18 Ocak 2008 Cuma

MEVLÂNÂ'NIN HZ. MUHAMMED (SAV)'E SEVGİSİ ve BAĞLILIĞI

Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu

Mevlânâ Celâleddin Rûmî Hz. Peygambere candan bağlıdır. Mevlânâ’nın, Hz. Muhammed (sav)’e olan derin sevgi, saygı ve bağlılığı şu nedenlere dayanmaktadır:

İsminin ve hatırının büyüklüğü.
Üstün, değerli, saygın ve etkileyici kişiliği.
Güzel ahlâkı, ilâhî ihsan ve ikrama nail olması, taşıdığı büyük misyon ve mesajının evrenselliği.

Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî (1207–1273), hayatını ilme, irfana, ahlâka kısacası Hakk’a ve halka adamış gönül ve hizmet eridir. Hz. Peygamber’in güzel ahlâkını kendisine örnek alan Mevlânâ, bütün eserlerinde insanlara fazilet ve meziyet yollarını öğretme çabası içindedir.
Mevlânâ, eserlerinde, peygamberlere, onların mücadelelerine ve ahlâkî güzelliklerine sıkça temasta bulunur. O, Kur’ân’da adı geçen hemen hemen her peygambere şu veya bu yolla değinir. O, Hz. Peygamber’i anlatırken ağırlıkla Kur’ân’a, hadislere, tarihî olaylara ve rivâyetlere dayanır. Rûmî, bu malzemeyi, derin aşkının şiirsel ifadelerini de katarak zengin bir anlatımla değerlendirir. Onun, eserlerinde, peygamberimizi en çok, sırasıyla Ahmed, Muhammed, Mustafa, Peygamber, Rasul, Ahmed-i Muhtâr, Nebî, Allah Elçisi, Peygamberler Ulusu, Sultan, Padişah ve Yâsîn adlarıyla andığını ve anlattığını görürüz.

HZ. MUHAMMED (SAV)’İ ANLAMA
Hz. Muhammed (sav)’i anlamak büyük bir şeydir. Hz. Peygamberi gerçek anlamda anlayana ve onun yolunu izleyene yardımlar ve bol bağışlar vardır. Bunlara rağmen Mevlânâ, onu herkesin hakkıyla anlayamadığından şikâyet eder ve Hz. Peygamberi doğru anlayabilmek için cehâleti, önyargıları, kibri, hırsı ve yanlış muhakemeyi terk etmeyi gerekli görür.

Ancak gönlü kötü olan, onun işlerini kendi bilgisizliğine, kendi hırsına göre mukayese eden kişi onun hakkında böyle (toprak zapt eden şeklinde) bir şüpheye düşer.
Sarı camdan bakarsan güneşin nurunu sapsarı görürsün.
O gök ve sarı camı kır da eri ve tozu gör!

MEVLÂNÂ’NIN HZ. MUHAMMED (SAV)’E SEVGİ, SAYGI VE ÖVGÜSÜ
Mevlânâ'nın birkaç yerde tekrar ettiği şu mısraları, ilk etapta sevgilisi Hz. Muhammed (sav) için söylediği anlaşılmaktadır. Bu mısralarda o, sevdiğine olan özlem duygularını, kavuşma isteğini ve bu husustaki çaresizliğini dile getirmektedir.

Yel beni size götürseydi,

Yellerin eteklerine sarılırdım.

Sizi öylesine özledim ki, kuştan daha tez uçar-gelirim size;

Ama kanadı kesik kuş, nasıl uçabilir?

Hasret çekmeye alışmış olan Mevlânâ’nın Hz. Peygambere duyduğu özlemin, Şems-i Tebrizî’ye ve diğer sevdiklerine karşı duyduğu özlemden çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. O, Peygamberimize duyulan hasreti, şu kısa anekdotu aktararak, şöyle dile getirmektedir:

Hannâne direği Peygamberin ayrılığı yüzünden akıl sahipleri gibi ağlayıp inliyordu.

Peygamber, “Ey direk ne istiyorsun? Dedi. O da “Canım ayrılığından kan kesildi.

Bana dayanıyordun, şimdi beni bıraktın, minberin üstüne çıktın” dedi...

Mustafa, gönlümüzü yol etmez, gönlümüzde olmaz, gönlümüze dayanmazsa, feryat etsek de, Hannâne direğine dönsek yeridir.

Peygamber, hutbe okurken bir hurma ağacı dalına dayanırdı. Mescitte onu dinleyenler çoğalınca, mübarek yüzünü göremedikleri gerekçesiyle bir minber yaptılar. O, minbere çıkınca, mescidin direklerinden biri olan o hurma direği Hz. Peygamberden uzağa düştüğü için inlemeye başladı. Nihayet Peygamber minberden inip inleyen anlamına gelen, bu “hannâne” direğine elini koyunca direk susmuştur. Mevlâna yukarıdaki ifadelerinde bu hâdiseye telmihte bulunmaktadır.

Mevlânâ, hasret acısı çektiği bu dünya zindanından kurtulup, bir an evvel Allah’ın sevgili dostu Hz. Muhammed (sav)’in yanına dönmeyi, ona kavuşmayı heyecanla bekler.

Hz. Muhammed (sav)’in söz konusu edildiği yerlerde Mevlânâ’nın üslûbunun, ayrı bir saygı, incelik dolu olduğunu görürüz. O, yaşantısıyla olduğu gibi diliyle de Hz. Peygambere daima hürmet ve muhabbet dolu olmuştur. Hz. Muhammed (sav)’in adının geçtiği hemen hemen her yerde, İslâmî gelenekte olduğu gibi, “Allah’ın rahmeti ve esenlik O’na” şeklinde salât ve selâmda bulunarak, sevgi ve saygısını dile getirir.

O, öyle bir kişiydi ki imtihan günü (yani Miraç’ta) yedi göğün hazinesine karşı hem gözünü yumdu, hem gönlünü kapadı.

Onu görmek için yedi kat gök uçtan uca hurilerle meleklerle dolmuştur.

Hepsi kendilerini, onun için bezemişti, fakat onda sevgiliye aşktan, sevgiliye meyil ve muhabbetten başka bir hevâ ve heves nerede ki?

O, Tanrı ululuğuyla, Tanrı celâliyle öyle dolmuştu ki bu dereceye, bu makama Tanrı ehli bile yol bulamaz.

“Bizim makamımıza ne bir şeriat sahibi bir peygamber erişebilir, ne melek, hatta ne de ruh” dedi, artık düşünün anlayın.

“Göz Tanrı’dan başka bir yere şaşmadı, meyletmedi” (Necm53/17) sırrına mazharız, karga değiliz, âlemi renk renk boyayan Tanrı sarhoşuyuz; bağın, bahçenin sarhoşu değil” buyurdu!

Nerde bir ağaç ve taş varsa Mustafa’yı görünce apaçık selâm verdi...

Ay, onun ay yüzünü görünce iki parça olmuştur.

O, iyi işlerde imam olan; keremlere, kerâmetlere düzen verendir.

Kısacası Hz. Muhammed (sav), devranın eşsiz eri, zamanının şaşılacak serveri, halkı yüce işlere çağıran, bütün halka Allah’dan bir rahmet olan, sırların en eşsizlerine mahrem bulunan hidayet ve takva imamı, Ulu Tanrı’nın sırrı, onun tertemiz mazharı; Hakk’ın, şeriatın ve dinin celâlidir.

Olgunluğuyla yüceliğe ulaştı,

Yüzünün güzelliğiyle karanlıkları aydınlattı.

Bütün huyları güzeldir

Rahmet ona ve soyuna!

MEVLÂNÂ’NIN HZ. MUHAMMED (SAV)’E BAĞLILIĞI

Mevlânâ Celâleddîn er-Rûmî, Allah’a ve O’nun gönderdiği son elçi olan Hz. Peygambere candan bağlı biridir. O, meşhur rubâisinde Allah’a ve Hz. Muhammed (sav)’e olan bağlılığını şöyle haykırır:

Canım tenimde oldukça Kur’ân’ın kölesiyim ben, Tanrı’nın seçkin Peygamberi Muhammed’in yolunun toprağıyım.

Her kim benden, bunun dışında bir söz naklederse hem o sözden şikayetçi olurum hem nakledenden.

Onu Onaylama Gereği

Mevlânâ Celâleddin, Hz. Muhammed (sav)’in daha çocukken bazı olağanüstü özellikler taşıdığını, Kâbe’deki büyük putların bile onun risâlete hazırlandığını bildiklerini, mucizevî bir şekilde bir bebeğin bile Hz. Peygamberi tanıdığını, bundan dolayı Hz. Muhammed (sav)’i onaylamada tereddüt gösterilmemesi gerektiğini, Mesnevî’de uzunca anlatmaktadır.

Müşriklerin, Hz. Muhammed (sav)’in sadeliği, güvenirliği, bildirdiklerinin hak ve doğruluğu, bunlara ilâve olarak da insanları bir benzerini ortaya koymakta âciz bırakan mucizelerine rağmen onu tasdik etmemeleri, haklı ve rasyonel nedene değil, duygusal nedenlere dayanmaktadır. Onlar âdeta dogmatik inançsızlık örneği sergiliyorlardı. Bununla ilgili olarak Mevlânâ bir çok örnek vermektedir. Ona göre inkârcılar, son nebi Hz. Muhammed (sav)’i çok iyi tanımalarına rağmen, kıskançlıkları yüzünden onu tasdik etmezler.

...
Makalenin Tamami:
http://www.sonpeygamber.info/tr/content/view/266/1071/lang,tr/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı