18 Ekim 2005 Salı

Seytanla Ozgurluk Uzerine Bir Diyalog

Herseyin Hikayesini Merak Eden Adam: Bir Garip Diyalog
Umit Simsek, Morotesi Sitesi

Sonbaharın sonlarına doğru, serinliğin kendisini hissettirmeye başladığı günlerden birinde, insanlardan uzak, denize yakın bir yerde, pardesüsüne sarılmış bir halde bir bankın üzerine oturmuş ve önündeki sakin manzaraya dalıp gitmişti Cem. İş günlerinden biriydi. Genç iş adamı o gün biraz erkence çıkmış, böyle zamanlarda çoğunlukla yaptığı gibi, vapurdan indikten sonra evine dönerken yolu uzatmış, günün biriken kaygı ve sıkıntılarını boşaltmak için tabiatla beş on dakikalığına da olsa baş başa kalmak istemişti.

Bir martıyı takibe koyuldu. Belli bir amacı yok gibiydi martının. Hemen hemen hiç kanat çırpmadan süzülüyor, dönüyor, pike yapıyor, bir süre denize paralel şekilde ve durgun sudaki yansımasıyla yarış edercesine uçuyor, sonra yine yükseliyordu. Kanatları sabit bir şekilde dönerek yükseliyor, yükseldikçe çizdiği daireler genişliyor, belli bir yüksekliğe vardıktan sonra kendisini planör gibi hava üstünde kaymaya bırakıyordu. Bir bale gösterisini izlercesine martıyı seyretti Cem. Müzik olarak, sessizlik eşlik ediyordu gösteriye.

“Ne görüyorsun?”

Bir ses duyar gibi oldu, irkildi. Sağına soluna bakındı. Kimse yoktu. Tekrar gösteriye dönmek istedi. Martıyı göremedi. Ufka meyletmiş güneşin ışığı gözünü almıştı. Birkaç saniye sonra martı güneşin bulunduğu taraftan uzaklaşınca tekrar Cem’in görüş alanına girdi. Fakat seyir yine kesintiye uğradı.

“Ne görüyorsun?”

Yine kimseler yoktu etrafında. Fakat sesi duyduğundan emindi Cem. Saçlarının dibinden ayaklarının ucuna kadar dalga dalga yayılan bir ürperti hissetti.

“Korkman gereksiz,” dedi ses. “Basit bir soru sordum sadece.”

Genç adam yutkundu. Gelip geçenlerin bulunmadığından emin olmak için etrafı kolaçan etti. Kendi kendisine konuşan bir adam görüntüsü vermek istemiyordu. “Martı” diye fısıldadı.

“Onun yerinde olmak istiyorsun, değil mi?”

Az önce genç adamın aklından geçen, buna yakın birşeydi. Bu uçuşun martı açısından nasıl bir serüven teşkil ettiğini düşünmüştü. Fakat ses, konuyu başka bir tarafa çekti.

“Aslında onun gibi özgür olabilirsin.”

“Ben zaten özgürüm.”

Tiz perdeden bir kahkaha sesi yankılandı genç adamın kafatasında. O kadar. Başka bir cevap gelmedi. Artık birisiyle konuşmakta olduğundan şüphesi kalmamıştı genç adamın. Alaya alınmak ise canını sıkmıştı. Ayağa kalktı. Bir iki adım attıktan sonra hızla geriye döndü. Az önce oturduğu yere doğru seslendi:

“Ben özgürüm dedim. Hayatım boyunca kimsenin ne tutsağı oldum, ne kölesi!”

“Sen öyle zannet” cevabı, hemen yakınından geldi. “Bak şu kuşa. Karışanı, görüşeni var mı? Nasıl uçacağını kimseye soruyor mu? Yiyip içtiğine kimse sınır koyuyor mu?”

Martılar iki olmuştu. Bir süre, suya paralel şekilde beraberce uçtuktan sonra, ikisi de ayrı ayrı yönlere ayrılarak uzaklaştı. Genç adam hangisini seyretmeye devam edeceğini düşünürken, ses gittikçe fısıltıya dönüşerek, fısıltıya dönüştükçe de yaklaşarak ve beyninde yankılanarak devam ediyordu.

“Bir de kendi haline bak. İstediğini yiyemezsin. İstediğini içemezsin. İstediğin yere gidemezsin. İstediğin kimseyle istediğin herşeyi yapamazsın. Attığın her adım, aldığın her nefes gözetim altında. Sen buna mı özgürlük diyorsun?”

Bir an bocaladı genç adam. Fakat esrarengiz sesin neden söz ettiğini anlaması uzun sürmedi. Bunu anlayınca da sesin sahibini tanımıştı.“Sen,” dedi, “sen Şeytansın!”

“Evet,” dedi sesin sahibi. “Beni tanıdın.”

“Tanıştığımıza hiç memnun olmadım. Şimdi yolumdan çekil ve beni rahat bırak.”

“Acele etmemeni tavsiye ederim,” dedi Şeytan. “Bakarsın, sana iyiliğim dokunabilir.”

“Şuna iyilik değil de şeytanlık desene.”

“Nasıl dersen de. Ama seninle ömür boyu beraber olduğumuzu da unutma. Buradan kovsan başka yerde karşına çıkarım. Hiç ummadığın zamanda, hiç görmediğin taraftan senin yolunu keserim. Kendine en güvendiğin zamanda seni şaşırtırım. İyisi mi seninle açıktan açığa konuşalım. Hâlâ çekip gitmemi istiyor musun?”

Cem’in kafası iyice karışmıştı. Konuşanın Şeytan olduğu kesinleşmişti; ama son söyledikleri doğruya benziyordu. Acaba Şeytan ara sıra da olsa doğru söyler miydi?

“Hareketlerinde özgür olmadığını sen de biliyorsun. Her ânının gözetlendiğine inanıyorsun. Her hareketinin kaydedildiğini ve hepsinden hesaba çekileceğini düşünüyorsun. Kendi keyfince geçirebileceğin bir an bile yok hayatında.”

Genç adam, avazının çıktığı kadar “Defol!” diye bağırmaya hazırlanırken, birden bire, Şeytanın söylediklerinin kendisine pek de yabancı gelmediğini hatırladı. Benzer şeyleri başka yerlerde ve başka zamanlarda çeşitli defalar işitmişti; hattâ zaman zaman kendi içinde de böyle düşüncelerin doğduğu oluyordu.

“Bak,” dedi Şeytan. “Sen de aynı şeyleri düşünüyorsun, ama itiraf etmeye çekiniyorsun. Yoksa benimle tartışmaktan korkuyor musun? Herhalde, inandığın şeyler, küçük bir tartışmayı kaldıramayacak kadar çürük olmalı.”

İyice köşeye sıkıştırıldığını hissetti Cem. Çaresizlikle denize doğru bakındı. Martı suya doğru kurşun gibi daldı, daldığı gibi ağzında birşeylerle çıkıp uzaklaştı. Şeytanla tartışma. Neden olmasın? Eğer Şeytandan bütünüyle kurtulamayacaksa insan, görünen Şeytan görünmeyen Şeytandan iyidir. Hiç değilse karşı karşıya geçip kozlarımızı paylaşma imkânımız olur.

“Tamam,” dedi. “Tartışalım. Ama sen bana ne vaad ediyorsun?”“Özgürlük,” dedi Şeytan.

“Ben zaten özgürüm” dedi genç adam.

“Tutsak olduğunu sana benden başka söyleyen olmadı mı? Gerçek özgürlüğü ben sana tattıracağım.”

“Yani sana tutsak olmamı istiyorsun. Bu mu senin özgürlük dediğin?”Bu, Şeytan için beklenmedik bir cevap değildi. Fakat biraz erken gelmişti.

“Peki, benim dediğimi de yapma. Kendi kendinin efendisi ol. Keyfince yaşa, gönlünce takıl. İstediğini yap, dilediğin gibi bir hayat sür.”

“Nefsim nereye çekerse o yöne gideyim demek istiyorsun.”“Bu kadar basit işte.”

“Nefsim beni her türlü kötülüğe çağırsa da mı?”

Cem sözlerine bir cevap alamadı. O yine devam etti:“Buna da kendi kendinin efendisi olmak değil, olsa olsa nefsine tutsak olmak derler. Senin bana özgürlük adı altında yutturmak istediğin şey, iki kölelikten başka birşey değil. Eğer kölelik vazgeçilmez bir tercih ise, ki senin bana sunduğun şıklardan böyle olduğu anlaşılıyor, kime köle olmak daha uygun düşer: Allah’a mı, sana mı, nefsimize mi? Haydi, sen cevap ver.”

“Tamam, tamam,” dedi Şeytan aceleyle. “Senin kölelikten kurtulmaya niyetin yok, anlaşılan. Bari bütün bütün köle olma. Bir orta yol bul kendine.”

“Nasıl olacak o?”

“Eğer görünmeyen bir varlığa saygı göstereceksen göster; ama niçin onu hayatının her ânına karıştırıyorsun? Sen de herkes gibi olsana.”“Eğer O hayatımın her ânına karışmayacaksa, Ona kulluk etmenin ne yararı olabilir? Hayatımın bütünüyle Onun gözetimi altında olmasını ben senin gibi tutsaklık saymıyorum; tersine, bir özgürlük ve mutluluk biliyorum. Benim kalbimden geçenleri bilemeyecek birisinin önünde ben niye eğileyim? Bana bir nefes bağışlayamayana, hastalandığımda bana şifa veremeyene, bir haksızlığa uğradığımda beni dinlemeyene, şükrettiğimde benim ağzımdan çıkanı işitmeyene, ayağıma batan bir dikenden haberi olmayana ben niçin yalvarayım?”

“Bir de Allah için herşeyden yüce, herşeyden büyük dersiniz!” Şeytan, bir fırsat yakalamışçasına araya girdi. “O kadar yüce bir varlığın işi gücü yok da senin ayağına batan dikenle mi uğraşacak? Bir düşünsene, yeri ve gökleri idare eden birisinin huzuruna çıkıp, ‘Benim ayağım kanadı, acısını dindir’ diye yalvarıyorsun. Bir çocuğun kayıp misketi için ülkenin hükümdarına başvurması gibi birşey!”

“Aslını istersen, ondan daha da ötede. Çünkü Allah bütün hükümdarlardan daha büyük; ben ise Allah karşısında o çocuktan daha da küçüğüm.”

“Hah, şöyle,” dedi Şeytan. “Akıllı birine benziyorsun. Seninle anlaşacağımızı biliyordum.”

“Acele etme,” dedi, kıs kıs güldü Cem. “Ne demişler, acele işe şeytan karışır. Allah’ın küçük işlerle uğraşmaması gerektiğini söylüyorsun, öyle değil mi?”

“Öyle.”

“Peki, sence ne kadar büyük işlerle uğraşmalı? Diken ayağıma batacağı yerde gözümü çıkarsa, Onun huzuruna çıkmak için bir mazeret yakalamış olur muyum?”

Cevap vermedi Şeytan. Sözün nereye varacağını anlamış, yahut anlamaya çalışıyordu. Cem devam etti:

“Gözümün çıkması, benim için hiç kuşkusuz, ayağımın kanamasından büyük bir olay. Ama Allah için öyle mi? Hayır. Bütün insanların bütün istekleri bir araya gelse, Allah için büyük birşey olur mu? Yine hayır.” Deniz ufkunu işaret etti Cem. Güneş, uzaktaki dağların üzerine iyice yaklaşmıştı. “Şu dağlara büyük desen, Dünyanın büyüklüğü yanında hiç kalır. Dünyaya büyük desen, güneşin tek bir alevi onun binlercesini birden yutar. Güneşe büyük desen, sadece Samanyolunda onun gibi yüz milyarlarcası var. Samanyoluna büyük desen, evrende onun gibi yüz milyarlarcası var. Dünya üzerinde nefes alıp veren insanlardan herbirine bir düzine yıldız versen Samanyolunu, bir o kadar galaksi versen evreni tüketmiş olmazsın. Şimdi bir daha söyle bakalım Şeytan, bu âlemde küçük neye denir, büyük neye denir?”

15 Ekim 2005 Cumartesi

‘Manevî Beslenme’ Yolları

Ömer Baldık
Zafer Dergisi
Temmuz 2005


Manevî hayat akan bir su gibidir. Akan su ise hayattır. Dağların ve ormanların içinden doğan su, tazelik ve sağlık getirir; çünkü akmaktadır. Bunun tam aksine, bataklık durgundur ve hastalık üretir; üstelik kendisine akan suyu tutar ve onu da bozar. Öyleyse, tutup biriktirmeye çalışan biri olmak yerine, kendi dışına akmaya ve vermeye çalışan biri olmak gerekir. Eğer içimizdeki iyilik potansiyelini saklı tutar ve onun dışarıya akmasına izin vermezsek, manevî dünyamız çürümeye yüz tutar, duygularımız cılızlaşır. İşte bu nedenle iyi yanlarımıza çektiğimiz setleri paramparça etmeli ve güzel niyetlerimizin bir nehir gibi akmasına izin vermeliyiz. Çünkü, tazelik ve hayat akmaktadır.

Evet, günümüzün artan tüketiciliği, materyalist ve dünyevî atmosferi, bu akışın önünde set olmaya çalışıyor. Ama her set, önündeki suyu bir süre tutabilirse de, ilânihaye tutmaya muktedir değildir. Su, ya seti aşar ya da deler geçer. İşte, insanın manevî dünyası da böyledir. İçindeki iyilik potansiyelini dışarıya akıtmak isteyen bir manevî gücün karşısında hiçbir set duramaz ve tutunamaz. Buna insanı ‘dünya’ya çağıran ve onda boğmak isteyen her türlü set dahildir.

Ancak bunun için gündelik hayat içinde insanın manevî beslenme yollarının farkında olması ve bunları elden geldiğince yerine getirmesi gerekmektedir. Bunlar bir dizi meleke hâline getirilmiş düşünce, tutum ve tavır ile alışkanlık hâline getirilmiş davranışı içerir.


Size yapılan iyiliklerin farkına varın: İnsan unutkandır. Her an hayatımıza akıp durmakta olan iyilik ve lütufları unuturuz. Şefkatli Yaratıcımızın sonsuz iyiliklerini, başka insanların bizim için yaptığı iyilik ve yardımları unuturuz. Bu dalgınlığı aşmanın yollarından biri, son bir haftada ya da bir günde bize yapılan iyilikleri not etmek olabilir. Meselâ, bir gün aile üyelerinizin size yaptığı iyilikleri not edebilirsiniz. Başka bir gün, komşularınızın yaptığı iyilik ve yardımları; başka bir gün arkadaşlarınızın; başka bir gün ise bir düşmanınızın iyilik ve yardımlarını liste hâlinde yazabilirsiniz. Böylece bazı zamanlarda nefsinizin görmek istediğinin aksine, ne de çok iyilik ve lûtfa mazhar olduğunuzu görebilirsiniz.

Sözlerinizde insanların iyiliğini isteyen dualara yer verin: Dilinizi “Allah yardımcın olsun”, “Allah kalbini, seni ve tanıdıklarını huzurlu kılsın”, “Allah sana ve ailene merhamet etsin”, “Allah çocuğunuzu kendi istediğiniz şekilde yetiştirmenizi nasip etsin”, “Yeni işiniz hayırlı olsun” gibi dua sözlerine alıştırın ve bunları arkadaşlarınız, dostlarınız ve tanıdıklarınız için söyleyin. Sizi ve çevrenizdeki insanları manevî olarak yükseltecek, cesaretlendirecek ve olumlu bir bakış açısına yöneltecek duaları taze ve yeni sözlerle gönülden dillendirin. Dilinizi duaya alıştırmanız, ruhunuzun kuvvet ve enerjiyle dolmasını sağlar.

Toplu ibadetlere iştirak ederek ruhunuzu besleyin: Manevî yönünüzü güçlü kılmak için dua ve ibadet için harcadığınız zamanı artırmalısınız. Dua, namaz, tefekkür gibi ibadetleri mümkün olduğunca topluluk halinde yapmak, topluluğun ortak hareketinden doğan sinerjiden istifade etmenizi sağlar. Bu sinerji, Allah’ın cemaatle namaz emrini yerine getiren kulları için onlara lütfettiği bir ikramdır.

Allah’a tevekkül edin: Manevî gelişme ya da yükselme, zaman içinde inançta ve imanda belirli sıçramalar yaşamak anlamına gelir. Bu sıçramaları belli ölçüde başarmış bir kişinin, elde ettiği başarıları sadece kendi şahsî gayretine ve ilmine bağlaması düşünülemez. Öyleyse iman etmenin ve manevî yükselmenin göstergelerinden biri de, ortaya konan gayretten sonra sonucu Allah’ın yarattığını teslim etmek ve hırçın bir şekilde sebeplere saldırmamaktır. Manevî yükselme yaşamış bir kişi, elinden gelen her şeyi yapar ama bütün bunları yaparken Allah’a ve kadere imanı onu huzurlu ve sakin hareket etmeye yönlendirir. O Allah’a güvenir, başarı için ihtiyaç duyduğu sebeplerin etrafında toplanmasına Allah’ın yardım edeceğini bilir.
Minnettar bir insan olun: Her yeni günü Allah’ın bize gönderdiği bir hediye olarak görmeli ve güne O’na olan minnettarlığımızı ifade eden bir duayla başlamalıyız. O günün bize birtakım sıkıntılar getireceğini düşünüyorsak bile, güne bir şükür duasıyla başlamayı ihmal etmemeliyiz. Yine, gün içinde ne kadar zorlu olaylarla karşılaşırsak karşılaşalım, akşamın ilerleyen saatlerinde bir şükür ve hamd duası yapmalıyız.

Dostlarınızın manevî yolculuklarını paylaşın: Manevî olarak yükselmek ve gelişmek isteyen birisini bulduğunuz zaman onunla dostluk edin. Belli aralıklarla dinî ve manevî konuları müzakere etmek üzere bir araya gelin. Göreceksiniz ki, bu düzenli görüşmeler manevî yükselmeniz için güzel basamaklar olacaktır.

Hizmet edin: İçinde yaşadığınız topluma hizmet etmenin yollarını araştırın. Bunlar, özellikle karşılığında bir ödül almayacağınız hizmetler olsun. Sokakta gördüğünüz bir çöpü yerden almak, yaşlı birisini karşıdan karşıya geçirmek, otobüste ihtiyacı olan birine yer vermek ya da bir yayayı gideceği yere kadar arabanızla götürmek; veya geçiminizi temin ettiğiniz işte çok küçük bir yüzdeyi parasız yapmak gibi. Hem bu, emeğiniz karşılığında aldığınız ücretin de temiz olmasını sağlar.
Biraz yalnız kalın: Bir filozofa göre yalnızlık bizi kendimize karşı daha dayanıklı; başkalarına karşı da daha müşfik yapar. Her iki açıdan da karakterimizi geliştirir. Belli aralıklarla kalabalıktan ve hayatın gürültüsünden uzaklaşmak ruhumuza iyi gelir. Gün içinde birkaç dakika sadece kendimiz ve Allah ile beraber olmaya çalışmalıyız. Sessizlik zihnimizi hayatın getirdiği problemlerden uzaklaştırır ve Allah’ın yardımıyla sessizlikte düşüncelerimiz sıhhat bulur.

Namaz kılın ve oruç tutun: Namaz kılmak Allah ile olan bağımızı diri tutar, dinî duyarlılığımızı kalıcılaştırır. Oruç tutmak ise bir yandan her arzunun peşinden koşmak isteyen nefsimizi terbiye etmeyi, diğer yandan yoksul kişilerin hallerine yakınlaşmayı, onlara karşı empatik olabilmeyi mümkün kılar. Dolayısıyla özellikle Ramazan ayının çok verimli bir şekilde geçirilmesi manevî hayatımızı kuvvetlendirmek için kritik bir öneme sahiptir. Kuşkusuz oruç Ramazan ayı dışında da tutulabilir. Özellikle günümüz gündelik hayatının olumsuz görüntülerine maruz kalan genç bekarların, oruçtan elde edecekleri istifade muazzamdır. Gözlerini haramdan koruyabilecekleri için akıl ve ruhlarını dengede tutabilirler.

Üzüntünüzü ve sıkıntınızı Allah’a havale edin: Canınız bir şeye sıkıldığında ya da gündelik işlerinizde bir engellemeyle karşılaştığınızda gönlünüzün rahatlaması ve önünüzün açılması için Allah’a dua edin. O size bir kapı kapalı olsa bile, başka bir kapıyı açacaktır. Öyleyse büyük küçük demeden her sıkıntı ve üzüntünüzü Allah’a havale edin ve O’ndan yardım isteyin.

Etrafınıza sevgi yayın: Nereye giderseniz oraya sevginizi ve müspet bakışınızı da götürün. En önce kendi evinize… Gülen yüzünüz, nezaketiniz, gülümsemeniz ve sıcak selâmınızla insanları mutlu etmeye çalışın. Size gelen kişilerin yanınızdan ayrılırken kendilerini daha mutlu hissetmelerine vesile olun.
Kur’an-ı Kerim, tefsir ve hadis kitapları okuyup tefekkürünüzü genişletin: Kutsal kitabımız “yaş ve kuru her ne varsa içinde yer aldığı” bir kitaptır. Bize yol gösteren, bizi bilgilendiren, bize kim olduğumuzu bildiren, bizi uyaran boyutlarıyla ruhumuzu çepeçevre kuşatır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’i ve onu şerh etmek için yazılmış tefsirleri okumaya ve anlamaya zaman ayırmalı, bunu düzenli bir iş hâline getirmelisiniz. Ardından okuduklarınızı tefekkür etmelisiniz. Bu tefekkür sayesinde kalbiniz inşirah bulacak ve maddeten de vücudunuzu zinde hissedeceksiniz.

Bugünü size bol lütuflu kılması için Allah’a dua edin: Olgun ve kâmil bir mümin olabilmek ve bu yolculuğa heyecanla devam edebilmek için, Allah’ın size bunları lütfetmesi arzusunu dualarınıza taşıyın. Bunu günlük faaliyetinize henüz başlamamışken, sabahın ilk saatlerinde yapın. Bu maksatla kısa bir dua yapmayı alışkanlık hâline getirebilirsiniz: “Allahım, bugünü Senin lütfuna eriştiğim bir gün kıl.” Sonra gün içinde gözlerinizi ve kulaklarınızı dört açın. Karşılaştığınız sıradan biri, yaşadığınız basit bir olay, belki de sizin o gün elde edeceğiniz kazanımı içinde barındırıyor olabilir. Allah size olan lütfunu böyle küçük sürpriz ve ayrıntılarla gönderebilir.

Zamanınızın bir kısmını doğal ortamlarda geçirin: Dinin tabiatını hakkıyla bilenler, tabiatın dini anlamak için ne kadar önemli olduğunu bilirler. O yüzden zamanınız elverdiğince tabiatta vakit geçirmeye çalışın. Tabiattaki her şey; Allah’ın azametinin ve hüsnünün izlerini taşır. Ağaçlar, Allah’ın kudretini ve şefkatini anlatır. Gökyüzü, Allah’ın mühendisleri kıskandıracak işçiliğinden haber verir. Geceleri gökyüzünde ayın ve yıldızların saçtığı ışık, Allah’ın dünya evini karanlıkta bırakmadığını anlatır.

Tercih hakkınızı kullanın: Ne tür bir ortamda bulunuyor olursanız olun her zaman bir tercih hakkınız vardır. Hayal kırıklığı ve üzüntü yerine, neşe ve dinamizmi seçin. Nefret yerine, sevgiyi seçin. İntikam yerine, affetmeyi seçin. Olduğunuz yerde durmak yerine, gelişmeyi seçin. Unutmayın ki karşılaştığınız her olaya olabilecek en iyi seçenekle de karşılık verebilirsiniz, en kötü seçenekle de. Tercih sizin.

http://www.zaferdergisi.com/article/?makale=1393

10 Ekim 2005 Pazartesi

Hak Bir Gönül Verdi Bana


Hak bir gönül verdi bana
Ha demeden hayrân olur
Bir dem gelir şâdân olur
Bir dem gelir giryân olur


Bir dem sanasın kış gibi
Şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşâretden doğar
Hoş bağ ile bostân olur


Bir dem gelir söyleyemez
Bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker
Dertlilere dermân olur


Bir dem çıkar arş üzere
Bir dem iner taht-es-serâ
Bir dem sanasın katredir
Bir dem taşar ummân olur


Bir dem cehâletde kalır
Hiç nesneyi bilmez olur
Bir dem dalar hikmetlere
Câlînus u Lokmân olur


Bir dem dev olur yâ peri
Vîrâneler olur yeri
Bir dem uçar Belkîs ile
Sultân-ı ins ü cân olur


Bir dem varır mescidlere
Yüz sürer anda yerlere
Bir dem varır deyre girer
İncil okur ruhbân olur


Bir dem gelir Îsâ gibi
Ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibr evine
Fir'avn ile Hâmân olur


Bir dem döner Cebrâil'e
Rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir gümrâh olur
Miskin Yunus hayrân olur


Yunus Emre

1 Ekim 2005 Cumartesi

Oruc Uzerine Bazi Hadisler

ORUCUN VE RAMAZAN AYININ FAZILETI
Kutub-i Sitte


3082 - Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ademoglunun her ameli katlanir. (Zira Cenab-i Hakk'in bu husustaki sunneti sudur:) Hayir ameller en az on misliyle yazilir, bu yediyuz misline kadar cikar. Allah Teala Hazretleri (bir hadis-i kudside) soyle buyurmustur: "Oruc bu kaideden harictir. Cunku o sirf benim icindir, ben de onu (diledigim gibi) mukafaatlandiracagim. Kulum benim icin sehvetini, yiyecegini terketti." "Oruclu icin iki sevinc vardir: Biri, orucu actigi zamanki sevincidir; digeri de Rabbine kavustugu zamanki sevincidir. Oruclunun agzindan cikan koku (haluf), Allah indinde misk kokusundan daha hostur.''


3083 - Bir rivayette de soyle buyrulmustur: "Oruc perdedir. Biriniz birgun oruc tutacak olursa kotu soz sarfetmesin, bagirip cagirmasin. Birisi kendisine yakisiksiz laf edecek veya kavga edecek olursa "ben orucluyum!'' desin (ve ona bulasmasin).'' Buhari, Savm 2, 9, Libas 78; Muslim,Siyam 164 (1151); Muvatta, Siyam 58, (1, 310); Ebu Davud, Savm 25 (2363); Tirmizi, Savm 55, (764); Nesai, Siyam 41, (2, 160-161); Ibnu Mace, Siyam 1, (1638), Edeb 58, (3823).


3084 - Yine Ebu Hureyie (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Allah Teala yolunda bir gun oruc tutsa, Allah onunla ates arasina, genisligi sema ile arz arasini tutan bir hendek kilar.'' Tirmizi, Cihad 3, (1624).


3085 - Ebu Umame (radiyallahu anh) anlatiyor: "Ey Allah'in Resulu dedim, bana oyle bir amel emret ki (yaptigim takdirde) Allah beni mukafaatlandirsin.'' "Sana dedi, orucu tavsiye ederim, zira onun bir esi yoktur.'' Nesai, Siyam 43, (4, 165).


3086 - Sehl Ibnu Sa'd (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cennette Reyyan denilen bir kapi vardir. Oradan sadece oruclular girer. Oruclular girdiler mi artik kapanir, kimse oradan giremez." Buhari, Savm 4, Bed'u'l- Halk 9; Muslim, Siyam 166, (1152); Nesai, Siyam 43, (4, 168); Tirmizi, Savm 55, (765). Tirmizi'nin rivayetinde su ziyade var: "Oraya kim girerse ebediyyen susamaz.''


3087 - Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir orucluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabi kadar sevap yazilir. Ustelik bu sebeple oruclunun seyabindan hicbir eksilme olmaz.'' Tirmizi, Savm 82, (807); Ibnu Mace, Siyam 45, (1746).


3088 - Yine Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "ResuluIIah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ramazan ayi girdigi zaman cennetin kapilari acilir, cehennemin kapilari kapanir ve seytanlar da zincire vurulur." Buhari, Savm 5, Bed'u'I-Halk 11, Muslim, Siyam 2, (1079); Nesai, Siyam 5, (4, 129).


3089 - Nesai 'nin bir rivayetinde soyle gelmistir: "Bir munadi, her gece soyle nida edip bagirir: "Ey hayir isteyen, gel! Ey ser isteyen kendini serden tut!'' Nesai, Savm 5, (4, 130).


3090 - Hz. Enes (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Ramazandan sonra hangi oruc efdaldir?'' diye sorulmustu, su cevabi verdi: "Ramazani ta'zim icin Sa'ban!" Tekrar soruldu: "Hangi sadaka efdaIdir?'' "Ramazanda verilen!'' cevabini verdi.'' Tirmizi, Zekat 28, (663).


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı