cömertliğin en geniş dairede sergilendiği, güler yüzün hiç eksik olmadığı, kalbin bir güvercin kalbi gibi insanları incitmemek için titrediği özel vakitlerdir. Tekbirlerin, tehlillerin her yanda gürlediği, salâvatların her tarafı kuşattığı hususi zaman dilimleridir. <br /><br />Bayram, kısalığına rağmen haftaların, hatta ayların varidâtını, hayrını, bereketini ve neşesini bağrında saklayan bir zaman dilimidir. Bayramda Cenâb-ı Hakk’ın öyle ekstradan teveccühleri ve sürpriz ihsanları vardır ki, onlara bayram olmayan on günde, belki bir ayda, belki on ayda, belki birkaç senede ulaşılamaz. Yapılan bütün hayır ve hasenât ancak Cenâb-ı Hakk’ın teveccühüyle değer kazanır; bayram işte öyle bir ilahî teveccühün en önemli vesilelerindendir; adeta bir ömrü tatlandıracak kadar engin ilahî lütuflara mazhar olma vaktidir. <br /><br />Tabii, böyle bir mazhariyet Ramazan’ın hakkını vermiş, bayramda da laubâlîliğe girmemiş insanlar için söz konusudur. Bayramı sadece bir tatil olarak gören, bir ay boyunca yemeden, içmeden alıkonulmuş olmanın intikamını alıyormuşçasına abur-cubur her şeyi mideye indiren ve mübarek günlerde muvakkaten uzak durduğu haramlara yeniden giren kimselerin bayramın hususi varidâtından istifade etmesi çok zordur. <br /><br />Cuma, haftanın bayramıdır, Ramazan ve Kurban da bütün bir senenin.. <br /><br />Bir de bayramlarımız vardır; ismi konmayan, vakti bilinmeyen ve hep ümitle ve hasretle beklenen… Müslümanların dünyada yüzlerinin güleceği, milletimizin sözünün geçeceği günler.. Huzura susamış insanlığın, tatlı su kaynağına koşar gibi imana koşacağı, inanmışların, inancın neşvesiyle bir kere daha coşacağı günler.. Allah’ın adının, Peygamberimiz’in yadının tekrar dünya ufuklarında şehbal açacağı, ezan-ı Muhammedîlerin her tarafta gürül gürül okunacağı günler.. Kur’an’ın anlaşıldığı ve doya doya yaşandığı günler… Kinin, nefretin toprağa gömüldüğü günler.. Milletimizin talihinin güldüğü günler.. İşte, ebedi bayramlara ulaşmadan önce, yeryüzünde kaybedilmiş cennetlerin yaşanacağı bu günler, bizim bu dünyada esas bayramlarımız olacaktır. <br /></span><br /><span style="font-family: "georgia";">Kaynak: hikmet.net sitesi</span></div><br /><div align="justify"></div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-20030620036258611912011-08-26T00:55:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.972+03:00Osmanlı’da Huzur Dersleri<span class="Apple-style-span" style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 13px; line-height: 19px; background-color: rgb(255, 255, 255); "><p style="text-align: justify;margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">Prof. Dr. Mehmet İpşirli</p><p style="text-align: justify;margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">Kuruluş yıllarından itibaren Osmanlı padişahları gerek ilmî ortamı canlandırmak, kültürel gelişmeyi sağlamak, gerekse iktidarlarını çeşitli kesimler nezdinde desteklemek ve hanedanın meşruiyetini ortaya koymak gibi düşüncelerle kendi huzurlarında ilmî toplantılar yapmak üzere etraflarına ulemayı toplama, hatta özel hoca edinme konusuna önem vermişlerdir. Fatih Sultan Mehmed döneminden itibaren bizzatpadişahın da katıldığı ilmî sohbetler ve tartışmalar büyük bir yoğunluk kazanmıştır.</p><p style="text-align: justify;margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">Huzur derslerine örnek olabilecek ilk sistemli uygulamanın III. Ahmed zamanında Nevşehirli Damad İbrahim Paşa tarafından 1136′da (1724) yapıldığı bilinmektedir. İbrahim Paşa, devrinin tanınmış alimlerini bazı Ramazanlarda kendi sarayında toplayarak onlara Kur’ân’dan bazı âyetlerin tartışmalı tefsirini yaptırmış, 1140 Ramazanda (Nisan 1728) bu derslerden birine III. Ahmed de katılarak başından sonuna kadar takip etmiştir. III.Mustafa’nın, babası III. Ahmed’in yanında genç bir şehzade olarak bu derslere katılması ve bundan etkilenerek huzur derslerini ihdas etmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Daha sonraki padişahlar da bu geleneği sürdürmüşlerdir. Nitekim 1168 Ramazanında (Haziran 1755) III.Osman’ın, Şerefâbâd’da kütüphane hocası Hamidî Efendiyi huzuruna davet ederek tefsir dersi yaptırdığı ve dersin sonunda ona ihsanlarda bulunduğu görülmektedir.</p><p style="text-align: justify;margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">18-29 Ramazan 1172 (15-26 Mayıs 1759) tarihleri arasında cuma dışında her gün padişahın huzurunda yapılan bu dersler Sepetçiler Kasrı, Sarık Odası, Ağa Bahçesi, Sofa ve Divanhane gibi Topkapı Sarayı’nın çeşitli mekanlarında gerçekleştirilmiş, toplantılara müzakereci olarak beş altı kadar alim katılmıştır. Dersler öğle ile ikindi arasında icra edilir, ikindi namazından sonra padişah Harem’e çekilirdi.</p><p style="text-align: justify;margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">Huzur derslerinde dersi takrir eden alime "mukarrir", müzakereci durumunda olan alimlere önceleri "talip", daha sonra "muhatap" denilmiştir. Bir mukarrir ve beş muhatapla başlayan bu derslerde muhatapların sayısı zaman içinde artmış, eksilmiş, ders adediyle günleri, saatleri ve dersin süresi değişikliğe uğramıştır. Huzur dersleri hocaları şeyhülislam tarafından seçilmektedir. Gerek mukarrir gerekse muhatapların seçiminde liyakate ve ilmî mertebeye dikkat edilmesi, gönderilen emir ve tezkirelerde önemle belirtilmiştir. 1200 (1786) yılından itibaren Ramazanda sekiz ders ile yetinildiği ve dokuzuncusunda mukarrirler meclisi toplanmasının bazı istisnalarla âdet haline geldiği görülmektedir. Tam bir ilmî serbestiyet içinde yapılan derslerde bir âyet okunarak mukarrir tarafından onun tefsiri yapılır, muhatapların sorularına ve itirazlarına mukarrir cevap verir, böylece ilmî bir mübahase cereyan ederdi. Dersler genellikle Kadı Beyzavî tefsirinden yapılırdı. Ancak âyetlerin tefsirinin son derece ağır ilerlediği, birkaç yılda sadece birkaç âyetin ele alınabildiği, bunun ise âyetlerin tefsir ve tahlillerinde gramer meselelerine, etimolojik ve ilgisiz yorumlara ağırlık verilmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Nitekim İsra sûresinin tefsiri 1189 Ramazanında (Kasım 1775) başlamış, 1192 Ramazanına (Ekim 1778) kadar sürmüş, Fetih sûresinin tefsiri ise 1193-1198 (1779-1784) yılları arasında tamamlanabilmiştir. 1201 Ramazanında (Temmuz 1787) Bakara sûresinin tefsirine başlanmış, 1205 Ramazanına (Mayıs 1791) kadar beş yıl boyunca ancak ilk otuz âyetinin tefsiri müzakere edilebilmiştir.</p><p style="text-align: justify;margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">XIX. yüzyıl boyunca yapılan huzur derslerinde yeni bazı prensipler belirlenmiş ve bir teamül teşekkül etmiştir. Bu dönemde mukarrir ve muhatapların İstanbul ruûsunu almış, herhangi bir resmî vazifesi olmayan, İstanbul’da ikamet eden alimler arasından seçilmesi, tayinlerin şeyhülislamın teklifi üzerine padişah tarafından yapılması, mukarrirlikte bir münhal olduğunda daha sonraki meclislerin mukarrerlerinin hiyerarşik sırayla yükselmesi, böylece son mukarrirliğe ilk meclisin baş muhatabının seçilmesi âdet olmuştur. Mukarrir, herhangi bir sebeple Ramazanda dersini takrir edemeyecek durumda olursa o dersin baş muhatabı yerini alamaz, şeyhülislamın teklifi ve padişahın iradesiyle yeni tayin yapılırdı. Hacca gitme, yakınlarını ziyaret etme gibi sebeplerle İstanbul’dan ayrılan ders üyeleri Ramazan olmasa bile şeyhülislamdan izin alırlardı. Derslerde tefsir edilecek sûre ve âyetler çok önceden meşihata bildirilir, şaban ayının on beşinde muhataplara hazırlanmaları tembih edilirdi. Mukarrir ve muhataplar için gizlilik esastı. Bunlar Ramazanda resmî ders günleri gelmeden özel olarak kendi aralarında ders müzakeresinde bulunamazlar, ancak günleri gelince aleni olarak ders yapabilirlerdi. Meclislerin toplantı yerini padişah belirlerdi. Burada mukarrir padişahın sağında, muhataplar ise mukarririn yanında yarım daire şeklinde önlerinde rahlelerle minderlere otururlardı. Erkek ve kadınlardan huzurda ders dinlemek üzere kalacakların isimlerinin padişahın tasvibinden geçmesi gerekirdi.</p><p style="text-align: justify;margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">Huzur derslerinin mahiyetini, tarihçesini, yapılışını, mukarrir ve muhatapların seçimlerini ve isimlerini araştıran Ebül’ula Mardin, çalışmasını önce üç geniş makale halinde <em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası’nda </em>1950-1951 yıllarında yayımlamış daha sonra bu yazılarını <em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">Huzur Dersleri </em>adıyla kitap haline getirmiştir (İstanbul 1951). Huzur dersi hocalarının mazhar oldukları ihsanlar ve maruz kaldıkları cezalar, bu derslerin yapıldığı yerler, mukarrir ve muhatapların hal tercümeleri, ders ve icazetname örnekleri, menkıbeler ve bazı eklerden oluşan II ve III. ciltleri ise İsmet Sungu bey ikisi bir arada olmak üzere neşretmiştir (İstanbul 1966).</p><p style="text-align: justify;margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; ">Günümüzde Fas Sultanı II. Hasan’ın huzurunda Ramazan aylarında usul ve muhteva bakımından Osmanlı huzur derslerine benzeyen dersler yapılmakta ve bunlar <em style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; ">ed-Dürûsü’l-Haseniyye </em>adıyla Arapça ve İngilizce olarak neşredilmektedir.</p><p style="text-align: justify;margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 10px; padding-left: 0px; "><a href="http://www.sonpeygamber.info/huzur-dersleri" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 2px; padding-right: 2px; padding-bottom: 2px; padding-left: 2px; color: rgb(156, 70, 23); text-decoration: none; ">http://www.sonpeygamber.info/huzur-dersleri</a></p></span>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-53858583933977726462011-08-01T04:23:00.000+03:002017-03-09T21:13:49.987+03:00RAMAZAN VE ORUÇ İLE İLGİLİ HADİSLER<div align="justify"><span style="font-family:trebuchet ms;color:#000000;"></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 153); " >Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Nebî şöyle buyurdu:<br /><br /></span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" >“Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk etmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.”<br />( Buhârî, Savm 8; Ebû Dâvûd, Savm 25) </span></span></div><div align="justify"></div><div align="justify"></div><div align="justify"></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah dedi ki:<br />“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Kullarımın bana en sevgili olanı, oruç açmakta acele davranandır.”<br />(Tirmizî, Savm 13) </span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />Sehl İbnu Sa'd (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu:<br />“Oruç açmakta acele ettikleri sürece Müslümanlar hayır üzere yaşarlar.”<br />( Buhârî, Savm 45; Müslim Siyam 48) </span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />Amr İbnu’l-Âs (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu:<br />“Bizim orucumuz ile Ehl-i kitabın orucu arasındaki en önemli fark sahur yemeğidir.”<br />(Müslim Siyam 45; Ebû Dâvûd, Savm 15) </span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />İbni Abbas (r.a.) şöyle dedi:<br />“Sahur yapınız, zira sahurda bolluk-bereket vardır.”<br />( Buhârî, Savm 20; Müslim Siyam 45) </span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />İbni Abbas (r.a.) şöyle dedi:<br />“Rasûlullah insanların en cömerdi idi. Onun en cömert olduğu anlar da Ramazanda Cebrâil’in, kendisi ile buluştuğu zamanlardı. Cebrâil (a.s.), Ramazanın her gecesinde Hz. Peygamber ile buluşur, (karşılıklı) Kur’an okurlardı. Bundan dolayı Rasûlullah Cebrâil ile buluştuğunda, esmek için engel tanımayan bereketli rüzgardan daha cömert davranırdı.”<br />( Buhârî, Savm 7; Müslim Fezail 48, 50 ) </span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu:<br />“Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da bağlanır.”<br />( Buhârî, Savm 5; Müslim Siyam 1,2,4,5) </span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu:<br />“Kim faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”<br />( Buhârî, îman 28, Savm 6; Müslim, Siyam 203) </span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu:<br />“Allah rızası için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar.”<br />( Buhârî, Cihad 36; Müslim, Siyam 167-168) </span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />Sehl İbnu Sa'd (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Nebî şöyle buyurdu:<br />"Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. ‘Oruçlular nerede?' diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez."<br />( Buhârî, Savm 4; Müslim, Siyam 166) </span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />İbni Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu:<br />"İslam dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (s.a.v.) Allah'ın rasûlu olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmak."<br /><br /></span></span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" >Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurdu:<br />"Aziz ve celil olan Allah ‘İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim' buyurmuştur. Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum' desin. Muhammed'in (s.a.v.) canı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır."<br />( Buhârî, Savm 9; Müslim, Siyam 163) </span></span></div><span><div align="justify"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />RAMAZAN VE ORUÇ İLE İLGİLİ AYETLER</span></div><div align="justify"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" >Bismillahirrahmânirrahîm<br />"Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik<br />Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin!<br />Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.<br />Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner.<br />O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. (Kadir, 1-5 ) </span></div><div align="justify"><span><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />"(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir." ( Bakara, 185) </span></span></div><span><div align="justify"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />"Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır." ( Bakara, 184) </span></div><div align="justify"><span class="Apple-style-span" style="color:#000099;" ><br />"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı". ( Bakara,183) </span></div><div align="justify"><span class="Apple-style-span" style="color:#FFFFFF;" >.</span></div><div align="justify"><a href="http://www.sonpeygamber.info/tr/content/view/774/1/lang,tr/"><span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 153); " >http://www.sonpeygamber.info/tr/content/view/774/1/lang,tr/</span></span></a></div><div align="justify" style="font-family: 'trebuchet ms'; "><span class="Apple-style-span" style="color:#FFFFFF;">.</span></div></span></span>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-755126521914723044.post-81385111262597564512011-07-15T18:47:00.000+03:002017-03-09T21:13:50.002+03:00Beraat Kandili Hakkinda...<div style="font-family: "verdana"; text-align: justify;"><span style="font-weight: bold;">Mübarek Gecelerimiz Kandiller</span><br /><span style="font-weight: bold;">Yunus Gülendam</span><br /><br />Zaman ve mekânlar bütün kıymet ve kutsiyetini, hakikatte Allah’ın dilemesinden alırlar. Bu İlâhî dileme ise varlıklar için binbir maslahat ve hikmetler içerir. Ayrıca o zaman dilimlerinde gerçekleşen mühim olaylar ve o mekânları dolduran kıymettar mekînler de, içinde bulundukları zaman ve mekâna değer kazandırmışlardır. İslâm’da mübarek zaman dilimlerinin kudsiyeti de meşiet–i İlâhî’den geldiği için, Müslümanlara sonsuz feyz ü bereketin nüzulü için birer vesile olmaktadırlar. Mübarek ay, gün ve geceler, İslâm’ın şeairindendir; hususi kıymetleri ve kerametleri vardır. Kâinat, semavat, feza–yı âlem ve bütün varlıklar1 bu kutlu zaman dilimlerine hürmet etmektedir. (2) Âyet veya hadîslerin, kutsallığını tespit ettiği ve Mü’minlerin de yüzyıllardan beridir kutladığı bu mübarek ay, gün ve geceler, senenin içine dağılmış vaziyette bulunmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (sas)’in hicretini esas alan ay takvimine göre Recep, Şaban ve Ramazan ayları öncelikli olan kutsal aylardır. İslâm toplumunda bu aylara Şühûr–u Selâse (Üç Aylar) denilmiştir. Eşhürü’l–Hurum (Haram Aylar) ise Muharrem (ki senenin ilk ayıdır), Zilkade, Zilhicce ve Recep aylarıdır. Mübarek günlere gelince: Hicrî Yılbaşı, Aşûre Günü, Arafe Günü, Ramazan ve Kurban Bayramları, Cuma Günleridir. Bu yazıda kutlu zaman dilimleri içinden yalnızca kandil geceleri üzerinde durulacaktır.<br />...<br /><br /><br />BERAAT KANDILI<br /><br /><br />Üç ayların ikincisi olan Şaban ayının on beşinci gecesidir. Berâat gecesinde, beşerin kader programı nev’inden bir İlâhî icraat yapıldığı için, bu gece Kadir gecesi kudsiyetindedir; ve bütün senenin bir çekirdeği hükmündedir. (42) Bu gece mahlukatın bir sene içindeki rızıklarına, zengin veya fakir, aziz veya zelil olacaklarına, ihya veya imate edileceklerine, ecellerine ve hacıların adetlerine dair Allah tarafından meleklere malumat verileceği beyan olunmaktadır. (43)<br />Beraat, “iki şey arasında ilişki olmaması; kişinin bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğünün bulunmaması” anlamına gelir. Sahih hadîslerin beyanına göre: Şaban ayının on beşinci gecesi tevbe eden mü’minler, Allah’ın afv ü mağfireti ile günahlarından ve dolayısıyla Cehennem’den berâat edecekler, kurtulacaklardır. Şaban’ın ortasındaki geceye Berâat isminin dışında; mâ'nen verimli, feyizli, bereketli ve kutsi bir gece olduğu için Mübarek Gece; iyi değerlendirildiği takdirde günahlardan arınma ve suçlardan temize çıkma imkânı taraf–ı İlâhî’den verildiği için Sâk (Berâat, Ferman, Kurtuluş Belgesi) Gecesi; Lutf u ihsanı aşkın, afv ü merhameti engin olan Allah’ın ikram ve iltifatlarına erişildiği için de Rahmet Gecesi de denilmiştir. (44)<br /><br /><br />Berâat gecesinin mübarekiyet ve hususiyeti hakkında sahih hadîs–i şerîflerden bir–ikisi şöyledir: “Allah Tealâ, Şaban ayının onbeşinci (Berâat) gecesinde –rahmetiyle– dünya semasına iner, orada tecelli eder ve Kelb Kabîlesi'nin koyunlarının tüyleri sayısından daha çok sayıda günahkârı affeder.” (45) Başka bir rivayete göre de Hz. Peygamber: “Şaban’ın ortasındaki (Berâat kandili) geceyi ibadetle ihya ediniz, gündüzünde de oruç tutunuz. Allah Tealâ o akşam güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana kadar, ‘Yok mu benden af isteyen, onu affedeyim. Yok mu benden rızık isteyen, ona rızık vereyim. Yok mu bir musibete uğrayan, ona afiyet vereyim. Yok mu şöyle, yok mu böyle!’ der.” buyurmuştur. (46) Bir diğer hadîste ise, Berâat kandilinde yapılacak duaların geri çevrilmeyeceği müjdesi verilmiştir. (47)<br /><br /><br />Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs’teki Mescid–i Aksa’dan Mekke’deki Kabe–i Muazzama istikametine çevrilmesinin Hicret'in ikinci yılında Berâat gecesinde vuku bulduğunu kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır.<br /><br /><br />Bazı müfessirler “Biz Onu (Kur'ân’ı) kutlu bir gecede indirdik. Çünkü biz haktan yüz çevirenleri uyarırız. O öyle bir gecedir ki, her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile o zaman yazılıp belirlenir.”(48) âyetinde belirtilen gecenin Berâat gecesi olduğunu söylemişlerdir. İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre ise bu gece Kadir gecesidir. Çünkü diğer âyetlerde Kur'ân’ın Ramazan ayında (49) ve Kadir gecesinde (50) indiği açıkça bildirilmektedir. Bu takdirde Kur'ân’ın tamamının Berâat gecesi Levh–i Mahfuz’dan dünya semasına indiği, Kadir gecesinde de görevli kâtipler tarafından istinsah edilip, âyetlerin Cebrail tarafından Efendimiz (sas)’e peyderpey indirilmeye başlandığı şeklinde bir yorum ortaya çıkmaktadır ki bazı müfessirler bu görüşü benimsemişlerdir. (51)<br /><br /><br />Bazı âlimlere göre: Berâat gecesi, emirlerin Levh–i Mahfuz’dan istinsahına başlanır, kâtip melekler bu geceden, gelecek seneye müsaadif ayın geceye kadar olacak olan vak’aları yazar ve bu işler, Kadir gecesi bitirilir. Rızıklarla alâkalı defter Mikail (as)’e; harpler, zelzeleler, saikalar, çöküntülerle ilgili defter Cebrail (as)’e; amellerle alakalı defter, dünya göğünün sahibi ve büyük melek olan İsrafil (as)’e; musibetlere ait nüsha da Azrail (as)’e teslim olunur. (52) Rasûlulllah (sas): “Allah Tealâ tüm şeyleri Berâat gecesinde takdir eder. Kadir gecesi gelince de bu şeyleri sahiplerine teslim eder.” buyurmuştur. Berâat gecesinde eceller ve rızıklar; Kadir gecesinde ise hayır, bereket ve selametle alâkalı işler takdir edilir. Kadir gecesinde sayesinde dinin güç–kuvvet bulduğu şeylerin takdir edildiği; Berâat gecesinde ise, o yıl ölecek olanların isimlerinin kaydedilip ölüm meleğinin teslim edildiği de söylenmiştir. (53)<br /><br /><br />İslâm kaynaklarında Berâat gecesinde beş hasletin varlığından bahsedilmektedir: 1– Her önemli işin bu gecede hikmetli bir şekilde ayrımı ve seçimi yapılır. 2– Bu gece yapılan ibadetin (kılınan namazların, okunan Kur'ân'ların, yapılan dua ve zikirlerin, tevbe ve istiğfarların), gündüzünde tutulan oruçların fazileti çok büyüktür. 3– İlâhî ihsan, feyiz ve bereketle dopdolu bir gecedir. 4– Mağfiret (bağışlanma) gecesidir. 5– Rasul–i Ekrem’e şefaat hakkının tamamı (şefaat–ı tamme) bu gece verilmiştir. (54)<br /><br /><br />Bu gece her tarafı kaplayan rahmet, merhamet ve lütuftan tevbe etmedikleri takdirde şu kimseler istifade edemezler: 1– Allah’a ortak koşanlar. 2– Kalpleri düşmanlık hisleriyle dolu olup insanlarla zıtlaşmaktan başka bir şey düşünmeyenler. 3– Müslümanların arasına fitne sokanlar. 4– Akraba bağını koparanlar. 5– Gurur ve kibir sebebiyle elbiselerini yerde sürüyenler. 6– Anne ve babalarına isyanda devam edenler. 7– Devamlı içki içenler. (55)<br /><br /><br />Hz. Peygamber’in Şaban ayına ve özellikle bu ayın içindeki Berâat gecesine ayrı bir önem vererek onu ihya ettiğine dair diğer rivayetleri göz önüne alan çoğu âlimler bu geceyi namaz kılarak, Kur'ân okuyarak ve dua ederek geçirmenin çok büyük sevaba vesile olacağını söylemişlerdir. Berâat gecesi kılınacak namaza Salâtü’l–Hayr/Hayır Namazı denilmiştir. Bu namaz bir çok rivayete göre yüz rek’attir. Her rek’atinde fatiha suresinden sonra on (veya on bir) kere ihlas suresi okunur. (56) Bir rivayet göre ise on rek’attir; ve her rek’atinde fatiha’dan sonra yüz İhlas suresi okunur. (57)<br /><br /><br />Bediüzzaman Hazretleri talebelerine yazdığı bir Berâat Kandili tebriğinde bu gecenin değeri ve değerlendirilmesi ile alâkalı şöyle demektedir: “Elli senelik bir manevî ibadet ömrünü ehl–i imânâ kazandıran Leyle–i Berâatınızı ruh u canımızla tebrik ederiz.” (58) “Bu gelen gece olan Leyle–i Berâat [Berâat Gecesi], bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat–ı beşeriyenin [insanlığın kaderinin] programı nev’inden olması cihetiyle, Leyle–i Kadrin kudsiyetindedir. Herbir hasenenin [salih amelin] Leyle–i Kadir’de otuzbin olduğu gibi; bu Leyle–i Berâat’ta herbir amel–i sâlihin ve her bir harf–i Kur’ân’ın sevabı yirmibine çıkar. Sair vakitte on ise, Şuhur–u Selâsede [Üç aylar] yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâlî–i meşhûrede [meşhur geceler], onbinler, yirmibin veya otuzbinlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur'ân’la ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır. (59)</div>Hikmet Bahcesihttp://www.blogger.com/profile/03352420444307855473noreply@blogger.com0