27 Şubat 2008 Çarşamba

"Sıla-i Rahim"in Önemi

Yrd. Doç. Murtaza KÖSE

...
Sıla-i Rahim Kavramı
Sıla kelimesi "v.s.l" kökünden masdar bir kelime olup, ulaşmak, kavuşmak, bağ gibi anlamlara gelir. Rahim ise, acıma, koruma, şefkat manalarına gelmektedir. (Fîrûzâbâdî, I, 66, IV, 119; İbnü'l-Esir, II, 210) En geniş şekliyle akrabalık hak ve hukukunun yerine getirilmesi şeklinde ifade edilen sıla-ı rahim, kişinin baba, anne, dede, nine, kardeşler, amcalar, halalar, kardeş çocukları, dayılar, teyzeler sonra da yakınlık derecesine göre nesep bağı olan akrabalarına karşı, imkan nispetinde maddi ve manevi anlamda faydalı olmak, hizmet etmek, ilgi ve alaka göstermek, yerine göre iletişim araçlarıyla da olsa onlarla irtibatı devamlı hale getirmek gibi anlamlara gelmektedir. (Sa'dî Ebû Ceyb, s, 145, Pakalın , III, 205) Daha çok ahlâki bir kural ve hak gibi görünen bu terim bundan da öte fertlere hukuki anlamda mükellefiyetler de yüklemektedir.

Sıla-i rahmin anlam itibariyle önem arzetmesinin bir yönü de şudur: Rahim kelimesi Allah'ın Rahman isminden alınmıştır. Bu konuda ki kudsî hadiste "Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ben Allah'ım. Ben Rahman'ım, rahmi (akrabalığı) ben yarattım, kendi ismimden bir isim ona verdim. Artık kim yakınlarıyla ilgi kurup akrabalığın hakkını yerine getirirse ona lütuflarda bulunurum, kim de akraba ile ilişkisini keserse (ilgisiz kalırsa), ben de ondan rahmetimi keserim." (Tirmizî, Kitabu'l-Birr ve's-Sıla, 9) İşte bu iştikak, yani, rahmin, Rahman isminden alınmasında rahmete nasıl bir vesile edildiği açıkça ifade edilmektedir. O halde bu rahmeti, şefkat ve merhametle, hısımlık ilgi ve hakkı olan kimselere ulaştırmak, yakınlarla ve nesep sebebiyle hısım olanlarla ilgi kurmak her bakımdan rahmete yol açacaktır. Bu itibarla sıla-i rahime riayet Yaradanın merhametini celbedecek ve bir çok berekete vesile olacaktır.

Rahim kelimesinin anlamıyla ilgili olarak diğer bir rivayette bu kavram (rahim) ağaç köklerinin birbirlerine sık bir şekilde sarılmasına benzetilmiştir. (Buhârî, Edeb, 13) Bu ifade bizlere insanların hepsinin bir asıldan olup, insanlık ve soy itibariyle kardeş olduklarını hatırlatmaktadır. Zira bu anlamın muhataplar tarafından kavranması inanan inanmayan her topluluğun emniyet ve mutluluk içerisinde, dayanışma ve yardımlaşarak hayat sürdürmelerini sağlayacaktır. Sonuçta bugün yeryüzünde sıkıntısını çektiğimiz bir çok probleme daha kolay çözümler bulabilme imkanı doğabilecektir.

Kur'an ve Sünnette Sıla-i Rahim
İslam dininin temel hedeflerinden biri de insanları genel ve geniş bir kitle olarak güçlü bir şekilde bir arada bulundurmak ve bu devamlılığı bir takım vesilelerle dinamik kılmaktır. Sıla-i rahim, öncelikle aralarında akrabalık ilişkileri olan insanları hedefler ve daha sonra bütün insanlığı amaçlar. Akrabalık farklı şekillerde meydana gelir. Bu ilişki kan hısımlığıyla meydana geldiği gibi, sıhrî dediğimiz, evlilik sebebiyle de gerçekleşebilir. Dolayısıyla akrabalık bağları bu yönüyle daha bir geniş boyut kazanmaktadır.

Kur'ân'ın onlarca âyetinde ve sünnette bu konu ele alınmış ve ne kadar önem verilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. İslamiyet'in ilk yıllarından itibaren ilk inen Mekkî âyetlerde Hz. Peygamber'e akrabalık ilişkilerinin gözetilmesi ve bu hususa dikkat edilmesi emredilmiştir. Bu konunun ayrı bir önemi de kanaatimizce Peygamberlik vazifesiyle görevlendirilen bir kişinin içinde yetiştiği toplumun ferdi olarak mutlaka yakın akrabalık ilişkilerinden istifade ederek tebliğ ve irşad görevine başlamasının kendisine mutlaka bir avantaj sağlayacağına işaret etmiş olmasıdır. Zira bu görüşün isabetli olduğunu Efendimizin tebliğde yakın akrabalarından başlaması göstermektedir. (Kur'ân, 26/ 214) Demek ki tebliğ ve irşatta akrabalık bağının vesile edilerek öncelikli olarak bu hedef kitleden başlanması ayrı bir önem arzetmektedir. Toplumsal yardımlarda da ister maddi isterse manevi anlamda olsun ilk ulaşılacak kimseler yakın akrabalardır.

Sıla-i rahim görevi en yakın dairede ebeveynden başlayarak uzak akrabalara kadar uzanan bir ilişkidir. Kur'ân ve sünnette akrabaya karşı iyilik etmek bir ahlakî görev olarak değil aynı zamanda hukuki bir sorumluluk olarak ele alınmıştır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Peygamberliğin ilk yıllarından itibaren Allah Resûlü'nün yerine getirilmesi hususunda ısrarla davet ettiği şeylerden biri sıla-i rahimdi. Hatta, Herakliyus, Allah Resulü (s.a.s.) hakkında bilgi edinmek üzere ticari maksatla Şam'a gelmiş olan Ebû Süfyan ve yanındakileri çağırtıp "O size ne emrediyor?" diye sorunca Ebû Süfyan'ın saydıkları üç beş husus arasında sıla-i rahmi de görmekteyiz. (Buhârî, Edeb, 8) Vahyin ilk geldiği günlerde de Allah Resûlü peygamberlik görevi sorumluluğunun ağırlığı altında konuyu eşi Hz. Hatice'ye açtığında, validemizin O'na endişelenmesine gerek olmadığını, Allah'ın kendisini utandırmayacağını ifade ederek, kendisinin, toplumun ıslahı için bir çok fedakarlıklar yaptığını ve bu işlerin arasında sıla-i rahmi de zikretmesi akrabalık ilişkilerinin ne kadar önemli olduğuna işaret etmektedir. (Buhârî, Bed'ül-Vahiy, 3)

İslam toplumda düzen ve ahengi öne alır. Bunu bozan hususlar toplumun tabiatına da aykırı düşer, her ne tür ve şekilde olursa olsun kınanır ve yasaklanır. Müslümanlar hem ferdî olarak inanç ve davranışlarının, hem de iyi bir topluma üye olmuş olmanın mükâfatını dünyada ve ahirette göreceklerine inanırlar. (Sezen, s, 69)

Sıla-i rahmin gözetilmesini ısrarla emreden âyet ve hadisler İslam alimleri tarafından değerlendirilmiş ve bu konunun vacip olduğuna hükmetmişlerdir. (Râzî, IX,135) Kur'ân bu konuda şöyle hitap etmektedir: "Allah, adaleti, iyi davranmayı ve akrabaya bakmayı emreder; çirkin işleri, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünürsünüz diye Allah size öğüt verir." (Kur'an, 16/90) Bu âyette akrabalara iyilik edilmesi sadece bir tavsiye olmayıp bizzat Şari' tarafından bildirilen bir emirdir. Başka bir âyette bu husus şu şekilde dile getirilmektedir: "Biz İsrail oğullarından şöyle söz almıştık, Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, anaya, babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz…" (Kur'ân, 2/83, 17/26) Âyetteki yakınlara "iyilik etmek" ifadesi yakın akrabalara sıla-i rahmin yapılmasının vacip olduğunu gösterir. (Cessâs, I, 56, III, 28; İbnü'l-Arabî, II, 125)

Sıla-i rahimin anne ve babadan başlayarak yakın ve uzak akrabalara kadar yerine getirilmesinin bir çok hikmetleri vardır. Bunlardan biri de insanların bu yolla sahip oldukları imanî, ahlaki değerleri ve güzellikleri birbirleriyle paylaşmalarıdır. Kök itibariyle rahim kelimesi Allah'a nispet edildiği için Yüce Yaratıcı'nın kullarına karşı gösterdiği cömertlik adeta yine kullardan birbirlerine karşı istenilmektedir. Rahmanın rahmeti mahlukat üzerinde sürekli tecelli etmekte ve bunun karşılığı olarak da Allah'a ve yarattıklarına karşı yine bu merhamet duygularının maddi ve manevi tarzda karşılıklı tezahürü istenmektedir. Sıla-i rahim duygusuyla hareket eden fertler adeta Allah'ın rahmet eli gibi hareket ederek muhtaç kişilerin imdadına yetişmektedir. Bunun sonucu olarak da bu ilişkilerin gerçekleştiği kişiler arasında tam bir tesanüt ve paylaşım gerçekleşmektedir.

Başka bir âyette Allah ilk yaratılıştaki gerçeğe dikkat çekerek ve kendisinin kulları üzerindeki hakkının büyük olduğuna işaret etmek için, âyetin başında ve sonunda olmak üzere iki yerde "Allah'a karşı takva dairesine girilmesini emretmiştir. "Ey insanlar! Sizi bir tek kişiden yaratan ve ondan da eşini yaratıp o ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Adını anıp Kendisini vesile ederek birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a saygısızlık etmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakınınız. Allah sizin üzerinizde tam bir gözeticidir." buyurmaktadır. (Kur'ân, 4/ 1) İşte fert ve toplumların birbirlerini karşılıklı sevip saymalarının mayası ilk yaratılıştır. Bu bağ ise sıla-i rahimdir.

Dinimiz beşeri saadetin vazgeçilmez şartlarından olan sıla-i rahmin terkini büyük günahlardan saymıştır. Buna terminolojide kat-ı rahim denmiştir. Yani akrabalık bağlarını koparmak, onlara karşı ilgisiz ve alakasız kalmak demektir. (Canan, X, 58) İslam alimleri akrabalık bağlarını koparmanın haram olduğunu ifade etmişlerdir. (İbnü'l-Arabî, I, 401)

Bazı alimler sıla-i rahmin ahlâki bir vazife olduğunu söylemektedirler. İster ahlakî ister hukuki bir sorumluluk olsun, İslam ahlâkı, dinin bir parçası değil, dinin üzerine oturduğu temeli, özü ve bütün bünyesine yayılan ruhudur. (Erdem, s. 18 ) Bu dinin tebliğ ve temsilcisi olan Efendimiz (s.a.s), en güzel ahlakın da en güzel temsil ve tebliğcisidir.

Akrabalar arasında iyi ilişkileri sürdürmek Allah'ın emirlerindendir, Kur'ân akrabalık bağlarının kesilmesini şiddetle kınamaktadır. Bu hususta Allah; "Demek ki ey münafıklar! Siz işbaşına geçecek olursanız, ülkede fesat çıkaracak, nizamı bozacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız!) buyurarak âyetin devamında da"İşte bunlar, Allah'ın lânet edip kulaklarını sağırlaştırdığı, gözlerini kör ettiği kimselerdir." (Kur'ân, 22, 23; Kur'ân, 4/1; Ateş, VII, 433) beyan etmektedir.

Muhammed Hamdi Yazır, bu âyette kat'ı rahmin haramlığına delalet var demektedir. (Yazır, VI, 4392) Kurtubî âyette kastedilen kimselerin çoğunluğun tercihine göre münafık olan iki yüzlü kimseler olduğunu ifade etmektedir. (Kurtubî, XVI, 245; İbn Kesir, IV, 87) Dolayısıyla böyle bir davranışın münafık vasfı olduğu anlaşılmaktadır.

Sıla-i rahim, kişinin sadece ebeveyninden başlayarak akrabalarına iyi davranması, onların acılarını ve mutluluklarını paylaşması ve onlara belli kurallar çerçevesinde yardım etmesi anlamına gelmez. Aynı zamanda kişi servetini de imkanları dahilinde akrabalarıyla ihtiyaç halinde paylaşmalıdır. İlâhi kanun ailede zengin olan her bireyi fakir akrabalarının ihtiyaçlarını karşılamakla sorumlu tutar. İslam, akrabaları açlıktan kıvranırken zevk ve sefahat içinde yaşamayı büyük bir günah olarak tanımlar. Fakir bireylerin hakkı ilk önce ailedeki zenginler, daha sonra da diğer zenginler üzerindedir. (Mevdûdî, III, 49)

Akrabalık ilişkileri, bir elektrik bağına benzetilebilir. İlişkilerin sağlam ve devamlı olması için bu bağın daima bir takım görev addedebileceğimiz sorumluluklarla beslenmesi ve canlı tutulması gerekmektedir. Bu görev ve hakların yerine getirilebilmesi için de sağlam bir iman ve bu imanın kaynağı olan İslam dininin ortaya koymuş olduğu ferdi ve içtimai kuralların yerine getirilmesi gerekmektedir.

Toplumdaki sosyal düzenin sağlanmasında ilişkilerdeki önceliğin tesbiti konusunu Kur'ân ebeveynden başlatmış ve bunu takiben diğer akrabaları zikretmiştir. Anne ve baba hukukunu bir çok âyette ele alan Kur'ân-ı Kerim "onlara iyi muameleyi" sadece Allah'a ibadet edilmesi emrinin ardından zikrederek, bir olan Allah'a kulluğun bir gereği olarak müminlere duyurur. "Rabbin "Kendinden başkasına kulluk etmeyin. Ana ve Babaya iyi muamele edin" diye hükmetti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererlerse onlara "öf" (bile) deme. Onları azarlama. Onlara çok güzel (ve tatlı) söz söyle. Onlara acıyarak tevazu kanadını (yerlere kadar) indir ve: "Ya Rab! Onlar beni çocukken nasıl terbiye ettilerse sen'de kendilerini (öylece) esirge" de." (Kur'ân, 17/ 23, 24)
...


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı